• BIST 9652
  • Altın 2960.569
  • Dolar 34.6806
  • Euro 36.7281
  • Manisa 10 °C
  • İzmir 16 °C
  • Uğur Mumcu Kültür ve Sanat Merkezi Kursları
  • Akhisar Kadınlar Matinesi
  • Psikolojik Danışman/Rehber Öğretmen Aranıyor
  • 3 Vardiya Çalışacak Bay ve Bayan Aranıyor
  • Gece Bekçisi Aranıyor
  • İkinci el saç ve sandaviç panel bulunur

Asgari Yurttaş Eğitimi

Levent Sevgi

Asgari Yurttaş Eğitimi ...

 

Yurttaşın her alanda uzman olması beklenmez.

Ancak, şüpheli fikir ve savları sezmesi/süzmesi öğretilebilir!

 

Çok yıllar önceydi, Doğuş Üniversitesindeyim. Uğur Dündar’ın Arena programından geldiler bir çekim için. Konu elektromanyetik kirlilik ve sağlık kaygılarıydı. Önce, gelen muhabirle sohbet, ardından soru-yanıt şeklinde bir saati aşan çekim. Ne kadarı, nasıl bir kurgu içerisinde kullanıldı hala bilmiyorum ama muhabirin bir sorusu hâlâ aklımda: “hocam, her kafadan farklı ses çıkıyor, neye, kime inanacağız?” Aynen deprem, salgın ve benzeri “bilimin çözüm üretmede henüz yetersiz kaldığı” alanlarda olduğu gibi elektromanyetik kirlilik konusunda da kafaları karıştıran gazete/dergi yazıları, haberler, programların çok olduğu bir dönemdi. Yanıtım kısa ve netti: “Yurttaşı bilimde okur/yazar yaparak!” Yani “asgari yurttaş eğitimi vererek”, başka da yolu yok!

 

Asgari yurttaş eğitimi - Neden?

Çünkü gündelik yaşantıda hemen her türlü konuşma, haber, açıklama ve yorum belli oranda bilimsel ve teknolojik içeriğe sahip ve doğru algılanabilmesi ve değerlendirilebilmesi için bir birikim gerektirmekte. Örneğin, bu altyapı olmadan (politikacısından, askerine, akademisyeninden sanatçısına, tüccarından, kasabına, cumhurbaşkanına) yurttaş radyoda, televizyonda belli bir konuda konuşan, öngörülerde bulunan bir kişinin bir uzman mı yoksa medya şarlatanı mı olduğunu fark edemez.

 

Asgari yurttaş eğitimi olmadan yurttaş sezgilerden yola çıkmayla, mehdi gibi konuşmayla, kişinin sadece kendisinin yapabileceği öngörüleri, belli yöntemleri uygulayıp, aynı verileri elde ederek herkesin yapabileceği benzer bilimsel öngörüden ayırt edemez!

 

Örneğin, bir gazetede bir uzmanla yapılan bir söyleşide uzmanın açıklamalarından çok söyleşi için gönderilen muhabirin bilimsel okur/yazarlık düzeyinin ve algılamasının belirleyici olması ürkütücü değil mi? Söylenenlerin kamuoyuna bu muhabirin penceresinden aktarılacağının yaratacağı karmaşa hemen her gün yaşanmıyor mu? Problemin çözümü eğitim aracılığı ile halkın bilimden haberdar edilmesinde, bilimsel devrimden yararlanabilmenin ön şartı halkın bilimde okur/yazar olmasında düğümlenmekte.

 

Yine, yurttaş bu altyapı olmadan okuduğunu / dinlediğini anlayamaz, duyduğunu algılayamaz, duygu ve düşüncelerini özlü biçimde ifade edemez. Olaylar, süreçler arasında ilişki kuramaz. Sezgileriyle kurabildiği ilişki ile de neden – sonuç bağını ayıramaz.

 

Yine, bu altyapı olmadan ne anayasa ne yasa ne yönetmelik ne de ticari bir sözleşme ya da bir protokol hazırlanabilir. Toplum, bir delinin bir çukura attığı bir taşı 40 akıllının çıkaramaması gibi sık sık yapılan değişikliklerle / eklemelerle her yana çekilebilecek, mantıksız, anlamsız, ucubeye dönüşen yasalarla / kararnamelerle uğraşır durur. 

 

Asgari yurttaş eğitimi - Nasıl?

Yanıt OECD - Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün yetmişin üzerinde ülkede 15 yaş grubu yüzbinlerce öğrenci ile yürüttüğü PISA Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programında. Bu program üçer yıllık dönemler hâlinde, gençlerin bilgi ve beceri düzeylerini ölçmekte. Değerlendirme, öğrencilerin, asgari yurttaş eğitiminin olmazsa olmazları olan, (1) ana dilde okuduğunu anlama ve ifade etme, (2) matematik, (3) fen bilgisi olmak üzere 3 temel alanda yapılmakta.

 

Son PISA 2018 raporu, ne yazık ki, eğitim göstergelerimizin hızla kötüleştiğini ortaya koyuyor. Aralık 2019’da açıklanan ve 2016-2018 dönemini kapsayan bu raporda Türkiye 38 üyeli OECD’de her 3 alanda da sonuncu sıralarda, değerlendirmeye alınan 70 ülke arasında ise ana dilde (okuduğunu anlamada ve ifade etmede) 40., fende 39., matematikte ise 42. Sırada olduğunu söylüyor. Finlandiya, Norveç gibi Kuzey Avrupa ve Singapur, Japonya, Hong Kong ve Çin, Güney Kore gibi Uzak Doğu ülkeleri neredeyse son 10 yıldaki bütün değerlendirmelerde en başarılı ülkeler.

 

PISA 2018 raporuna göre gençlerimizin %40’ının okuduğunu anlayamaması, %60’ının bir yazıda açıkça ifade edilmeyen fikirleri bulamaması, bilgiyi kullanamaması, her iki gencimizden birisinde ise matematikte akıl yürütme (yani mantık) becerisinin olmaması geleceğimiz açısından vahim değil mi? Türk gençlerinin gelecekte kendilerinden birkaç gömlek daha donanımlı nesillerle yarışmak zorunda kalacağını görmek ürkütücü değil mi?

 

Asgari yurttaş eğitimi – Kapsam?

Uzmanından sokaktaki yurttaşa kadar bu eğitimi vermenin temel göstergesi ne olacak? Yurttaş/Birey duyduklarından, gördüklerinden, kendisine aktarılanlardan ne anlam çıkaracak? Söylenenleri nasıl muhakeme edebilecek? Doğruyu yanlıştan, hurafelerden nasıl ayırt edebilecek?

 

Yanıt, bir önceki yazımızda değindiğimiz gibi, yurttaşa kritik tepki becerileri kazandırabilmek. Ana hatlarıyla kritik tepki becerileri kazandırabilmek için yurttaşa verilmesi gerekenler ise şu şekilde özetlenebilir:

 

  • Arı bir dil, güçlü yargılama yeteneği (yani mantık bilgisi),
  • Rastlantı, olasılık ve istatistik bilgisi,
  • Sağlık ve çevre ekseninde enerji kaynakları ve dönüşümü,
  • Elektromanyetik ışıma ile yapılabilenler (radyo, TV, radar, uydu, vb.),
  • Radyoaktivite, güneş sistemi ve evren,
  • Veri toplama ve istatiksel analiz yapabilme,
  • İlişki bulma ve neden ve sonuç bağı kurabilme,
  • Yöntem, model, epidemiyoloji, risk (göreceli risk, risk yönetimi ve iletişimi),
  • Bilgiye dayalı karar mekanizması,
  • En önemlisi bilimin sınırları!

 

İşte size dilin ve matematiğin / mantığın önemini vurgulayan birkaç örnek:

 

Bir gazete haber başlığı:

Rus kadın avukatı eşinin gözleri önünde vurdu!” Sizce vuran kim? Kadın Rus mu? Avukat erkek mi? Eş, kimin eşi, Rus’un mu, avukatın mı? Şu cümleler arasında ne fark var?

  • Rus kadın avukatı, eşinin gözleri önünde vurdu.
  • Rus, kadın avukatı, eşinin gözleri önünde vurdu.
  • Rus kadın, avukatı eşinin gözleri önünde vurdu.

 

NTV’de Yorum Farkı Programı:

Yine, çok yıllar önce, NTV’de Yorum Farkı programında Prof. Dr. Emre Kongar ve Mehmet Barlas günü değerlendiriyorlar (Ne Bilim Yahu (http://leventsevgi.net) isimli kitabımda sözünü etmiştim, dilin önemini ortaya koyduğu için bu yazıya da aldım). Program isminden de anlaşılacağı üzere genelde tartışıyorlar ama arada sırada aynı görüşte buluşuyorlar.  Böyle anlarda Sayın Kongar sık sık çok doğru diyerek onay veriyor.

 

Mantık Devreleri elektronik mühendisliğinde temel bir derstir. Geçmişte benim de arada verdiğim bir dersti. Bu derste Açık / Kapalı anahtarlama devrelerinden söz edilir. “Kapı yarı açık”, “sonuna kadar açık”, “az aralık” deriz de elektrik devresi için ya “açık” ya da “kapalı” deriz; ortası yoktur. Türkçede de “doğru / yanlış”, “haklı / haksız”, “kabul / ret” sözcükleri bu bağlamda kullanılan mantık temellidir. Örneğin “az şekerli”, “çok soğuk”, “en güzel” deriz ama “çok doğru”, “az hamile”, ya da “en çok güzel”, “çok mükemmel”, “en kusursuz” denmez!

 

Prof. Dr. Emre Kongar gönderdiğim epostada “çok doğru” denemeyeceğini yazdım. Nezaket gösterip yanıt veren Sayın Kongar kısaca dil mantığında “pekiştirme” yapıldığını, Sapsarı, kıpkırmızı dendiği gibi çok doğrunun da bir pekiştirme ifadesi olduğunu iddia etti. Sayın Kongar’a “sapsarı, kıpkırmızı” pekiştirme örneklerinin karşılığının “dosdoğru” olduğunu, “çok doğru” olamayacağını yazdığımda yanıt alamadım. Ne yazık ki, bugün “çok doğru” kullanımı o denli arttı ki!

 

Arı bir dil kazandırmanın gereklerinden birisi de okumak, daha çok okumaktır. Bu olmadan, dil öğrenimi gerilemekte, sonuçta daha az sayıda sözcük ile haberleşme / konuşma ortaya çıkmakta. Sözcük haznesi daraldıkça, kaçınılmaz olarak ve gerekli gereksiz her şeyin başına “çok” getirilmekte; başka türlü duygu ifade etmede sıkıntı yaşanmakta.

 

Bir bilimsel konferans sunumu

Konuşan bir profesör. En ön sıradaydım, kulaklarımla duydum. “550 denekle yaptığımız bir ankette 213 olumlu yanıt aldık; yani olumlu oranı %38.7273”. Elinize hesap makinası alır 213’ü 550’ye bölerseniz bu çıkıyor elbette. Belli ki bu profesör ya da araştırmada onunla çalışan öğrencisi de öyle yapmış, hiçbir mantık süzgecinden geçirmeden, rakamların dili hakkında hiç kafa yormadan. Onlarca araştırıcı önünde sunum yaparken dahi sonucu milyonda üç yüz seksen yedi bin küsür olarak vermek anlamsız gelmiyor, “deneyde bin kişi bile kullanmadık sonucu milyonda şu kadar doğrulukla nasıl verebiliriz?” diye basit bir mantık bile yürütmüyor, yürütemiyor! Boşuna demiyoruz, generalinden profesörüne, kasabından politikacısına, … diye!

 

Biraz da kafa karıştıralım:

Bilgi = güç” derler, benzer şekilde “zaman = para”. Mühendislikte birim zamandaki işe güç denir, yani “Güç = İş / Zaman”. Hepsi bir arada “Bilgi = İş / Para” eşitliğini verir. Buradan “para” çekilirse sonuç “PARA = İŞ / BİLGİ” olur. Özetle, “ne kadar az bilirsen o kadar çok para kazanırsın”. Bu matematiksel ispatta bir tuhaflık var elbette; ama sizce neresinde?

 

Son söz: Çağdaş eğitim

Çağdaş eğitim yurttaşa anadilde okuma / yazma (dilbilgisi), güçlü bir mantık (matematik) alt yapısı ve sorgulama becerisi (felsefe) kazandırmak, doğaya ve yasalarına ait temel bilgileri (fen bilgisi) vermek demek. Bunlar gerekli ama yetmez! Namuslu / vicdanlı, dogmalardan arındırılmış; dinleyen ve kendini açıkça ifade edebilen, güçlü mantık/sorgulama becerileri kazandırılmış ve gerçeği, sadece gerçeği araştırmayı hedefleyen, tarih bilincine sahip, sanat ve edebiyatla yoğrulmuş bireyler yetiştirmektir çağdaş eğitim. Özetle, arı dil bilgisi, güçlü mantık ve yalın sorgulama becerileri temeli üzerinde fen bilgisi, tarih bilinci vermek, sanat ve edebiyat sevgisi aşılamaktır çağdaş eğitim. Afşar Timuçin’in dediği gibi, evrensel değerlere sahip kültürlü birey yetiştirmektir çağdaş eğitim!

 

Geleceği kurtarmanın tek yolu çağdaş eğitim. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün de dediği gibi “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır.”  

 

Eğitim, öğrenimi de içeren geniş bir kavram; aileden başlayarak kişinin evde, okulda, yaşamda aldıklarının tümü. Yani, örneğin, ülke başkentlerini ezberden söyleyebilmek, ya da en büyük yirmi ekonomiyi ezberden sayabilmek değildir eğitim; önce oturmayı, kalkmayı bilmek, insana, hayvana, doğaya saygılı olmaktır; kısaca insan olabilmektir eğitimli olmak.

2022-03-14_09-34-42.png2022-03-14_09-34-48.png2022-03-14_09-34-53.png

Bu yazı toplam 1675 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
REKLAM ALANI
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Kuzey Ege Kurs
  • Kuzey Ege Kurs
1/20
Başlangıç Tarihi
Başlangıç Tarihi
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 Akhisar Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.