Çözüm
“Hz. Ebubekir (R.A)’in vefatından sonra Hz. Ömer (R.A) İslam devletinin başına halife seçilmiştir. (Miladi 634) Cemaatini toplayan Hz. Ömer, kürsüye çıkmış ve:
- Ey cemaat, riyaset mührü bende, halifeniz olarak bundan sonra sizleri ben yöneteceğim.Yönetimim sırasında tek karar verici ben olacağım.İstediğimi istediğim yere vali olarak ben görevlendireceğim.İstediğimi kimseye sormadan İslam ordularına komutan yapacağım.Devletin hazinesini istediğim gibi kullanacağım.Kadıları istediğim kişilerden atayacağım.Suç ne, suçlu kim ben karar vereceğim, ona göre yargılatacağım.Eş dost, akraba kayırmacılığı yapacağım.Ne yaparsınız?
diye sormuş. Cemaat şaşkın vaziyette.Adalet timsali olarak gördükleri, “Fırat kenarında bir kurt bir kuzuyu yese, o kuzunun hesabı benden sorulur.” diyen Hz. Ömer neler söylüyor?Bu nasıl iştir?Böyle bir şey nasıl olur?Nerede istişare?Nerede bilgi ve bilgiyi kullanma becerisi olan liyakat?Soruya ne cevap vereceklerini bilemeyen cemaat suskun vaziyette beklerken Hz. Ömer ısrarla bir daha sorar.
- Size soruyorum ne yaparsınız?
İlk şaşkınlığını atlatmaya çalışan cemaatin içinden biri çıkar:
- Seni Kur’an yoluna davet ederim, der.
Hz. Ömer:
- Allah insanlara bu güne kadar hidayet yolunu gösteren bir çok kitap göndermiş.Zebur, Tevrat, İncil.İnsanlar bunlardan uzaklaşmışlar.Kur’an da onlardan biri.Uymuyorum.Ne yaparsınız?
Cemaatten bir başkası:
- Seni Hz. Muhammed(S.A.V)’in sünnetine uymaya davet ederim.Onun devleti yönettiği gibi devleti yönetmeni isterim.
Hz. Ömer:
- Onun devri bitti.O öldü.Ben devleti istediğim gibi yöneteceğim.Ne yaparsınız?
Cemaatin içinden cılız bir ses:
- Hz. Ebubekir’in yönetimini örnek almanı isterim, dedi.
Hz. Ömer:
- Neyini örnek alacağım? Zaten devleti ne kadar yönetti ki? Devir benim devir, ben ne dersem o, deyince cemaatin arka sıralarından biri deli fişek gibi ayağa kalkarak kılıcını çeker ve:
- Ey Ömer, sen, eğer devleti kendi ihtirasların doğrultusunda yönetir, hak hukuk tanımaz biçimde yanlış uygulamalar içine girersen, seni bu kılıcımla doğru yola getiririm, der.
Hz. Ömer(R.A) kürsüden kalkar secdeye kapanır ve:
- Allah’ım sana şükürler olsun ki ben yanlış yaparsam beni doğru yola getirecek bir cemaatim var, diye şükreder, doğru yoldan ayırmaması için Allah’a dua eder.”
İslam külliyatında geçtiği belirtilen bu olayda Hz. Ömer’in eğer yanlış yaparsa doğru yola getirilmesinde kullanılacağı belirtilen kılıç bir silah olarak askeri müdahaleyi çağrıştırabilir.Ancak yanlış yönetimlerin askeri müdahalelerle düzeltilmeye çalışılmasını ülkemizin yakın tarihinde ne büyük handikaplar yarattığı bilinmektedir. Üzerinden 62 yıl geçen 1960 27 Mayıs ihtilalının, üzerinden 51 yıl geçen 1971 12 Mart askeri muhtırasının, üzerinden 42 yıl geçen 1980 12 Eylül darbesinin, üzerinden 25 yıl geçen 1997 28 Şubat müdahalesinin ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınmasını onlarca yıl geciktiren birer olgu olduğu bir gerçektir. Silah ile ülkeleri fethedebilirsin, silah ile ülkeni iç ve dış tehditlere karşı savunabilirsin ama silah ile ülkeyi yönetemezsin. Ülkeler kurullarla, kurumlarla ve kurallarla yönetilmelidir. Kurullar kurallar doğrultusunda kararlar vermeli ve kararlar liyakat sahibi kişilerce yönetilen kurumlar tarafından uygulamaya koyulmalıdır.
Yanlış ve kötü yönetimlerin düzeltilmesinde askeri müdahalelerin çözüm olmadığı görüldüğü ve bilindiğine göre çözüm nedir?Çözüm, çağdaş dünyanın hemen bütün gelişmiş ülkelerinde uygulanan ve demokrasinin olmazsa olmazı olan siyasal partilerin ülke yönetimi için yarıştıkları seçimlerdir.Vatandaşın silahı kılıç top değil oyudur. Nasıl bir silahı verimli kullanmak için onun özelliklerini bilmek ve kullanım eğitimlerinden geçmek gerekirse seçimlerde oyumuzu kullanmak için de oyumuzun önemini bilmek ve oy verdiğimiz partinin vaatleriyle yaptıklarını karşılaştırmak sorumluluğumuz vardır.Vatandaşın görevi sadece seçimlerde oy vermek değil aynı zamanda oy verdiği parti eğer iktidara gelirse yaptığı uygulamalardan oy versin vermesin ülke halkının tamamını nasıl etkilendiğini de gözlemelidir.Olumlu sonuçlar vermişse oy verdiği partiyi desteklemeli, olumlu sonuçlar vermemiş ve ülke ekonomisi, eğitimi, sanayisi, tarımsal üretimi, sağlık sistemi, enerji üretimi, adalet sistemi, halkın korunma-barınma-beslenme ihtiyaçları sorunlarla karşılaşmaya başlamışsa, işsize iş aşsıza aş evsize ev verilemez hale gelinmişse oy verdiği partiyi sorgulamaya- yargılamaya başlamalıdır.”Bir oyum var, veririm. Benim sorumluluğum biter. ”diyemeyiz, dememeliyiz.%50 +1 ile iktidarın el değiştirdiği bir sistemde bir oy çok şeyi ifade etmekte ve o oyu verenin ülkesi ve ülkesi halkına dönük sorumluluğunu kat be kat arttırmaktadır.
Ülkemizin, gençlerimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği adına yaklaşık 15 ay sonra (2023 Haziran) yapılacak olan genel seçimlerde oyumuzun önemini bilerek, sorumluluğumuzu kavrayarak şimdiden kendimizi hazırlamaya başlamalıyız.İnançlarımızı etnik ve sosyal kimliklerimizi kendi siyasal ihtirasları için kullanmaya çalışanlara karşı uyanık olmalıyız. Kutuplaştırmayı değil kaynaştırmayı ön plana çıkaranlarla;ihtirasları değil ülkenin öncelikli ihtiyaçlarını gidermeye çalışanlarla birlikte olmalıyız.Ülkemizi yeniden 25-30 yıl öncesinde olduğu gibi “ürettiği ürünlerle kendi kendisineyetebilen dünyanın 7 ülkesinden biri” olma mutluluğunu yaşatmak; ayçiçeğini Ukrayna’dan almak değil Trakya Ergene ovalarında, pamuğu Yunanistan’dan almak değil Adana Çukurova Ege ovalarında; buğdayı Rusya’dan almak değil Konya İç Anadolu Güneydoğu Anadolu ovalarında; mercimeği nohudu fasulyeyi Kanada’dan almak değil İç Batı Anadolu İ ç Anadolu ovalarında; tütünü Amerika’dan almak değil Bakırçay Akhisar Bitlis Muş Bafra Adıyaman ovalarında; etimizi Brezilya’dan Romanya’dan almak için değil Erzurum Kars Ardahan yaylalarında yetiştireceğimiz kendi öz üretimimizle karşılayabilecek planlamalar yapan ve bunları uygulama sözü verenlere omuz vermeliyiz.Enerjide sanayide tarımsal üretimde dışa bağımlı değil kendi öz kaynaklarımıza ve öz değerlerimize bağlı siyasal düşünceleri uygulamaya koyacağına inandığımız birliktelikleri desteklemeliyiz.”Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” dan olmamalıyız.Görmeli duymalı sorgulamalı sorunları bilen ama sorunların değil çözümlerin yanında yer alanlarla birlikte olmalıyız.
Unutmayalım ki bu ülke coğrafi ve özel konumuyla, yetişmiş insan gücüyle her türlü sorunun çözümünün var olduğu bir ülkedir.Yeter ki düşünelim aklımızı kullanalım ve uygulayalım.