Bakırlıoğlu; İzmir ve Manisa’da milyonlar tehdit altında
Haber Merkezi
Salihli Hacıbektaşlı Mahallesinde izinsiz yapılan jeotermal sondaj çalışmalarını Mecliste dile getiren CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Orman ve Su İşleri Bakanlığının bir yıl önce yazdığı “Gediz ovasında jeotermal sondaj yapılmasına izin verilememesi gerekir” yazısını hatırlattı.
SULARDAKİ ARSENİK MİKTARI 300 KAT FAZLA
Bakırlıoğlu’nun konuşmasında değindiği, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, İzmir ve Manisa Valiliğine 2017 yılının Ağustos ayında gönderdiği resmi yazıda, Gediz havzasındaki yer altı sularındaki arsenik oranının olması gerekenin 300 katına kadar çıktığından bahsediliyor. Bakanlığın yazısında; Manisa ili içme suyunun tamamını, İzmir ili’nin ise yüzde 40 oranında içme suyunu Gediz havzası yer altı suyu kütlelerinden temin etmekte, özellikle içme suyu temin edilen yer altı suyu kütlelerinde arsenik seviyelerinin yüksek olması insan sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Havzada yer altı sularından temin edilen içme sularında arsenik seviyesinin yüksek olması cilt kanseri, sinir sistemi rahatsızlıkları, dolaşım sisteminde kansızlık, kalp yetmezliği, kan kanseri ve lenf sistemi kanseri gibi hastalıklara sebep olmaktadır." denilerek "Havzadaki yer altı suyu kütlelerinde jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatların verilmemesi gerekmektedir." ifadeleri yer almaktadır. Buna rağmen ÇED gerekli değildir kararı verilerek jeotermal enerji santralleri için izinsiz sondaj yapılması halkın tepkisine neden olmuştur.
BEREKETLİ GEDİZ TOPRAKLARI KORUNMALI
Toprağına, havasına, suyuna, yaşam hakkına sahip çıkan, evlerinin 50 metre uzağına kurulmak istenen jeotermal elektrik santraline "hayır" diyen, direnen Salihli halkına, Salihli Çevre Derneğine ve Hacıbektaşlı Mahallesi sakinlerine selamlarımı ileterek sözlerime başlayan CHP Milletvekili Bakırlıoğlu Meclisteki konuşmasında; Gediz Ovası ülkemizin hatta dünyanın en verimli, bereketli topraklarına sahiptir. Üzümün, zeytinin, pamuğun en önemli üretim merkezi olan, milyonlarca dolarlık tarımsal hasılaya sahip bu topraklar, aynı zamanda ülkenin önemli jeotermal bölgelerinden birisidir. Doğaya, Tarıma, Sağlımıza Zarar Veren Kontrolsüz JES’lere Hayır! Enerjide dışa bağımlılık, jeotermal enerjinin ucuz olması ve bölgedeki potansiyel, devletin ve sermayenin dikkatini Gediz Ovası'na çekmesine neden oldu ve bu durum yüzlerce jeotermal sondaj kuyusunu ve onlarca elektrik santralini beraberinde getirdi.
Evet, jeotermal önemli bir yer altı kaynağımız; Evet, jeotermalden elde edilen enerji ucuz bir kaynak; Evet, ne yazık ki enerjide dışa bağımlıyız ve kapatmamız gereken bir cari açığımız var. Ancak JES'ler söylenildiği kadar temiz mi veya ülkemizdeki uygulamaları yeterince temiz mi? JES'lerin ruhsat sahiplerine yüksek kârlar getirdiği şüphesiz. Ancak birbiri ardına dikilen sondaj kuleleri, ardı ardına yapılan elektrik santralleri ve bu santrallerin duman tüten bacaları birtakım çevre sorunlarını, hatta çevre felaketlerini beraberinde getirdi.
İLK ETKİLENEN YER AYDIN OLDU
Zeytinlikler, incir bahçeleri kurumaya başladı. Toprak, Aydınlı çiftçilerimize artık eskisi kadar cömert davranmıyor ve Aydın'da yaşayan yurttaşlarımız eskisi kadar sağlıklı değil ne yazık ki. "Temiz enerji" diye lanse edilen JES'lerin ülkemizdeki uygulamalarında ciddi sıkıntıların olduğunu Aydın'da, Alaşehir’de yaşadığımız tecrübelerden biliyoruz. Aydın'daki sondaj çalışmaları sırasında önce ekosistemde tahribatlar meydana geldi, ardından elde edilen jeotermal sıvı, suyumuzu ve toprağımızı kirletmeye başladı. Santrallerin bacalarından çıkan karbondioksit ve hidrojen sülfürse beraberinde sera etkisini, ısınmayı, asit yağmurlarını getirdi. Yüksek kâr hırsı ve denetimsizlik, tüm bu olumsuzlukların belki de en önemli nedenidir.
ALAŞEHİR’DEKİ JES SONDAJ PATLAMASINI UNUTMADIK
Şimdi sıra Manisa'ya geldi. İlk olarak Sarıgöl ve Alaşehir ilçelerimiz jeotermal sondaj kuyularıyla tanıştı. 2012 yılında bölgede meydana gelen sondaj kuyusunun patlaması ile kontrolsüz olarak ortaya çıkan sıvı akışkanlar ve gazlar çevredeki bağlara büyük zarar vererek yok olmasına neden olmuştu. Ekonomisi üzüme ve üzüm ihracatına bağlı olan bölgedeki ürünün yani üzümün kalitesi ve verimi düştü. Bağlardaki zararlı sayısı ve çeşidi arttı ve biz bu zararlılar ile mücadele etmek için daha fazla zirai ilaç kullanmaya başladık. Daha fazla tarım ilacı, daha fazla kalıntı demekti. Ürünlerdeki kalıntı, ihracat kapılarının birer birer yüzümüze kapanmasına ve bu da fakirliğe, yoksulluğa neden oldu. Toprakta bor miktarı arttı, yer altı sularında ise arsenik ve ağır metaller; koku, gürültü, asit yağmurları ve kirlilik. Şimdi sırada Salihli var, bir sonraki durak ise Turgutlu olacak.
BU SONDAJLARA ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR KARARINI KİM VERDİ?
Milyonlarca insanın hayatı, sağlığı tehdit altındayken, tarım tehdit altındayken ve bu tehdit Orman Bakanlığı tarafından 2017 yılında Manisa Valiliğine bildirilmişken Valiliğe bağlı Çevre İl Müdürlüğü nasıl olur da bu kuyular için "ÇED Gerekli Değildir" raporu verir? Valilik ve Bakanlık böylesi bir tehlikeye rağmen dikilen yüzlerce termal sondaj kuyusuna nasıl seyirci kalır? Bundan sonra da sessiz kalacak mıdır?
BİZ BU DURUMA DAHA NE KADAR SEYİRCİ KALACAĞIZ?
Bir kere daha yerine koyamayacağımız bu bereketli ovalarımızın, yer altı sularımızın, havamızın, toprağımızın kirlenmesine daha ne kadar seyirci kalacağız? ifadelerine yer verdi.