Ahmet Er; Kültür İstilası Yaşıyoruz
Akhisar Haber Ajansı - AHA
İlk okulu doğduğu köyde bitirmiş, orta okulu Akhisar'da tamamlamış, 1947 yılında Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nden mezun olmuş ve aynı yıl Kara Harp Okulu'na girmiştir. 1950 yılında Kara Harp Okulu'ndan Teğmen rütbesi ile orduya ve jandarma sınıfına katılan Ahmet Er, Akhisar Haber Ajansı’na samimi açıklamalarda bulundu.
Türkiye’de tam bir kültür istilasının olduğunu dile getiren Ahmet Er, Akhisar Haber Ajansı (AHA)’ya yaptığı özel açıklamada şunlara yer verdi;
Vatanımız yakın bir tarihte düşman istilasına uğramıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Türk milletinin azim ve kararlılığı ile Allah’ın (c.c) yardımı ile vatanımızı düşman istilasından kurtardık. Fakat milletimizi Kültür İstilası’ndan kurtaramadık. Çünkü: bu istilada aydınların ve yöneticilerin bir kısmı istila güçlerinin safında yer aldılar. Bunlardan birkaç örnek aşağıda sunulmuştur;
Ezanın aslı değiştirilerek ezan Türkçe okundu.
Çok tanrılı konulara ihtiva eden batı klasikleri tercüme edilerek başta askeri okullar olmak üzere bütün birimlere dağıtıldı.
Okullarda Darwin Teorisi anlatılarak insanların maymundan geldiği öğretildi. Öğrenciler bunun yalan ve yanlış olduğunu anne, baba ve dedelerinden öğrendiler. Hz. Adem (A.S)’den geldiğimizi okullarda değil ailelerimizden öğrendik.
Milletimizin sevip bağrına bastığı Ulu Hakan olarak bildiği Cennet Mekan 2.Abdülhamit Han okullarda Kızıl Sultan olarak anlatılmıştır.
Çok yakın bir tarihte ülkede irtica olduğu iddiası ile dikkatler irticaya çevrilmiş ve memleket hortumlanmıştır. Türkiye’nin gündemini uzun zaman işgal eden bu konuyu açıklık getirmek istiyorum.
İRTİCA
İnsanı Allah(c.c)’ın rızasından uzaklaştıran her şey ama her şey İRTİCA’dır.
İrtica, zemzem dolu kadehlerde değil içki dolu kadehlerde aranmalıdır.
İrtica, Ashabı :Kehf’in mağarasında değil Zalim Dekyanus’un sarayında aranmalıdır.
İrtica: iffeti ile arşın direği, imam be ihlası ile dinin yarısı, edeb ve hayası ile dünyanın süsü, ayakları altında cennet göğsünde merhamet ile başlı başına bir kültür merkezi olan pek muhtereme hanımlarımızın ve kızlarımızın başının örtüsü değil; eşcinsellerin nikahına alkış tutan, çıplaklar kampına ruhsat veren ahlaksızların, iffetsizlerin arasında aranmalıdır.
Bundan bir müddet önce İzmir ordu evinde bir üsteğmenin düğünü icra edilmiş. Annesi, halası, teyzesi daha bir çok hısım akrabaları ve misafirleri baş örtülü oldukları için düğün salonuna alınmamışlardır. Bu insanların gözyaşlarının yağan yağmura karışması Türk milletinin vicdanını sızlatmıştır.
AYDINLARIMIZIN VE YÖNETİCİLERİMİZİN DİKKATİNE
1960’da Milli Birlik Komitesi üyesi olarak yaptım memleket seyahatlerimin birinde Denizli’den geçiyordum. Denizli Valisi beni Antalya hududuna kadar uğurluyordu. Yol üzerinde bir köyden geçerken çok yoksul bir aileyi ziyaret etmek istedim. Haber verilmesin dedim. Vali ile beraber yoksul aileyi ziyaret ettik. Odanın içinde eski ve yamalı bir kilim, yatak yığını bir de su testisi vardır. Kilimin ortasında bir hanım çocuğuna mama yediriyordu. Ayakkabılarımı eşikte çıkararak hanımın yanına geldim . Vali ayakkabılar ile içeri girmişti. Ben hanımın hal ve hatırını soruyor, sıkıntılarını dinliyordum. Hanımın kulağı bende fakat gözleri valinin ayakkabılarındaydı. Hanımefendi yüzüme buruk buruk bakarak lisanı hal ile ayakkabılardan rahatsızlığını ifade ediyordu. Evden ayrılmıştık. Vali dışarı çıktımızda bana şunları söyledi efendim bu hanımın hali çok da acaibime gitti. Şöyle ki sizinle konuşur iken kulakları ve dili sizde fakat gözleri benim ayakkabılarımdaydı.Manasını bir türlü anlayamadım. Ne gariptir ki devlet milletin bakışındaki manayı anlayamıyordu. Bu olay kültür istilası tahribatına ait çarpıcı bir örnektir.
Ülkemiz insanının kültürünü özümseyen güzel bir örnek: Merhum ve Şehit Muhsin Yazıcıoğlu kardeşim ile Ege bölgesinde siyasi çalışmalar yapıyorduk. Bu arada Manisa ilinin Kırkağaç ilçesinin Karakurt köyüne uğramıştık. Ben konuşmamı bitirdikten sonra konuşma sırası Muhsin Yazıcıoğlu’na gelmişti. Konuşma esnasında bir köylümüzden su rica etti. Gelen suyu içti. Suyu içtikten sonra konuşmaya başlarken ihtiyar bir köylü ayağa kalktı ve kendisine şöyle hitap etti. Evladım Muhsin, konuşmanı noktala, git başka yarlere konuş, zamanını değerlendir biz seni tanıdık dedi. Muhsin Yazıcıoğlu ihtiyara sordu. Siz beni nasıl tanıdınız? Evladım sana suyu getirdiler. Sol tarafından uzattılar. Sen suyu sağ elinle aldın bu bir, ayakta idin sandalyeye oturdun bu iki, dudakların kıpırdadı besmele çektiğini anladım bu üç, suyu üç yudumda içtin bu dört. Bunlar yetmez mi daha anlatayım mı dedi ve ağlamaya başladı.
Aziz kardeşlerim, çelik çomak oynamayı bırakalım. Asırlardan beri vahyin ve ilahi aşkın nurunda yoksun bir akılla ortaya koydukları felsefelerin karanlığında zulmün, haksızlığın, bunalımın, köleliğin, ahlaksızlığın, kin ve nefretin ağlarına düşen batı medeniyeti çöküş sinyalleri vermektedir. Batı medeniyetinin hali bizlere Roma’nın son günlerini hatırlatmaktadır. Öte yanda şuanda yaşanan sıkıntılar gerçekte bir doğum ancısıdır. Bu sancılar gelecekteki TÜRK-İSLAM MEDENİYETİ’nin müjdecisidir.(Doğrusunu Allah (c.c) ve Rasulü bilir.) Gelin gönül gönüle olalım, el ele verelim,birbirimizi sevelim ve sevilelim. 1914 Kanal Harekatından, 1969’a kadar Hızır (A.S) ile dostlukları devam eden LADİKLİ AHMET HÜDAİ HAZRETLERİ’nin bir dörtlüğü ile sözlerimi noktalıyorum.
“BU DERGAH HAK’KIN DERGAHI
MÜLKÜ OLMAZ KİMSENİN
BUNA FANİ DÜNYA DERLER
YIKMA KALBİN KİMSENİN”
KARDEŞİNİZ AHMET ER