Son derece heyecanlı bir süreç yaşıyoruz. Okyanusun ortasında Azor adalarında Tunç Çağına ait bulgular ortaya çıkıyor.
Bir tek kafatası bulunan Hindistan kıtasında taş baltaların, ok uçlarının evrilmesi göz önüne alınca belki de türümüzün oradaki gelişiminin önemi ortaya çıkıyor.
Yukarıdaki cümleyi izninizle biraz açayım. Neden heyecanlandığımı da paylaşayım, belki bu heyecan ve coşku birkaç gence de bulaşır. Taş, yüzbinlerce yıl kalıyor. Kemiğin bulunması çok daha nadir bir olay, bir şekilde havadan sudan korunmaz ise mikroplar eritiyorlar. Taş kalıyor ve ok uçları, kesici aletler dedelerimizin dedelerinin birkaç yüz bin sene önce yaptıkları hakkında bize bilgi aktarıyor.
Altay dağlarındaki bir mağarada bulunan bir parmak kemiği parçasından çıkarılan DNA sayesinde 2010’dan itibaren akrabamız Denisova türünü öğreniyoruz. 1500 kadar kemik parçası tüm dünyada bulunmuşken Afrika’daki Rising Star mağaralarında 2013 yılından beri 1500 kadar kemik parçası bulunuyor (homo naledi) ve türümüz hakkında önemli bilgiler ediniyoruz.
Varoluşumumuzu tam bu dönence (Zeitwende) zamanında bir yandan DNA analizi (bir saat gibi türümüzün gelişmesini bize gösteriyor) bir yandan Taş Devri bulguları ve diğer yandan bulunan kemik parçalarının analizi ile giderek daha iyi kavrıyoruz. 2022 Nobel Ödülü bu çalışmalara veriliyor.
Artık Taş Devri arkeologları, antropologlar, laboratuvarda DNA analizi yapanlar, bir zamanki coğrafyayı, iklimi anlamamıza yardımcı olan jeologlar, paleontologlar ve diğer bilim insanları el ele veriyorlar ve giderek daha iyi kavrıyoruz olan biteni. El ele verme tabirini öyle uyum olarak anlamayın, kavga dövüş olarak da düşünebilirsiniz.
Tam bir dönence! Küresel ısınma ve tavrımız, her şeyi alt üst eden göçler, para piyasalarındaki deprem… 20 yıl sonra dünya çok farklı olacak. Hasır altından su götürmeye çalışan ABD Merkez Bankası (FED) ve diğer dünya merkez bankaları çalışanları, ekmeklerinin epey bir kısmını kripto paralara kaptıracaklar. Ve daha namuslu ve düzgün çalışır hale gelecekler. İnsanın evrimini epey daha iyi anlayacağız. Birkaç mağara ve bulgu daha bize yepyeni bulgular getirecek.
Artık benim için de yavaştan vasiyetname yazma çağı geliyor, üç temenni yazayım buraya:
Birincisi: Urla İnkaya veya Kocadağ mağarasını kazarlar inşallah yakında. Orada bulunacak birkaç Neanderthal vs. türü kemik bize epey ışık tutabilir. Civarında yeter Taş Devri artefaktı bulduk. Mağara girişinin güvenceye alınması şart. Sterkfontein mağaraları gibi kanımca 100 tondan fazla erozyon toprağı dolmuş. Altında bakir bulgulara rastlanması olası. Birkaç kemik veya bir kafatası türümüz hakkındaki bilgiye epey katkı olabilir. Haddimce maddi manevi destek benden. Elif Koparal ve Yusuf Albayrak isimleri akla geliyor.
İkincisi: Allah rızası için artık bırakın şu İsa’dan önce, milattan önce veya sonra demeyi. İsa zaten 0 yılında değil, bilimsel çalışmalara göre 4 yılında doğdu ve zaten “sıfır yılı” diye bir şey yok! Evvel zaman (EZ) ve Yeni zaman (YZ) diyelim hep birlikte. Bilim insanları dünyada Before Common Era (BCE) ve Common Era (CE) diyorlar. Bunu yıllardır yazıyorum.
Tunç Devri, Taş Devri, paleolitik, mesopalelithic falan tabirlerini de basitleştirme zamanı gelmedi mi? Taş Devri 2.6 milyon yıl öncesine kadar dayanıyor. Mesopalelitik çağ ise EZ 300 bin-200 binden 45 bin yıl öncesine kadar kabaca. Uzmanlar da kısmen birbirleri ile hemfikir değil. Yeni Taş Devri ise Göbeklitepe zamanına, yani 10-12 bin yıl öncesine kadar kabaca. Tunç Devri deyince EZ 3000-EZ 1000 kastediyoruz.
Üçüncüsü: Tüm bu yazdıklarımı anlamak için evrim bilimi -ki doğanın anayasası- algılamak ve içselleştirmek gerek. Türkiye’deki ilk evrim farkındalık araştırmasında 2008 yılında Güner ve Kurt ile birlikte yüzde 25 civarında bir evrim kabulünü Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Fen ve Edebiyat Fakültelerinin öğrenci, hoca ve çalışanları arasında saptayıp yayınladık. Kayda değer bir bulgu, kadınlarda erkeklerden daha fazla evrim kabulü olması idi.
Öğretim görevlileri arasında evrim kabulü neredeyse yüzde 60 idi. Personel arasında yüzde 16! Bunlar birçok Afrika ülkesi ile boy ölçüşebilen üzücü neticeler. ODTÜ’de bizden bir yıl sonra yapılan araştırmada benzer neticeler bulundu. Şimdi artık genç moleküler biyoloji öğrencileri olan arkadaşlarım bu araştırmayı 2023 yılında İYTE’de tekrar ederler umarım. Bakalım yönetim seçim öncesi bu araştırmaya yeşil ışık yakar mı, yoksa seçim neticesini mi bekler?
Emin olun bir toplumun refah seviyesini, mutluluk düzeyini, eğitim seviyesini ölçmek için evrim kabulü oranı, gayrisafi milli gelir veya zengin fakir oranı kadar hayati.
Sadece bulmak, anlamak ve bilmek mühim değil! Anlaşabilmek, anlatabilmek, aktarabilmek de en az bilmek kadar önemli.
********
Neandertal İnsanı
İsmini Almanya’daki ilk buluntuların olduğu Neandertal vadisinden alır. Orada çok güzel bir müzesi var. Günümüzden yaklaşık (?)600.000 (?)300.000 yıl ile 25 bin yıl öncesine kadar yaşamış bir insan türü. Bugünkü İnsanların çoğunda değişen oranlarda neandertal geni bulunmakta. Yani bizim atalarımızdan. Komşu ülkelerde ışık tutucu izleri vardır, bizde de Karain mağarasında birkaç diş ve kemik bulunmuştur. Küçük bir müze var. Çok güzel bir doğada, Toroslardaki Karain mağarasında bir kafatası bulunduğu ama bu kafatasının Ankara’da 70 yıl kadar önce laboratuvarda kaybolduğu rivayet edilir. Ege’de taş yontuları ile Neandertal izleri vardır. Anadolu’da beklenen bu konuda tüm dünyada ses getirecek bulgular bugüne kadar elde edilemedi. Almanya, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan veya İsrail’de olduğu gibi tanıtılamadı.
Homo Erectus
Yaklaşık 2 milyon yıl önce ortaya çıkan atamız. 100 bin yıl önce soyunun tükendiği kabul ediliyor. Son bulgular Java adasından. Anadolu’da da homo erectus bulundu. Gürcistan’da bulunan kafatasları Dimnisi’de güzel bir müzede sergileniyor.
Homo Naledi
Afrika’daki Rising Star mağarasında 2013’den beri, önce 15 farklı bireyin bir arada bulunması ile başlayan macera. Nisbeten küçük beyin, beyin yapısı son ortak homo atasından mı yoksa ikincil mi daha bilinmiyor. Türümüz hakkında en çok kemik bulunan yer. 200 bin-335 bin yıl önce yaşamış bu yakın akrabamız veya kısmen atamız.
Denizova İnsanı
Altaylar’daki Denizova mağarasında 2010 yılından beri bir serçe parmağı orta kemikçiği parçası ve iki azı dişi bulundu. Ayni mağarada Neandertal kemiği de bulundu. Yaklaşık 40 bin yıl önce yaşadığı tahmin edilen bir tür.
Homo sapiens
Tek yaşayan hominid türü, kendine “bilge insan” diyen ve dünyayı yok oluşa itelediği için zeka ve bilgeliğinden haklı olarak şüphelenmemiz gereken istilacı tür. Tek bir hattan gelmiyor ve giderek anlıyoruz ki daha da bulunacaklar ile birlikte birçok türün karışımı. Antropolojik genel kabule göre en fazla (?)300 bin yıldır ortada, son karışımlarla bu hali alması ise en fazla 100 bin senelik-(?40 bin) bir geçmişi işaret edebilir. Yani biz tek bir hattan oluşmadık, çalı gibi birçok hattan genetik bilgi alarak biz olduk. Ayrıca da gelişmekteyiz. Homo Florensis gibi başka (atalarımız ?) akrabalarımız da var. Uzmanların tartışmaları ve yeni bulgular ile önümüzdeki 20 yıl içinde daha net bir resmin ortaya çıkacağını varsaymak ise doğru olur. 2022 Nobel Tıp Ödülü Svante Pääbo’ya tam bu konudaki DNA araştırmaları, ‘Soyu tükenmiş homininlerin genleri ve insan evrimi’ ilgili çalışmaları nedeniyle verildi.
Svante Pääbo
Svante Pääbo, İsveçli biyolog, genetikçi ve bilim insanı. Evrimsel antropoloji alanında uzmanlaşan Pääbo, palleogenetiğin kurucularından biri olarak Neandertal genomu üzerinde yoğun bir şekilde çalıştı. 2022’de “soyu tükenmiş homininlerin genomları ve insan evrimi ile ilgili keşifleri” nedeniyle Nobel Tıp Ödülü’ne layık görüldü.
Svante Pääbo, 20 Nisan 1955 tarihinde İsveç’te doğdu. Annesi Estonyalı kimyager Karin Pääbo tarafından büyütülen Svante’nin babası, 1982 Nobel Tıp Ödülü sahibi Sune Bergström’dür. . Doktorasını tamamladıktan sonra Almanya’nın Leipzig şehrindeki Max Planck Enstitüsü Evrimsel Antropoloji Genetik bölümü başkanı oldu.