EMSALSİZ
Çanakkale savaşı ile alakalı o kadar çok söz var ki söylenecek, Aşk Cephesi romanımdan bir iki pasaj sadece.
Emperyalist güçler…
Her kurbanda biraz daha Tanrı olduğunu düşleyen, her kurbanda biraz daha kendini beğenen, Tanrılarına kendini beğendirme derdinde küfür.
Her ruhun ölümünün bir kazanç olduğuna inanan, azgın zıvanadan çıkmış şeytan. Arzularını din haline getirmiş insan. Birlikte saldıracaktı demek ki vatan toprağına.
Öyle bir ruh ki…
“Ortak kaderi taşımak için hepimiz fedakârlık yapacağız. Birbirimize destek olup ölümün içine gireceğiz güleşahenk. Dişidir toprak doğurur yiğitlerini. Yiğitler bırakmaz hiçbir zaman kahreden saltanatıyla küfrü. Komaz anasının bağrında düşman postalını. Penceremize ilkbahar sağanakları düşecek, rahmet düşecek elbet. Genç yiğitler at koşturacak ovalarında memleketimin. Alnı pür, tertemiz kızlarımız asil soylarına gebe kalacak elbet. Sürecek neslimiz. Bütün acılara inat, kahreden düşmanlığa, işgale, merhametsizliğe, hoyratlığa inat yine kavuşacak nisan yağmurlarına topraklarım. Cömert yıldızların altında sevdalanacak yine gönüller. Aşkı da öldüremezler ya.
Memleketin selameti için, Millet-i İslamiye’nin bu beladan kurtulması için dualar edeceğiz, çarpışacağız, can vereceğiz."Ya Rab Kâbe ve Ravza hürmetine Müslümanları mansur eyle " diye kutsal mabedimizde dualar edilecek. Hepimiz, bizden bekleneni yapacağız elbet. Hiç ümitleri boş çıkarmak var mı? Öleceğiz, dirilip, yeniden cenk edeceğiz. Şehitler ölür mü hiç? Kınından çıkmış kılıçlar gibi, beden kafesinden kurtulmuş şehitler olarak devam edeceğiz. Gerdek gecesinin sabahı, cenge koşup şehit olan ecdat gibi melekler tarafından yıkanıp defnedileceğiz. Kınalanmayı şeref bileceğiz.
Tam bir cehennem
Alacakaranlık bir gün, kara, zifir, tekinsiz, barut kokulu, sülfür ruhlu, zehir zemberek bir an... Kılıçlarını çekmiş, askerleri inmeleri için zorlayan komutanlar, korkunun zıpkın gibi akıllara çakıldığı bir kâbus. Gemiden inmemek için direnen pek çok acemi genç. Tekneden düşenler. Denizin kana bulandığı bir lal çığlığı. Çırpınanlar. Devrilen filikaları miğfer gibi siperlik edinenler. Tabut misali filikalarda ceset yığınları, parçalanmış suratlar. Korkunun dehşetinden pörtlemiş gözler, bir cehennem taburu. Bağırışlar ve haykırışlar içinde gökyüzünün uğultusu. Vızıltılar çıkararak ardı ardına çakan şimşekler misali mermi yağmuru, cesetlerden oluşan bir iskele. Gökyüzü kan. Yeryüzü kan revan. Tepede siperlerinde şahadete yemin etmiş askerler. Sesleri duyuyorlar en azından bu yaşadıklarının delili. Sesler kesilirse bitmiş demektir bu can nefesi. Nefeslerin tutulduğu, bakışların kilitlendiği, şahadetin arzusuyla şerbetli gururlu insanlar. Yer duman, gök duman, nereye geldiğini bilmeyen zavallıların gönülleri toz duman. Ölüm kokusu yerleşmiş dört başı mamur yüreklere. Allah'ım burası neresi? Bu gördüğüm hal neyin nesi?
Yerleri ,yurtları Cennet inşallah.