Marka değeri ve hüsran yaratmak!
Son dönemlerde sosyal medyada doğum günlerini kutlama modasına birlikte çekilmiş fotoğraflar da eklenmeye başlandı.
Belki yeni gördüm. Uzun zamandır süregelen bir gelenektir; bilemiyorum…
Kutlama… Hatırlama… Kadirşinaslık, vefa örneği… Sevgi ve saygı…
Aslında, yazarak değil de, yakın mesafesindeyse yanına kadar giderek büyüklerin ellerinden, küçüklerin yanaklarından öpülse… Diyeceksiniz ki; Covit-19 bunu da engelledi… Haklısınız!
Neyse ki, konu bu değil; yan yana çekilmiş fotoğraflı kutlama…
Samimiyet, aile fotoğrafları, arkadaş grupları apayrı…
“Ağabey yanına geçsem de bir fotoğrafımı çeker misin?”
Kıramayıp çektikten sonra da yine dibimize kadar sokulup sorardı: “Bu fotoğrafı nasıl alabilirim?”
Tamam, bir hatıra. Çekelim, yardımcı olalım da…
Gazetelerimizdeki görevler sırasında çoğu zaman genellikle aynı kişilerin bu isteği karşısında “Her halde arşivci. Meraklı” diye düşünürdük. Zaman içinde de “Bu fotoğrafları ne yapacaklar?” diyerek birbirimize bakardık! Deklanşöre basan foto muhabirimiz de merakla sorardı…
Günümüzde de; akıllı telefonlarla öz çekim (selfi) ve “fotoğraf çekilebilir miyiz?” veya “birlkte bir fotoğrafımızı çekebilir mi?” sorularının çoğaldığını hepiniz biliyorsunuz. Dönemimizde elinde telefonu olan herkes sanki profesyonel fotoğrafçı veya haberci… Bir de amatör kameraman olanlar var ki, profesyonellere taş çıkardıklarını zannediyorlar ve her olayı çekerek paylaşmaya bayılıyorlar...
Oysaki hesaplar bizim düşündüğümüz gibi değilmiş…
Zamanı gelince kullanmak!..
“Bak filanca parti genel başkanı ile ne kadar samimiyim.”
“Bu belediye başkanı. Belediyede ne dersem olur!”
“Görüyor musun, hem sporcu, hem de antrenörlük dönemindeki pozlarımızı... Yakın dostuz, istediğimi yapar.”
“Ben onu futbolculuk döneminden tanırım. Elimizde büyüdü…”
Veya daha tehlikelisi: “Ben de gizli görüntüleri mevcut!”
Bunlar tehlikeli ama şeytanca düşünce içinde olanlar… Hele ucuz siyaset yapanlar yok mu?
Ve bunun gibi… Liste uzadıkça uzar!..
Milletvekili, bakan, genel başkan, Ankara’da önemli bir daire başkanı veya müdür ile yan yana fotoğrafı varsa; belki de yandınız!
Ya; şimdi tarih olan başbakan… Üstelik Cumhurbaşkanı ile bir fırsatını bulup da yanında, kıyısında, köşesinde, aradan kafasını sokup da görülen veya ona benzeyen birisi gibi görülen fotoğraf varsa…
Şimdi bakıyorum da, o günlerde herkesle fotoğraf çektiren, hemen yanına gidip ön sırada yer alan, grupların içine giren, aile fotoğrafında istemeseler, engelleseler de yer alanlar bunları çok amaçlı kullanıyor…
Hani derler ya; kapıdan kovulsa bacadan giren tipler!..
Sözümüz meclisten dışarı… Bazılarımız var ki; gerçekten arşivci… Sonradan olma, çakma değil!..
Onlara saygımız sonsuz…
Ama sağdan soldan “hemen getireceğim”, sonra da “getirdim, eşinize verdim…” Yüzü hiç kızarmayanlar “Aaaaa… Getirmemiş miyim?” diyerek, pişkin pişkin gülenler yıllar sonra, etrafında bir kaç mürit ve alkışçı bulunca da tarihe damga vurmaya çalışıyor!..
Sporda arşivdir, İzmir’de Okan Yüksel… “Merhaba” Usta’m… Merhaba… Senin eline kim su döker…
Sen bilirsin de; bilmezlikten gelirsin…
İşte büyüklük bu… “Adam gibi adam”dır Okan Yüksel Usta’m… Asalet ve nezaketinden “Oğlum almıştın, getir” bile demez… Ama bakışıyla söyleyeceğini anlatır…
Tabi anlayana!..
Arşivlerimizi karıştırdığımızda, sporda da fotoğrafların getirdiği ve kendisine verdiği “hava”yla bir yerlere gelenlere çok sık rastlanır. Bunları “leyleğin ömrü laklakla geçer” diyerek ciddiye almayız…
Alanlar düşünsün.
Sonra “biz yanlış yaptık” diye dövünüp dururlar da; atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir…
Son pişmanlık fayda vermez misali, Akhisar’da şu günlerdeki spor…
İki popüler branşın temsilcilerinin paraşütsüz düşüşü tüm uyarılara karşın giderek hızlanıyor… Sonucu belli: Tepe taklak olup, hüsran!
“Üç maymun”u oynayıp, sosyal medyada pembe tablolarla kendilerini kandırmaya devam edenler Akhisarspor’un futbol ve Akhisar Belediyespor’un basketbol düşüşüne adeta alkış tutuyor… Sanki “Oh iyi oldu, düştüler de kurtulduk!” der gibiler…
Acaba gerçekten öyle mi?
Sadece Akhisar için değil söylediklerim. Bu durumu yaşayan tüm kulüplerimizi kapsar.
Derler ya; “Ateş düştüğü yeri yakar” diye…
Bizim gençlik sevdamızdı Akhisarspor… Maddi olarak değil ama manevi olarak büyük desteğimiz geçti… Kuruluş öncesindeki başlangıçtan, günümüze kadar… Ne zaman “imdat” deseler, ilk koşanlardan olduk! Gidemesek bile, ulaştırdık!
Gücümüz yettiğince de, olmaya devam ederiz…
Turgay Meto’nun kulakları çınlasın…
Ön plana çıkmayı sevmeyen, perde arkasında kalmaya özen gösteren Adem Korkmaz ve Ufuk Merde’nin hakkını hiç kimse ödeyemez…
Haldun Akyüz, Kenan Molla, Halil İbrahim Doğan, Birtan Taşkınlar, Ahmet Akçalı, Bircan Taşkınlar, Kemal Bulucu, Mehmet Harlaker, Rahmi Gökçam, Anıl Saçkırk, İbrahim Macana ve diğer dostlarımız…
Kimin ne yaptığına bilen ve yaşayan en iyi şahitlerdir…
Karşıyaka Beşikçioğlu Camii İmamı Adem Hoca’yı (Adem Uran ) tanır mısınız?
Akhisarspor’un Manisa Şampiyonu olduğu dönemde Alaşehirspor’dan grup maçları için takviye (o dönem il içindeki takımlardan 3 oyuncu alma hakkı tanınmıştı) alınmıştı. Çanakkale’deki maçta memleketinin takımına yarı sahadan harika bir gol atarak maçı kazandırmıştı… Adem Hoca ile Bostanlı’da oğlunun mekanı Denizpark’ta her buluşmamızda Akhisarspor’un o günkü ahenkli, huzurlu, başarılı günlerini yad ediyoruz…
“Alaşehir’den geldim, üç günde can ciğer kuzu sarması oldum. Futbolcusu, teknik heyeti, taraftarı öylesine kenetlenmiş, birlik ve beraberlik olmuştu, Akhisarspor’daki o günleri yaşamım boyunca asla unutamam. Halen dostluklarımız devam ediyor…”
Diyen Adem Uran gibi, pek çok futbolcudan sık sık duyduğunuz ve duyacağınız böyle övgü dolu sözler, bugünkü ortam da kulağınıza geliyor mu?
Şimdi, sırtını döneni hançerliyorlar!..
Dedikodu, sataşma, yalan dolan, nifak tohumları almış yürümüş… Ama yönetenlerin “Mutlu günler gelecek” sözlerinden sonra söylenecek tek şey kalıyor: Sonuç belli…
Peki diyeceksiniz ki; “Akhisar’da futbol ve basketbol yeniden yeşerir ve eski şaşaalı günlerine ne zaman ve nasıl döner?”
Öncelikle sporu sevenlerin bir araya gelerek, masaya aynı anda, aynı yerde yumruk vurmaları gerekir.
Bakın Nihat Uz ve arkadaşlarına…
2012 yılında Akhisargücü’nü nasıl kurdular ve bu kadar kısa sürede nasıl değerli bir kulüp haline getirdiler?
Gidin, Akhisarlılara sorun!
Akhisargücü, yanılmıyorsam, futbol, basketbol, voleybol, satranç, cimnastik ve yüzme branşlarında faaliyet gösteriyor. Üstelik de; voleybolda da Türkiye Kadınlar 2. Lig'de mücadele etmektedir. Büyük takımlara sporcu bile yetiştirmekle, şampiyonluklarla haklı alkış almaktadır.
Nihat Uz ve arkadaşları kısa zamanda büyük işlere imza atarken, Akhisar’ın bir zamanlar gururu olan ve Avrupa Kupasında mücadele eden Akhisarspor da tam tersi, kısa zamanda yanlışlıklar sonucunda bugünlere geldi…
Sporda marka değerini ve başarıları yaratan kurumların kendisi değil, onları yönetenlerdir. Bunu sakın unutmayın…
Akhisarspor’un tarihine bir bakın isterseniz…
Kişilerin ön plana çıkması değil, başarısının zirve yapması spor kulüplerinin başarısı olarak ortaya çıkar. Şimdi size soruyorum. Akhisar’da oryantiring sporu denince aklınıza hangi kulüp veya kulüpler geliyor?
Akla gelen; Özgür Morbel’dir…
Oryantiringi Akhisar’a getiren, sporculara öğreten, yaptıran, tohumları atarak yeşerterek bugün ürün olarak madalyaları, şampiyonlukları toplatan, oryantiringde Akhisar’ı marka değeri yapan beden eğitimi öğretmeni, oryantiring antrenörü…
Akhisar’ın Nihat Uz, Özgür Morbel gibi kentini ve sporu seven idealistlere ihtiyacı vardır…
Bu kadar basit!..
Yazıya noktayı şöyle koyalım. Bazıları çabalarıyla marka değeri yaratır, kimileri de hüsrana uğratır!