Eğitim-Sen Kadına karşı şiddet basın açıklaması!
Akhisar: (Kenan MOLLA)
Eğitim-Sen Akhisar Temsilciliği 25 Kasım Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele ve dayanışma günü basın açıklamasını Paşa Mahallesi 28 sokaktaki Eğitim-Sen Lokalin saat 16:00'da basın açıklaması yaptı. Eğitim-Sen Akhisar Temsilci Başkanı Mehmet Dağhan, Ali Arslan, Ali İlhan, Haşim Saygılar, Özgür Önder ve bayan üyelerin katıldı. 25 Kasım Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele ve dayanışma günü basın açıklamasını Eğitim-Sen'in Kadın sekretaryası Özgür Önder yaptı.
Basın açıklamasının tam metni;
25 Kasım Kadma Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü Basın Açıklaması: Kadma Yönelik Şiddete Sessiz Kalarak Ortak Olmayın Bundan tam 48 yıl önce, 25 Kasım 1960'da Dominik Cumhuriyeti'nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadın cesedi bulunur. Cesetler Mirabel kardeşlere (Patria, Minerva ve Maria) aittir. Egemenler bu ölümler için trafik kazası açıklamasını yapmışlardır, ancak kısa süre içinde üç kızkardeşin tecavüz edilerek katledildiği anlaşılır. Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan Mirabel kardeşler, bu mücadele içinde sembolleşirler ve Kelebekler diye anılırlar. Verdikleri mücadeleden ötürü zindanlara da atılan Mirabel kardeşler, 1960 yılının Kasım ayında diktatörlük tarafından ölümle tehdit edilirler. Bu tehditlerin ardından katledilmeleri, hiç kuşkusuz, onların siyasal kimlikleri, diktatörlüğe kafa tutmaları ve özgürlük istemini yükseltmelerinden dolayıdır. Kelebekler, ölümleriyle, Dominik'in, Latin Amerika halklarının ve emekçi kadınlarının sembolü haline gelirler. Ölümleri, mücadelenin büyütülmesi çağrısına dönüşür aynı zamanda. 1981 yılında Kolombiya'da toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı'nda 25 Kasım tarihi, Mirabel Kardeşlerin anısına Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edilir.
Birleşmiş Milletler de, 1999 yılında 25 Kasım'ı Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü olarak kararlaştırır.
25 Kasım, egemenlere, genci, baskıcı rejimlere karşı mücadele veren halk hareketinin ürünü olarak kazanılmıştır. 25 Kasım, insanlık tarihinde kadınlara yönelen, alçak, vahşi bir şiddetin, bir insanlık ayıbının, bir utancın yıldönümü olduğu gibi aynı zamanda kadınların erkek egemen toplumsal şiddete karşı duruşun, dayanışmanın ilmik,ilmik örülmeye başlandığı şanlı yıldönümüdür de.
Yani utancın ve onurun, yan yana. Onurun, utancı, umudun-karanlığı galebe çaldığı buruk bir yıl dönümüdür. Bir yanda şiddet, savaş, militarizm, ırkçılık ve milliyetçilik üreten sömürücü zihniyetin hüküm sürdüğü tarihin çöp sepetine doğru yol alarak alçalan, Diğer yanda kanat çırptıkça yükselen, yükseldikçe özgürleşen, yeni insanlığın kadın aktında, kadın yüreğine de, kadın elinde yücelttiği; yaşam, barış, eşitlik, ve kardeşliğin, özgürlüğün, yani güzel ile çirkinin hesaplaşmaya durduğu günün yıldönümü. Şu anda dünya çapında binlerce kadın eşlerinden, babalarından dayak yiyor, aşağılanıyor, eve hapsediliyor, konuşmasına izin verilmiyor. Biz kadınları ortaklaştıran sadece anatomik ve fizyolojik yapımızın benzerliği değildir. Geçmişte de bugün de bizi ortaklaştıran, dünyanın neresinde olursak olalım bize sadece kadın olduğumuz için en güvenli yer olarak bildiğimiz evlerimizde, en güvenilir kişiler olarak bildiğimiz babamız, erkek kardeşimiz ya da kocamız tarafından ve temel insani haklarımız olarak bildiğimiz şeyleri savunduğumuz anda uygulanan sistematik işkencedir. Bu işkence o denli, yaygın ve meşru kılınmıştır ki erkek egemen sistemin başrol oyuncuları işkenceyi hayatın tuzu biberi olduruvermiş, bu işkenceye baş kaldıran kadınları namussuz addetmiş, namus adına kadınlar öldürülmesine, intihara zorlanmasına göz yummuş, canını kurtarmak için sığındıkları yere sığınak demeyi ayıp saymıştır. Şu anda bir kadın işyerinde, sokakta, evinde tacize uğruyor, yanıyor, sosyal güvencesiz düşük ücretle çalıştırılıyor, çocuğunu bırakacak bir yer olmadığı için işinden ayrılıyor. Kapitalizm görmezden geldiği kadın emeğini sömürerek besleniyor, güçleniyor. Bugün her şeyden rant sağlamaya çalışan ticari bir kuruluş olarak medya kadın bedenini meta olarak görüyor, cinsiyetçiliği ve ayrımcılığı yeniden üretiyor. Üçüncü sayfa haberlerinde zaten mağdur olan kadını bir kez daha mağdur ediyor, şiddet uygulayanın ise ününe ün katıyor. Şiddetin failleri yerine şiddet gören kadını teşhir ediyor, şiddete haklı gerekçeler üretiyor. Namus cinayetleri, devlet politikalarıyla beslenen erkek egemen anlayışın bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Bu cinayetlerin zemininde ekonomik ve sosyal koşullar, erkek egemen sistem, kapitalizm, yaşanan savaş ve çatışmalı ortam bulunuyor. Erkek egemen bakış açısı, günlük olarak medyadan tutalım, eğitim sistemine, sosyal yaşama yedirilen davranış kalıplarına kadar her yerde topluma dayatılıyorken, kadın kimliği her yerde şiddet tehdidi altında yaşıyor. Kadın bedeninin bir cinsel obje olarak neredeyse her alanda kullanılması, kız ve erkek çocuklarının küçük yastan itibaren cinsiyetçi toplum rolleninin sınırlarına hapsedilmesi, geleneksel kadınlığı yücelten dizilerin ve yoğun şiddet-linç kültürünün bombardımanı gibi günlük olarak karsılaştığımız olaylar, kadın karşıtı atmosferin kendisidir.
Kadına yönelik şiddet sadece bunlarla sınırlı değil. Her geçen gün artan yoksulluk, işsizlik kadınların evde sokakta işyerinde uğradığı şiddeti artırıyor. Sokakların her geçen gün daha fazla şiddet yüklü olması kadınların duvarlar arasında yaşamasına neden oluyor. Savaşın, göçün en ağır yükünü kadınlar çekmeye devam ediyor. İnsanların mal ve can güvenliğinden sorumlu kurumların gerekli kaynakları ayırmayarak önlemleri almaması sel felaketlerine yol açarken burada da yine kadınlar yoksulluğun en ağır koşullarında yaşamak zorunda bırakılıyor. Kapitalizmden beslenen, militarizmle sarıp sarmalanan, din, töre ve geleneklerle içselleştirilen, feodal erkek şiddeti, sistem tarafından; değişik biçimler ve adlarla yeniden yeniden üretilmektedir. T'J ve gazeteler aracılığı ile ırkçılık ve şovenizm körüklenerek, namus ve töre cinayetlerinin; sadece Doğu, Güneydoğu Anadolu'ya ait sorunmuş gibi yansıtılmaya çalışılmaktadır. Oysa biz kadınlar çok iyi biliyoruz ki; dünyanın her yerinde kadınlar olarak, ulusal, sınıfsal ve cinsel sömürü ve saldırılara maruz kalmaktayız. Sermaye gibi, şiddetin de maalesef vatanı milleti, dini, mezhebi yoktur. Bugün bu sömürü biçimleri milliyet, ülke, bölge ayrımı gözetmeksizin dünyanın her köşesinde vardır; ne yazık ki var olmaya devam ediyor.
Dünyanın her yerinde sınıfsal sömürü vardır. Adına çağdaş! demokrasinin beşiği! Denilen ülkeler bunun başını çekmektedir. Aynı şekilde kadınlar, dünyanın her yerinde cinsel şiddetin ve cinsel sömürünün değişik uygulamaları ile karşı karşıyadırlar. Ulusal şiddeti ise, bizim ülkemiz de dahil farklı ulusların yaşadığı ve ulusal sorunun çözülmediği, demokrasinin olgunlaşmadığı bütün ülkelerde mevcuttur. Yakın tarihimizden bir kaç örneğe baktığımızda korkunç bir tablo ile karşılaşırız. Ülkemizde, uygar(!) ve çağdaş(!) bir ülkenin şirketi olan ve Antalya serbest bölgede faaliyet yürüten Novamed adlı şirkette çalışan kadınların yaşadığı, bunun en yakın ve en canlı örneğidir. Sendikalaşmak için mücadele eden, tamamına yakını kadın olan işçiler; ağır koşullarda, sendikasız, sosyal güvencesiz, angarya ve ucuza çalıştırılarak; sınıfsal sömürünün kesintisiz sürmesi ve sömürü çarkının devamı ve garantisi için; kadınların ne zaman hamile kalacaklarına kendilerinin değil, patronları karar veriyor. Böylece doğurma hakkına müdahale ederek ve yine hafta içi değil, hafta sonu eşleriyle birlikte olmaları yönünde baskılanarak, aslında insanın en doğal hakkı ve bir o kadar da mahremiyeti olan cinsel yaşamına müdahale edilerek cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Bir yandan 'haydi kızlar okula' kampanyaları yaparak kız çocuklannın okunması teşvik edilmeye çalışılırken; diğer yandan AKP'li bakan ve milletvekillerinin kapalı kapılar ardında taciz ve tecavüzü kolaylaştıran, meşrulaştıran yasalar için hazırlık yapmasına izin verilmektedir.Hüseyin Üzmez Adli tıp raporu bir utanç belgesidir ve mahkeme kanıtlanndan çıkarılmalıdır. Bu raporun kabul edilmesi çocuk haklarını uygulamakla yükümlü AKP hükümetinin ve yargının ciddiyetsizliğini ve umursamazlığını ortaya koymaktadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. TCK'nın Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar bölümüne ilişkin düzenleme önerisi;
- Kanuni evlenme yaşının 14'e indirilmesi
- Tecavüzcünün kurbanıyla evlenmesi durumunda cezadan kurtulması
- TCK 104. maddedeki cinsel tacizin suç sayılması için şikayet koşulunun 14 yaş için de geçerli olması
- TCK 102. maddedeki eşin tecavüzünde 2 yıldan 7 yıla kadar olan cezanın 6 aydan 1 yıla kadar şeklinde değiştirilmesi kabul edilemez.
Yıllık kadın ölümlerindeki bilançolara baktığımızda 1.ve 2. Dünya savaşlarında ki insan kaybından çok daha fazla kadın katlediliyor. Son günlerde artan bir hızla, tecavüz ve ölüm haberleri magazinleştirilerek, kadın bedeni üzerinden reyting uğruna kadın onuru yeniden çiğneniyor, feodal yapıları, mafyayı, çeteleri, fuhuş ticaretini, dizi adına, program adına evlerimize taşıyanlar, erkek otoritesini sarsılmaz bir kale gibi sunuyorlar. Ancak biz kadınlar biliyoruz ki biz sustukça, biz sessiz kaldıkça nice kız kardeşlerimiz, bu ataerkil vahşet elinde, namus adına, töre adına can vermeye devam edecek...
Daha kaç Sevgi Aguş cilveli konuştuğu, daha kaç Alev Er piercing taktığı daha kaç Oya Can beyaz tayt giydiği için öldürülecek? Ve yine, devletin bölünmez bütünlüğü, bekası adına daha nice kız kardeşlerimiz gözaltında taciz ve tecavüze uğrayacak, açlık ve işsizliğin, cehaletin pençesinde ömür törpüleyecek. Daha kaç kız kardeşimiz berdel kurbanı olacak. Daha kaç işçi kız kardeşimiz fabrika tezg5hlarında karın tokluğuna, angarya çalıştırılarak taciz, tecavüz tehdidi altında yaşayacak? Daha kaç ev kadını gecenin bir yarısında tekme tokat kapının önüne konularak, açlık ve sefalete, ölüme terk edilecek? Sistem muhalifi daha kaç kadın ya da kadın örgütü anti demokratik baskı ve saldırılara maruz kalacak? Yaşadığımız dönemin ne denli 'modern ve uygar olduğundan bahsede dursunlar, tüm emekçiler için bir barbarlık düzeni hüküm sürmektedir. Kapitalist toplumsal düzende de kadınlar, çifte ezilmişlik ve sömürü koşulları altında şiddeti en ağır bir biçimde yaşamaktadırlar.
Kadınların dünya ölçeğinde karşı karşıya kaldığı saldırılara ilişkin istatistiki veriler son derece ürkütücüdür. Alt alta sıralayacağımız bu rakamlar gerçeğin ancak bir bölümüdür. Bugün dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyor. Her yıl yaşları 5 ile 15 arasında değişen 2 milyona yakın kız çocuğu fahişeliğe zorlanıyor. Dünyada her 6 dakikada bir kadına tecavüz ediliyor. ABD'de her yıl 4 milyon kadın şiddete maruz kalıyor. Hindistan'da her gün 5 kadın çeyiz kavgaları nedeniyle yakılarak öldürülüyor. Güney Afrika'da her 90 saniyede bir kadına tecavüz ediliyor. Çin'de, yılda 1 milyon kız çocuğu, sadece kız diye doğar doğmaz öldürülüyor. Irak'taki savaşın ilk aylarında tam 20 bin kadına tecavüz edildi. Her yıl 2 milyon kadın sınır ötesi kadın ticaretinde kullanılıyor vb.. Türkiye'deki kadınların yaşadığı tablo da dünya kadınlarından farklı değil. Kadınlar, psikolojik, cinsel ve fiziksel saldırılarla karşı karşıya kalıyorlar. Rakamlara göre, Türkiye'de kadınların %79'u fiziksel şiddete, %52'si sözel şiddete, %29'u duygusal şiddete, %18'i ekonomik şiddete maruz kalıyor. Bugün, en yaygın şiddet biçimi olarak aile içi şiddet yaşanıyor. Evli kadınların yüzde 41'i kocalarından en az bir kez dayak yiyor, yüzde 35'i hakarete, yüzde 4'ü ise cinsel baskıya maruz kalıyor. Namus cinayeti adı altında onlarca kadın işkenceye uğruyor, katlediliyor. Kadına yönelik cinsel şiddetin en önemli ayağını ise, devletin uyguladığı şiddet oluşturuyor. Gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım projesi tarafından hazırlanan rapora göre, 1997-2006 yılları arasında 236 başvuru yapılmış. Bunların 166'sını cinsel taciz, 70'ini ise tecavüz oluşturuyor Doğumdan ölüme kadar, savaş zamanında olduğu kadar barış zamanında da kadınlar devlet, toplum ve ailelerinin ellerinde şiddet ve ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Kadına yönelik şiddet, dünyanın tüm toplumlarında yaygın olarak rastlanan bir şiddet türü. Kadınlara yönelik şiddet evrensel olmakla birlikte, bir çok kadın etnik kökeni, sınıfı, kültürü, cinsel kimliği nedeniyl de hedef seçiliyor.
Dünya geneline baktığımızda istatistikler korkunç.
- 15-40 yaş arası birçok kadının kanser, trafik kazaları ya da sıtma yerine toplumsal cinsiyet kökenli şiddet nedeniyle ölüyor ya da yaralanıyor.
- Her 3 kadından biri, dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ya da taciz ediliyor.
- Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i erkek partaerleri tarafından öldürülüyor.
Kadına yönelik şiddet doğal ya da kaçınılmaz değil Sosyal ve siyasi kurumlar, kadınların boyunduruk altına alınmalarını ve kadına yönelik şiddeti besliyor. Kadına yönelik şiddetin temelinde ise, kadınlarla erkeklerin hayatın her alanında eşit olduğunu reddeden erkek egemen bakış açısı var. Kadınlara yönelik şiddet, topluluk liderleri ile hükümet ve yargının en üst seviyesindekiler tarafından büyük ölçüde hoş görülüyor, hatta onaylanıyor. Kadınların şiddet içeren saldırılara ilişkin şikayetler, veya öldürülme ya da intihar gibi görünen ölümleri hakkında yetkililer seyrek olarak ayrıntılı soruşturmalar yürütüyor. Şiddet görünür kılınmıyor. Çeşitli nedenlerle birçok kadın resmi şikayette bulunma olanağına sahip değil. Uluslararası insan hakları hukukuna göre devletler, kadınların eşitlik, yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarını, ayrımcılık, işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz kalmama hakkını güvence altına almak için gereken önlemleri almak zorunda. Devletler bu hakları gerçekleştirecek, insanları bu hakların ihlalinden koruyacak ve hakları ihlal edilenlere giderim ve tazminat sağlayacak politika ve planlara sahip olmak zorunda. Bizler kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık suçlarında faillerin yakalanma ve cezalandırılma korkusu olmadan bu suçları işledikleri sürece şiddet döngüsünün kırılamayacağını düşünüyoruz. Kadına yönelik şiddet normal değildir, yasal değildir ve kabul edilebilir değildir. Kadına yönelik şiddetle mücadele, devletin en üst düzey yetkililerinden bağımsız kişilere kadar herkesin sorumluluğudur. Şiddete göz yumarak, şiddete suç ortağı olmayın. Değişimi yaratmak ve insan haklarını evlerimizin içine getirmek ellerimizde. Ama unuttukları bir şey var... Biz kadınlar artık susmayacağız. Artık kendi yazgımızı kendimiz çizmek üzere, sözümüzü birleştirerek, örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı örüyoruz. Artık yeter diyoruz!. Toplumsal cinsiyetçiliği tarihin çöp sepetine atmaya yeminliyiz. Bu çerçevede, Türkiye'de kadının insan haklarını kullanabilmesi için kısa dönemde,
1 Bekaret kontrolü, istem dışı kısırlaştırma gibi uygulamaların sona erdirilmesine yönelik olarak bir an önce etkin tedbirler alınmalıdır.
2. Namus cinayetleri ve buna bağlı olarak son zamanlarda geliştirilen intihara zorla teşvik etmeyi ortadan kaldırmak üzere, feodal uygulamalara karşı eylem planları geliştirilmeli, toplumsal ve kültürel tutum değişikliği yaratacak toplum temelli yaygın eğitsel ve hukuksal faaliyetler geliştirilmelidir.
3. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik danışma merkezleri ve sığınma evleri açılmalıdır. Kadın örgütlerinin bu yöndeki girişimleri desteklenmelidir.
4. Türk Ceza Yasasında, kadına karşı işlenen suçlar ve cezalar yeniden gözden geçirilmeli, tanımlanmalı ve kadınlara yönelik şiddet kullanımı hukuksal temelde yasaklayıcı tedbirler geliştirilmelidir.
5. Kadının insan haklarına ve şiddetin önlenmesine yönelik kadın kuruluşlarının desteklenmesi ve etkinleştirilmesi için gerekli ulusal ve uluslararası altyapı ve destek programları geliştirilmelidir.
6. Henüz onaylanmamış olan BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmeleri bir an önce onaylanmalıdır.
7. Kadına Yönelik ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kaldırılması konusunda onaylanan uluslararası sözleşme ve protokollerde yer alan hükümlerin uygulamaya aktarılması için gerekli tüm mekanizmalar bir an önce oluşturulmalıdır.
8. Şiddet ve kadın konusunda medya organları ve örgütlenmeleri bağlayıcı kurallar geliştirmeli ve kadını ve şiddeti medya nesnesi olmaktan çıkarıcı oto mekanizmaları geliştirmelidirler.
Kadına yönelik şiddete, eşitsizliğe karşı ayaktayız, alarmdayız. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Nerde bir kadın eziliyorsa, nerde kadına ve çocuklarımıza yönelik, cinsel istismar varsa, şiddet varsa, katliam varsa, savaş varsa, haksızlık varsa, sömürü varsa zulüm varsa, taciz, tecavüz varsa emin olun ellerimiz yakanızdadır. Hesabını soracağız. Unutmayalım ki kelebekler kanat çırparak yol alırlar. Yalnızca 25 Kasımlarda 8 Martlarda değil, gün gün, her gün kanat çırptıkça özgürleşeceğiz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısı ile sizleri; Fiziksel şiddet... cinsel şiddet... ekonomik şiddet... psikolojik şiddet... aile içi şiddet... duygusal şiddet... siyasal şiddet... topluluk içi şiddet... vb. çevremizi saran tüm şiddet duvarlarına karşı savaş açmaya çağırıyoruz.