Diyabet seminerine ilgi yoğun oldu
Akhisar: (Kenan MOLLA)
Akhisar Sağlık Grup Başkanlığının, Akhisar Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü toplantı salonunda Halk Eğitim Merkezi Kursiyerlerine ve Bekir Pehlivanoğlu İlköğretim Okulu öğrencilerine sunduğu Diyabet (Şeker Hastalığı) seminerine ilgi yoğun oldu. Sağlık Grup Başkanı Dr. Selin Köksal, Halk Eğitim Merkezi Müdürü Ufuk Çetinkaya, Dr. Selda Tınazlı ve Hemşire Çiğdem Kandemir’in katıldığı Seminer saat 10’00’da başladı. İki saat süren Diyabet (Şeker Hastalığı) Seminerinde Dr. Selda Tınazlı ve hemşire Çiğdem Kandemir ile birlikte Slayt gösterimi ile kursiyerlere bilgiler verdi.
Diyabet (Şeker Hastalığı) Seminerin açılışında konuşan Sağlık Grup başkanı Dr. Selin Köksal;” Toplum Sağlığı Merkezi olarak, tüm hastalıklar hususunda, hem koruyucu anlamında, hem de eğitim anlamında sizleri bilgilendirmek adına her zaman bu tür çalışmalar planlıyoruz. Bu gün Dr. Selda Tınazlı ve Hemşire Çiğdem Kandemir’le birlikte burada yaklaşık iki saat süre içinde sizlere Diyabet (Şeker Hastalığı) hakkında bilgiler sunacaklar. Seminere katıldığınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum” dedi.
Öğleden sonra da, Akhisar Sağlık Grup Başkanlığı Doktorlarından Dr. Ummuhan Atik, Dr. Nuray Keskin, Hemşire Çiğdem Kandemir ile birlikte Bekir Pehlivanoğlu İlköğretim Okulu toplantı salonunda öğrencilere Diyabet (Şeker Hastalığı) konusunda bilgiler verdiler.
Akhisar Sağlık Grup Başkanlığını Doktorlarından Selda Tınazlı ve Hemşire Çiğdem Kandemir’le birlikte sunduğu seminerde Diyabet (Şeker Hastalığı) konusunu işlediler.
(DİYABET (ŞEKER HASTALIĞI)
Diyabet, vücudunuzunda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insulin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumun da gelişen ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Sonuç olarak kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamaz ve kan şekeri yükselir (hiperglisemi). Yediğimiz besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin çoğu vücutta enerji için kullanılmak üzere glukoza dönüştürülür. Midenin arka yüzeyinde yerleşik bir organ olan pankreas, kaslarımızın ve diğer dokuların kandan glukozu alıp enerji olarak kullanmalarını sağlayan "insülin" adı verilen bir hormon üretir. Besinlerle kana geçen glukoz, insülin hormonu aracılığı ile hücrelere girer. Hücreler glukozu yakıt olarak kullanır Bir kişinin diyabetli olup olmadığı Açlık Kan Şekeri (AKŞ) ölçümü veya Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) yapılarak saptanır. AKŞ ölçümü 100 mg/dl’nin altında ise normaldir.100-125 mg/dl olması gizli şeker (pre-diyabet) sinyalidir. AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olması diyabetin varlığını gösterir.
Diyabetin Belirtileri Nelerdir?
Aşırı susama -Sık idrara çıkma -Yorgunluk, halsizlik, açıklanamayan kilo kaybı sık görülen belirtiler olmakla birlikte hiçbir açık belirti de olmayabilir. Yukarıdaki belirtilerden biri veya birkaçı var ise vakit geçirmeden bir sağlık kuruluşuna giderek danışınız. Tip 1 diyabetin ortaya çıkışı genelde ani ve dramatik olur aşırı susama, sık idrara çıkma, yorgunluk, beklenmeyen kilo kaybı ve tekrarlayan enfeksiyonlar gibi belirtiler olabilir. Tip 1 diyabetin belirtileri daha az sıklıkta ama aynı biçimde tip 2 diyabetli kişilerde de olabilir. Tip 2 diyabetin ortaya çıkışı daha yavaştır ve bu yüzden tespiti de daha zordur. Bazı tip 2 diyabetli kişilerde hiç bir erken belirti görülmez ve başlangıçtan bir kaç yıl sonra çeşitli diyabet komplikasyonları varlığıyla teşhis edilirler. Diyabetli olabileceklerini düşünen riskli kişiler, tanı için bir sağlık kurumuna danışmalıdır.
Diyabetin Tipleri Nelerdir?
Tip 1 Diabete sMellitus Tip 1 diyabetli kişilerde yeterli insülin üretimi yoktur ya da çok azdır. Tip 1 diyabeti olan bireyler için insülin yaşam için elzem olan, vazgeçilmez bir ilaçtır. Diyabetli kişilerin % 5-10'u bu tip diyabetlidir. Tip 2 Diabetes Mellitus, Tip 2 diyabetli kişiler insülin üretir fakat üretilen insulin hedef dokularda etkili olarak kullanamazlar. Tip 2 diyabeti, tip 1 diyabete kıyasla daha sık görülür; diyabetli kişilerin %90'ı tip 2 diyabetlidir.
Gestasyonel Diabet
Gebelik her kadının metabolizmasına ayrı bir yük getirir. Gebeliğin getirdiği bu yük sonucunda gebelik esnasında özellikle gebeliğin 2. yarısından sonra kan şekeri yükselebilmekte ve doğum sonrasında tekrar normal düzeyine dönmektedir. Gebelik esnasında diyabetin ortaya çıkması durumuna gestasyonel diyabet denir. Gebe kadınların yaklaşık %3’ünde gestasyonel diyabet ortaya çıkar. Diyabet tedavisinde kan şekeri kontrolünü sağlamak için sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması önemlidir. Diyabeti olmayan bireylerde olduğu gibi diyabetli bireylerinde yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve öğrendiklerini günlük yaşamda uygulaması sağlıklı bir yaşamın temelini oluşturur. Diyabet tedavisinin amacı kan şekeri düzeyinizi normal sınırlar içerisinde tutarak, kısa veya uzun dönemde oluşabilecek sağlık sorunlarını önlemek veya geciktirmektir. Diyabetin tedavisi aşağıdaki tedavi prensiplerini içermektedir,
1- Sağlıklı beslenme ve egzersiz
2- Sağlıklı beslenme, ağızdan alınacak antidiyabetik (OAD) ilaçlar ve egzersiz
3- Sağlıklı beslenme, insülin tedavisi ve egzersiz
4- Sağlıklı beslenme, ağızdan alınacak antidiyabetik (OAD) ilaçlar, insülin ve egzersiz
Görüldüğü gibi diyabet, yaşamınızda başta beslenme alışkanlıklarınız olmak üzere bazı değişikliklerin oluşmasını gerektirmektedir. Kan şekerini oluşturan asıl kaynak yiyeceklerdir ve bu nedenle sağlıklı beslenme diyabette tedavinin temelidir.
Beslenme alışkanlıklarınızda yapmanız gereken değişikliklere sizin için en önemli olanlardan başlayabilirsiniz. Öncelikle kan şekerinizin hızlı bir şekilde yükselmesine neden olan şeker ve şeker içeren yiyecekler ile kilo almanıza neden olacak yağ ve yağlı yiyecekleri azaltın. Bir veya iki öğün yemek yerine günde en azından üç öğün yemeye çalışın. Öğünler arasında ve gece yatmadan önce küçük bir ara öğün almanız da gerekebilir. Alkolün tedavinize etkisini öğrenmeden, alkollü içki içmeyin. Diyetisyeninizle görüşmeye gitmeden önceki üç veya beş gün süre boyunca içtiğiniz ve yediğiniz her şeyi not alın. Bu kayıtlar, diyetisyeninizin sizin beslenme alışkanlıklarınızı ve günlük yaşam tarzınızı öğrenmesine fırsat verir ve böylece alışkanlıklarınıza uygun bireysel bir plan oluşturmasına yardımcı olur
Öğün Sıklığı Ne Olmalı?
Gün içinde yemeniz gereken öğün sayısı diyabetinizin tipine, aldığınız medikal tedaviye, fiziksel aktivite düzeyinize ve o andaki kan şekeri düzeyinize bağlı olarak değişir. İnsülin kullanan tip 1 ve tip 2 diyabetlilerin sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeği olarak üç ana öğün öğünler arasında ve gece yatmadan önce üç ara öğün olmak üzere altı öğün beslenmesi gerekir. Genellikle yapılan yanlış, insülin enjeksiyonunu yaptıktan sonra yarım saat beklemeden hemen veya 5 dakika sonra yemek yenilmesidir. Bu tarz hatalar öğünden sonra kan şekerinin yükselmesine neden olur. Yapılan bir diğer yanlış ise açlık hissi oluşmadığı için ara öğünlerin yapılmaması veya ara öğünde yenilen yiyecek miktarının ve çeşidinin azaltılmasıdır. İnsülin kullanan bir kişide ara öğünün yapılmaması, bir ara öğünün atlanması veya yenilen yiyecek miktarının ve çeşidinin azaltılması şeklinde yapılan uygulamalar kan şekerinin düşmesine neden olur. Kan şekerinin 50 mg/dl'nin altına düşmesi hipglisemi olarak tanımlanır. Tip 2 diyabetlilerin iki -üç saat aralıklarla beslenmesi gerekir. Bir gün içinde yenilmesi gereken yiyecekleri gün boyunca yayarak sık ve az yemek yeme alınan öğünden sonra kan şekerinin daha az yükselmesini sağlar.
Ara Öğünlerde Ne Yenilebilir?
Ara öğünler için yapılacak seçim insülin veya oral antidiyabetik ilaç kullanan kişiler için farklıdır. Ancak her iki tedavide 10-15 gram karbonhidrat içeren bir yiyecek yemenizi öneririz. Yiyecek seçiminde değişim listelerinden veya diyabet beslenme piramidinden faydalanabilirsiniz. Ara öğünler için yapacağınız en iyi seçim ekmek veya ekmek yerine yenilebilecek yiyecekler grubudur. Örneğin 2 galeta veya 4-5 adet şekersiz kepekli bisküvi, bir bardak dolusu yağsız patlamış mısır, yarım poğaça, vb. Bu grup yiyeceklerin yanına düşük yağlı süt, yoğurt, ayran veya peynir gibi protein içeren bir yiyecek ilave ederek ara öğünü kuvvetlendirebilirsiniz. Taze meyve ve sebzede iyi bir seçim olabilir. Ancak insülin kullanan kişilerin ara öğünde sadece meyve yemeleri her zaman için iyi bir seçim olmayabilir.
Şeker ve Şeker İçeren yiyecekler Yenilebilir mi?
Kan şekerinin kaynağı, çeşitli yiyeceklerde bulunan karbonhidrat adı verilen besin öğesidir. Karbonhidrat içeren yiyecekler sofra şekeri, şekerli yiyecekler (bal, reçel, pekmez, marmelat, şekerli meyve suları, meşrubatlar, çikolata, dondurma ve tatlılar gibi), un ve undan yapılan yiyecekler (ekmek, yufka, erişte, makarna gibi), pirinç, bulgur, kuru baklagiller, patates, sebzeler, meyveler, yoğurt ve süttür. Ancak bu yiyeceklerin içindeki karbonhidratların kan şekerini etkileme hızları birbirinden farklıdır. Bu nedenle yiyecekler kan şekerini hızla yükselten karbonhidratlı yiyecekler (basit karbınhidratlar) ve kan şekerini daha geç ve daha yavaş yükselten karbonhidratlı yiyecekler (kompleks karbonhidratlar) olmak üzere iki gruba ayrılır. Yediğimiz sebze, meyve, ekmek, pilav, makarna, çorba, kuru baklagiller gibi çeşitli yiyeceklerin içindeki karbonhidratlar yani kompleks karbonhidratlar, vücudumuzda şekere yani glikoza dönüşür. Ancak bu yiyeceklerin içindeki karbonhidratların şekere parçalanma hızı yavaş olduğundan kan şekerini daha geç ve daha yavaş yükseltirler. Sofra şekeri, reçel, bal, marmelat, pekmez, hazır meyve suları, pasta, kek, tatlı, şekerli bisküvi, çikolata, helva gibi yiyeceklerin içindeki karbonhidrat basit karbonhidrattır, yani kan şekerini hızlı bir şekilde yükseltirler.
Sağlıklı beslenme için aşağıdaki besin öğelerini içeren yiyeceklerin yeterli miktarlarda ve öğün içinde dengeli bir şekilde alınması gerekmektedir. Karbonhidrat (tahıllar, un ve undan yapılmış yiyecekler, kuru baklagiller, patates, sebze ve meyveler) Protein (et, yumurta, peynir, süt, yoğurt )Yağ (yağ ve et, yumurta, peynir, süt, yoğurt gibi yağ içeren yiyecekler) Vitamin ve Mineral (sebze ve meyveler başta olmak üzere tüm yiyecekler) Posa (sebze, meyve, tam taneli tahıllar)
Diyet ve Diyabet ile İlişkili Gerçek Nedir?
İyi bir kan şekeri kontrolü sağlamak diyabet tedavisinde öncelikli hedeftir Kan şekerinin mümkün olduğunca normale yakın düzeylerde olması kalp hastalığı, inme, böbrek ve göz hastalığı, sinir hasarı gibi diyabetle ilişkili komplikasyonlarının gelişme riskini azaltılabilir. Kan şekeri kontrolünün sağlanamaması, kısa veya uzun dönemde sağlık sorunları oluşturur. Diyabet küçük ve büyük damarlarla birlikte sinirlerin de hasar görmesine neden olabilir. Diyabetin neden olduğu bu hasarlar komplikasyon olarak tanımlanır. Diyabetin akut ve kronik komplikasyonları hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabetli bireylerde görülebilir.
Diyabetin Akut Komplikasyonları Nelerdir?
Düşük kan şekeri (hipoglisemi) : Kan şekeri fazla düştüğünde (çok fazla insülin, çok fazla egzersiz ya da yetersiz enerji alımı sonucu) kişi normal fonksiyonlarını yapamaz. Hipoglisemi, şekerli meyve suyu, kesme veya toz şeker almakla hızla düzelir.Ketoasidoz (şeker koması): Diyabetik koma da denen ketoasidoz insülin yokluğuna bağlı ağır bir durumdur. Esas olarak sıklıkla tip 1 diyabetli kişilerde sık görülür. Laktik asidoz: Laktik asidoz, vücutta laktik asit birikmesidir. Hücreler enerji olarak glukoz dışı yakıt kullandıklarında laktik asit yaparlar. Eğer çok fazla laktik asit vücutta kalırsa, denge bozulur ve kişi kendini rahatsız hissetmeye başlar. Daha az sıklıkta görülen bu durum, esas olarak tip 2 diyabetli kişileri etkiler. Bakteriyel / fungal (mantar ) enfeksiyonlar: Diyabetli kişiler cilt ve tırnaklarda sık olmak üzere tüm organlarda bakteriyel ve fungal kaynaklı, enfeksiyonlara daha açık hastalardır.
Diyabetin Kronik Komplikasyonları Nelerdir?
Uzun bir süre kan şekerinin yüksek olması, büyük ve küçük damarları ve sinirleri tahrip eder. Tahribat hangi organda ise ona ait sorunlar görülür. Kardiyovasküler hastalık: Birçok ülkede, kardiovasküler hastalık ya da dolaşım sistemi hastalığı diyabetli kişiler arasında en başta gelen ölüm sebebidir. Diyabetli kişilerde kalp hastalığı ya da inme riski 2-5 kat daha fazladır. Bacaklardaki damarlar da etkilenir ve bu nöropatiyle beraber amputasyona yol açabilir. Retinopati (Gözlerin hasar görmesi): Yetişkinlerdeki körlük ve görme bozukluğunun önde gelen sebebidir. 15 yıl boyunca diyabetik olan, şekeri kontrolsüz kişilerin % 2'si kör olurken, % 10'unda ağır görme bozukluğu gelişir. Nefropati (Böbreklerin hasar görmesi): Diyabetli kişiler için büyük bir tehdittir. Kontrolsüz tip 1 diyabetli kişilerin % 40'ında 50 yaşına geldiklerinde diyaliz ve/veya böbrek nakli gerektirebilecek, ağır böbrek hastalığı gelişebilir. Nöropati (Sinirlerin hasar görmesi): Diyabetli kişilerin en az yarısını etkiler. Diyabetik sinir hastalığı, bacaklarda ve ayaklarda duyu kaybına yol açabilir ve bu da ayak yarası ve bacak kesilmesi ile (amputasyon) sonuçlanabilir. Bacak amputasyonlarında kaza dışı nedenlerin başında maalesef diyabet gelmektedir. Diyabetik sinir hastalığı ayrıca iktidarsızlığa da yol açabilir. İmpotans (Cinsel güçsüzlük) Ayak komplikasyonları Şeker hastalarında ayak yaralarının oluşumuna yol açan iki temel bozukluk vardır. 1. Sinir hasarı (nöropati), 2. Damar hasarı (anjiyopati)
Sinir Hasarı
Diyabet yüzünden ayak sinirleri zamanla zarar görür veya tamamen tahrip olur bunun sonucunda ayakta ağrı duyusu azalır. Zamanla ayak tamamen duyarsız hale gelir. Şeker hastası yaralanmalarının farkına bile varamaz olur. Yaralanmaların sonrasında bazen kırıklar ve buna bağlı olarak ayakta şekil bozuklukları ortaya çıkar. Böyle ayaklar kolayca vuruk ve yaralanmaya maruz kalır. Nöropatinin derecesi yaşla, diyabetin süresi ile ve kan şeker kontrolünün kötülüğü ile paralel olarak artmaktadır. Nöropati nedeniyle ayak derisi kurudur, kolayca yırtılır, deride çatlaklar ve nasırlaşmalar ortaya çıkar. Ayakları soğuk olan ve üşüyen hastalar özellikle geceleri ayaklarını ısıtma ihtiyacı duyarlar. Bunun sonucu ağır yanıklar ortaya çıkar.
Damar Hasarı
Eskiden diyabetli hastaların kılcal damarlarında bozulma olduğu ve bu nedenle ayaklarında yara geliştiği ve gelişen yaraların ve kesiklerin iyileşmediği düşünülürdü. Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalarda ayağa ve bacağa kan götüren büyük çaplı arterlerde (damarlarda) daralma veya tıkanıklık olduğu gösterilmiştir, bu yüzden ayağa giden kan akımı azalır ve ayaktaki küçük büyük her türlü yaranın iyileşmesi zorlaşır. Sinirleri ve damarları hasar görmüş bir ayakta yarayı başlatan pek çok tetikleyici etken vardır. Bunlar arasında en sık görülen; uygun olmayan ayakkabı, yanıklar, çakıl, çivi raptiye vs gibi sivri cisimler, tırnak bozuklukları ve deride çatlaklardır. Bütün bunların sonucunda iyileşmeyen yaralar parmak, ayak ya da bacağın kesilmesine neden olabilir.