İnsandan insana…
Önce ördüğümüz duvarlara bir pencere açalım, ardından da bir kapı. Mızmızlanmak yerine, hayata katkı sunmaya çalışalım. İnsana gidip insanı konuşup insanı anlayıp insana dokunalım önce.
Elbette sıkıntı ve problem hep var, olacak da! Hayatın akışı böyle çünkü. O yüzden yalnız bir taştan duvar olmayacağını hatırlayıp birlik içinde olacağız. Aşık gibi alemi kör, dört yanı duvar sanmayacağız.
Bizi insanlıktan uzaklaştıran her duvar, yıkılmaya mahkumdur. Hayata duvar gibi sağır olanlar, maalesef ruhen de en büyük çöküntüyü yaşıyor ve yaşatıyor.
Kendiyle diğerleri arasına duvar çekenler, bir süre sonra gerçeklik algısını da kaybediyor. O yüzden duvar kimi zaman mutsuzluktur. Karanlıktır, soğuktur. Pürüzlü ve çatlaktır. Kendine yabancılaşmadır. Kalpte, zihinde, yüksek yüksek duvarlar örmek yerine, köprüler kurmak gerek dostlar.
Çünkü biz istersek o duvarlar masumiyettir, mahremdir. Ardı engin bir denizdir. Işıktır.
Gelin o duvarları yıkalım ve ışık tüm ihtişamıyla girsin içeri, aydınlatsın
gönüllerimizi. Bu yazıyı da lütfen bir alarm olarak kabul edin; haydi uyanın, uyandırın artık dostlar!
Mühim olan yeri geldiğinde, tuğlalarla duvar örmek yerine köprü yapmak çünkü.
Kuşan silahlarını da yık tanrılaşmış şu duvarları! Bu acımasızlık demirini koy bir örse de cesaret çekiciyle döv artık.
En büyüktün, kılıcının iki tarafı da kesiyordu hani?
Sustun… Anladım, kendinden kaçan bir korkaktan fazlası değilsin yani!