Doğduğu ve oniki yaşına kadar yaşadığı Akhisar Kayışlar Köyü’ne, otuz yıl sonra eşcinsel kimliği ile döndü. Zorluklar çekti, hakkında dedikodular ayyuka çıkınca birgün köy kahvesi’ni basıp "Bu beden benim, hem kim tek bir gün bile beni karısı veya kocasıyla uygunsuz bir durumda gördü..." diye posta koydu. Bu veryansının ardından köylüler özeleştiri yapınca, İhsan Çolak şimdi köyün 'İhsan Hala'sı oldu. Onun bu kararlı duruşu sayesinde de, başta tepkiyle karşılandığı köyünde tüm kapılar açılmış ona karşı. İmamdan muhtarına kadar herkes ona alıştı. Hikayesi gerçek anlamıyla filmlere konu olacak türden...
Ali İhsan Çolak için özel bir iletişim sayfasında kendisi için destek kampanyası başlatıldı.
İşte kampanya linki; https://www.generosity.com/community-fundraising/let-s-rebuild-transgender-ihsan-s-bathroom
Kampanya için şu bilgiler aktarılmış...
Ali İhsan Çolak, hepimize umut ve güç veren bir hikayeye sahip, Akhisar'ın bir köyünde kendini tüm köy halkına trans bir kadın olarak kabul ettirebilmiş ve yıllardır orada bu kimliğiyle yaşayan, hayat dolu bir trans kadın!
Çocukluğundan beri kendini kadın olarak tanımlayan Ali İhsan, 17 yaşında İzmir'e taşındı. 35 yaşından sonra hasta olan anne ve babasına bakmak için İzmir'den köyüne döndü. Anne ve babasının vefatından sonra babasının vasiyeti üzerine köyde kalmaya karar veren Ali İhsan'ın vermiş olduğu mücadeleyi belgeselinden izlemeniz mümkün. Tüm köy halkının saygı ve sevgiyle kucakladığı Ali İhsan şu an civar köylerdeki evlere temizliğe giderek, tavuklarının yumurtalarını satarak ve bahçelerde çalışarak geçimini sağlıyor.
Çok kısıtlı bir geliri olan ve ek msarflar için bir bütçesi olmayan Ali İhsan'ın kaldığı evdeki banyo çökmüş durumda. Banyosunun yeniden inşa edilebilmesi için 10.000 TL civarında bir desteğe ihtiyacı var.
Bu kampanyayı Ali İhsan'ın yıllardır vermiş olduğu bu mücadeleye duyduğum saygı ve ilham ile başlatıyorum. Kendi çabalarıyla kurduğu bu zorlu yaşamında, ona ihtiyacı olan bu banyoyu tekrar inşa edebilecek imkanı oluşturabileceğimize inanıyorum.
İşte Ali İhsan Hala'nın öyküsü...
“İhsan Hala” Manisa’da doğmuş ve 11 yaşına kadar oradaki köylerinde ailesiyle birlikte yaşamış. 11 yaşındayken de hep birlikte İzmir’e taşınmışlar. Ve 35 yaşına kadar da İzmir’de kalmış. Ailesi bir süre sonra tekrar köylerine dönmüş ama, o dönmemiş; uzunca bir süre yalnız yaşamış orada.
Ailesi hastalanınca o da dönmek zorunda kalmış köyüne. Zaten kısa zaman içinde annesini, 5 ay sonra da babasını kaybetmiş.
O, küçüklüğünden beri kadın gibi hissettiğini, gösteriş için hiçbir şey yapmadığını ve sadece hissettiği gibi davrandığını söylüyor. Daha küçük bir çocukken, annesi babası tarlaya giderken o evde ev işleriyle uğraşmayı sevdiği için onlarla birlikte gitmezmiş. Bu durum çevredekilerin de dikkatini çekiyormuş haliyle. Hatta komşuları annesine “Senin bu küçük oğlun neden bu kadar süslü, satılık mı?” gibi cümleler sarfediyorlarmış. Annesi ona bu yüzden kızdığında ise, daha o yaşlarda bile “Ben onlar için yaşamıyorum, kendim için yaşıyorum.” deme cesaretini göstermiş İhsan Hala.
İlkokul 4’e giderken, bir gün sokakta kızlarla seksek oynuyormuş. Sıra tam ona geldiği esnada abisi ve arkadaşları dönmüş sokağın köşesinden ve İhsan’ı kızlarla oynadığı için “dişleri kırılana” kadar dövmüşler. “O günden beri aramız iyi değil abimle.” diyor.
Askerliğini Malatya ve Van’da yapmış İhsan Hala. “Şoför olarak gittim ama mesleğimi kuaför olarak yazdırdığım için şoförlükle hiç işim olmadı askerlik boyunca.” diyor. Komutanlarının eşleriyle arası çok iyiymiş hep; onlara fal bakıyor, kuaförlük yapıyormuş. Öyle ki Van gibi bir yerde, onları gazinoya toplayıp gün düzenliyormuş onlara. Bir de komutanların özel günlerinde, garsonluk yapıyormuş. “Oynamayı çok severim ben.” diyor İhsan Hala ve anlatıyor: “Yine bir akşam özel bir davette garsonluk yaparken, albaydan izin almak istedim oynamak için. Albay izin vermeyince de mutfağa gidip elimdeki bütün tabakları kırdım sinirimden..."
Başka yerde yaşamayı düşünmüyorum, İstanbul’da yapamam. Ne yapacağım bu yaşta, sermaye mi olacağım? Bütün gün eltilerim dediğim komşularımla beraberim. Sabah kahveleri, akşam çaylarında. Bugün telefonda konuşurken bile ağladım. “Kız İstanbul gibi yerdesin niye ağlıyorsun?” dedi. Özledim, özlüyorum köyü. Orada inanılmaz mutlu, huzurluyum. Aç da susuz da kalsam evimdir. Halimden memnunum. Hiç sıkılmam, çıkar dolaşırım, ot toplarım. Bağırırım, çağırırım, ağlarım eve gelirim. Dışarı çıkınca yine güler yüzlüyümdür. Bundan sonra şehir daha da zor geliyor. Sıkılıyorum, Bornova’da binaları, arabaları görünce sıkılıyorum. Bugün İstanbul’u gezerken dedim ki, “Bakın bende böyle bir ses yok, duyduklarım kedi, köpek, tavuk sesi... Sessizlik, huzur.”
Başta çok dışlandım. İyiliğim, yardım etmekten kaçmamam sayesinde kendimi kabul ettirdim. Köyde yaşamaya başlamamın 2. veya 3. senesinde kahveyi basıp ben size ne yaptım dedim. Şimdi işler değişti. Bazen bir hafta dışarı çıkmam, tavuğumla, böceğimle, çiçeğimle vakit geçiririm. Hemen özler sorarlar, “Abla neredesin?” diye.
Düğünlerde insanlar bekler İhsan ne giydi diye. Mutfağa kimseyi sokmam. Su bardağı, rakı bardağı, viski bardağı bende hep ayrı ayrıdır. İhsan sana gelince bir sürü şey yapıyorsun huzursuz oluyoruz diyorlar. Bunu bana kimse zorla yaptırmıyor ki. Şimdi sen niye rakı bardağında su içesin ki. Özenerek yapıyorum.
Bizim köye yakın bir köyde bir eve temizliğe gidiyordum. O ailenin bir kızı var İzmir’de. Fotoğraflarımı çekiyordu. Ders içinmiş, sergiye koyacağım dedi. Tabii şalvarlı malvarlı, ben köyde öyleyim. Koy sergiye dedim. Gazeteciler gezerken görmüşler, “Böyle bir insan köyde nasıl yaşar?” demişler. Önce bir gazeteci röportaj yaptı, sonra diğer gazeteler de geldi röportaja.
Ameliyat olmayı düşünmüş ve bunu temizliğe gittiği bir evdeki aileyle paylaşmış. Hemşireymiş evin hanımı çünkü. Ameliyat sürecinin hem çok zor olacağını hem de cinsiyet değiştirirse köyde daha fazla yadırganacağını söylemiş ona. Köyde de zaten, “Biz seni böyle kabullendik ama kadın olursan eşlerimiz bizi kıskanabilir.” demişler. O da haliyle vazgeçmiş bu düşüncesinden.
İhsan Hala, çok sıkılınca köpeğini alıp tarlaya gider, kimse yoksa orada ağlar, bağırır rahatlarmış. Köye gelince de hiçbir şey yokmuş gibi gülümsermiş. Bu yüzden köydekiler, senin hiç derdin yok mu diyorlarmış ona. Ama o diyor ki “Gel bir de bana sor, dört duvar arasında”.
Bütün gün evdeyim. Günlük ev işleri; temizlik... Hayvanlarımla, bahçeyle, çiçeklerle uğraşıyorum. Tavuklarım, bir de köpeğim var. Sonra da komşularla kahve. Onlara “eltilerim” diyorum.
"İlk geldiğimde eşofman altı türü şeyler giyiyordum. Köylüler bana alışınca artık buranın kadınları gibi şalvar giymeye başladım. Baktılar kimseye bir zararım yok. Mahalle arası böyle giyiniyorum ama kahvenin önüne böyle çıkmam. Eşofmanımı giyerim, bandanamı takarım. Akhisar’a giderken yine bir pantolon giyerim ama üstüme de bir bluz, allı pullu bir gömlek giyerim. Alışverişe de komşularımla giderim. Köy pazarına açılan serginin en allı pullusunu alırım. Düğünlerde giydiğim buluzları da kendim dikiyorum genelde."
"45 tavuğum, beş horozum, bir de köpeğim Kontes var. Tanesi 30 kuruştan, günde tavuklarımdan aldığım 20 yumurtayı satıyorum. Bir de burada birkaç eve temizliğe gidiyorum. Buraya yerleşince turistlere animasyonlarda yaptığım zenneliği, sahneyi bıraktım. Arada sırada teklif geliyor ama kostüm ve peruğum olmadığı için çıkamıyorum. Tek istediğim bir kostümüm, peruğum olsun arada sırada sahneye çıkayım ama yine de köyümde yaşantıma devam edeyim. Geçinmek çok zor."
Ben kitaplardan okuyorum. Kuran’ı da okuyorum. Yasin’i de okuyorum. Bazen arkadaşlarım “Senin evine geldiğimizde huzur buluyoruz” diyorlar. Ben okuyorum, tabii ki huzur bulursunuz. Camiye temizlerken hoca, ‘İhsan hala kusura bakma sana bir şey soracağım. Ölünce seni kim yıkayacak?’ dedi. “Erkek yıkayacak tabii ki, sen yıkayacaksın. Başkasına yıkatmam kendimi, ona göre” dedim. Oha falan dedi adam.
Kaynak: Milliyet.com.tr