27 Aralık 2024
  • Manisa11°C
  • İzmir11°C

2015'DE YENİ BİR DÜNYA KURULACAK!

Bahadır Yenişehirlioğlu

14 Şubat 2012 Salı 16:16

Doğu Batı Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Ömer Özkaya, TRT Arap Kanalının konuğu olduğu programda Ortadoğu'da yaşanan son olayları ve Türkiye'de MİT üzerinden oynanan oyunları yorumladı. 
Haber 7 editörünün programdan yaptığı derlemeye göre, Ömer Özkaya'nın yaptığı yorumlardan ortaya çıkan büyük  resim şu şekilde:
"Yaklaşık 80 yıldır, Fransa ve İngiltere adına Orta Doğu'yu idare edecek isimler Londra ve Paris'te belirlenirdi ama artık İstanbul'da belirlenmeye başladı. Yaklaşık bir ay önce, Tunus'un yeni bakanlar kurulu listesi, Beşiktaş'taki başbakanlık ofisinde son şeklinebağlanmıştır. Tüm bu gelişmeler, bazı uluslararası oyuncuları ciddi manada rahatsız etmektedir. MİT'le ilgili son yaşananlar, yürürlükteki yasalara uygun olabilir ama kesinlikle Türkiye'ye hizmet etmiyor. Arap’ın parasını Türk'ün aklıyla birleştirerek yeni bir dünya inşa edebiliriz.
100 YILDA BİR, YENİ BİR DÜNYA KURULUR
Son günlerde ülkemizde meydana gelen bazı "garip" olayları, doğru analiz edebilmemiz için büyük resme bakmamız gerekiyor.
Geçen 300 yıla baktığımızda şunu görüyoruz: 100 Yılda bir yeni bir dünya kuruluyor.
1715......... 1815.......... 1915.......... 2015...?
1715... İspanya dev bir imparatorluğa dönüşmüş ancak İspanya Kralı'nın erkek evladının olmaması ve kralın ölümü üzerine tahtın sahipsiz kalması sonucunda büyük Avrupa güçleri, ortada kalan imparatorluğu paylaşma kavgasına giriştiler. Savaşlardan sonra 1715'te İspanya Veraset Savaşları Anlaşması'yla yeni bir dünya kuruldu.
Bu dünya 100 yıl yaşadı.
1815'e gelindi. Büyük bir imparatorluk kurma hayalindeki Napolyon, Avrupa'yı tarumar etti, Mısır'ı işgal etti. Bundan rahatsız olan büyük Avrupa devletleri bir araya geldi ve Fransa'yı dizginledi. 1815'te Viyana'da toplanan Kongre, 1715'te kurulan dünyayı yıktı ve yeni bir dünya inşaa etti.
Bu dünya da 100 yıl yaşadı ve Viyana Kongresi'nden 100 yıl sonra 1. Dünya savaşı patlak verdi. 1815'te kurulan dünya yıkıldı ve 1915'te yeni bir dünya kuruldu.
İşte şimdi 1915'in 100. yılına 3 yıl kaldı. 2015'te yeni bir dünya kurulacak. Ergenekon, Taliban, El Kaide.... Halen tüm dünyada yaşanan gelişmeler, bu yeni kurulacak dünyaya ilişkin uluslararası kavganın kod isimleri.
Yaklaşık 200 yıldır, hakkında karar alınan bir ülke olan Türkiye, artık karar verici ülkelerden biri olmak istiyor, dünyanın geleceğinin belirleneceği masada yer almak istiyor.
2012: GERÇEKTEN DÜNYANIN KADER YILI
2012 Yılı'nın Maya takvimine göre kıyamet yılı olduğu iddia edilmekte, astrologlar da benzer tahminlerde bulunmaktadır. İşin magazin yönü bir kenara, 2012 gerçekten de dünya için kader yılıdır.
Çünkü...
2012'de üç süper devlette, yani ABD, Çin ve Rusya'da ve ayrıca Fransa'da devlet başkanlığı seçimleri yapılacaktır. Uluslararası sermaye ve büyük gizli servisler, adı geçen bu ülkelerde ve Türkiye'de, halkın kanaatlerini arzu ettikleri şekilde oluşturmak üzere, yoğun faaliyetler içinde. 2012 yılı, gerçekten de tüm dünya için kader yılıdır.
TÜRKİYE'NİN PRANGALARI
Türkiye Suriye meselesinde ve ayrıca Orta Doğu'nun geleceğinde daha fazla etki sahibi olmak istiyor. Ancak şu üç mesele Türkiye'nin hareket alanını daraltıyor:
a- Güneydoğu sorunu
b-cari açık
c- enerjide dışa bağımlılık
Türkiye, enerjisinin % 67'sini Rusya'dan, % 19'unu da İran'dan alıyor.  Gerek Irak'ın geleceği ve gerekse Suriye'nin geleceğinin belirlenmesinde, Türkiye, enerjide bağımlı olduğu İran ve Rusya'yla çatışma halinde. Yüksek finans ve enerji sahibi dost Arap ülkeleri, cari açığın kapatılmasında ve enerji temininde Türkiye'ye daha fazla yardımcı olmalılar.
SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ, TÜRKİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜDÜR
Aralarında İsrail'in de olduğu bazı devletler, Kuzey Irak'ta bir devlet kurmak ve bu devleti de Kuzey Irak petrolleri ile yaşatmak istiyor. Ancak bunun olabilmesi için Kuzey Irak petrollerinin Akdeniz'e çıkması gerekiyor. Amaç, Kuzey Irak'ı petrolden gelecek parayla cazibe merkezine dönüştürmek, Türkiye, İran, Irak ve Suriye'yi parçalamaktır.
Bu nedenle Suriye'nin toprak bütünlüğü, aslında Türkiye'nin toprak bütünlüğü demektir. Türk devlet aygıtının Suriye'ye bu kadar önem vermesi, Başbakan Erdoğan'ın 'Suriye bizim iç işimizdir' demesi işte bu sebepledir.'' 
Suriye'de Esad rejimi devrilmeli, ancak ülkenin toprak bütünlüğü Türkiye'nin kontrolünde olmalıdır. Zaten Suriye, Türkiye, İsrail'e karadan komşu olmasın diye arada kurulmuş bir tampon devlettir. Katliam derecesine varan uygulamalarına rağmen Esad rejiminin hala ayakta olması, Yeni Suriye konusunda, büyük güçler arasında bir anlaşmaya varılamadığını göstermektedir.
Bölgemizin temel sorunu şudur: ABD'nin çekilmesinden ve Esad'dan sonra, Yeni Irak ve Yeni Suriye kimin kontrolünde inşaa edilecektir? Ankara'nın mı, yoksa Tahran'ın mı?
SİLAHLI GRUPLARIN ORDUYA ADAPTASYONU
İsrail'in kurulması için mücadele veren Haganah ve Irgun gibi örgütler, silahlı mücadele dönemi bittikten sonra, tümü, İsrail silahlı kuvvetlerinin bünyesine girdiler, ihtilaf çıkarmadılar.
Ancak, önce Afganistan'da şimdi de Libya'da, bağımsızlık için mücadele veren silahlı gruplar, bir araya gelemiyor, düşmanı yeniyorlar ama nefislerine yeniliyorlar.
Libya ve Afganistan'da yaşanan durumun bu kez de Suriye'de yaşanmaması için bugünden önlem alınmalıdır.
RUSYA'NIN TAVRI
Uluslararası gelişmeler, tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, dünyayı idare etmek üzere, ABD ve Rusya'nın anlaştığını, enerjinin kontrolü yoluyla dünyanın kontrolünün sağlanacağını gösteriyor.
Gelişmeler gösteriyor ki, dünya doğalgaz rezervleri Rusya'nın, petrol rezervleri ise ABD'nin kontrolünde olacaktır. Çin ve Avrupa için sıkıntılı günler hızla yaklaşmaktadır. Türkiye ise ABD ve Rusya'yla beraber hareket etme yanlısı görünmekle beraber, büyük güçler arasında bir denge oyunu oynamaya çalışmaktadır.
TÜRK DERİN DEVLETİ'NİN İŞARET FİŞEĞİ 2007'DE GELMİŞTİ
Uluslararası gelişmelerin derin mahiyetini gören dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner'in 2007 yılında yaptığı tarihi açıklama, bugünün ve yarınların anlaşılabilmesi için yeniden ve tekrar tekrar okunmalıdır.
Taner'in açıklamasından bazı başlıklar şöyle:
"Dünyadaki tüm değerlerin, ilişkilerin, sistemlerin ve düzenlerin, ister sosyal-ekonomik-siyasi, ister ahlaki-dini olsun yeniden şekillendiği ve hatta tanımlandığı bir süreç içinde bulunmaktayız. Yaşadığımız bu süreç, aynı zamanda, parçası olduğumuz uluslararası sistemin de kuralları, başrol Oyuncuları ve figüranlarıyla mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve hatta doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir"
...
"İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir evreyi de işaret etmektedir. Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dahil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir."
...
"Ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekten sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus-devlet yapısına yönelen tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsatları ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalar ile karşı koymak zorunluluğu/ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissedilir hale gelmiştir. 21. yüzyıl güvenlik ortamı, istihbarat fonksiyonlarının önemi ve etkinliğini hiç olmadığı kadar arttırmıştır. Önümüzdeki dönemde de uluslararası sistemin, kuralları belirlenmiş stabil bir yapıya kavuşacağını ummak ve bu yönde tanımlamalar geliştirmek faydasız bir uğraş olacaktır. Son derece kaygan bir zemin üzerine oturmuş uluslararası ortamda Türkiye, bir yandan yakın zamana kadar değişik çap ve karakterde savaşların yer aldığı ve halen potansiyel çatışma tehditlerinin bulunduğu Balkanlar, diğer yandan birçok bakımdan sürtüşmelere sahne olan ve çeşitli istikrarsızlık potansiyelleri taşıyan Kafkaslar ile yaklaşık 40 yıldır fiili çatışmalar ve terörist faaliyetlerle yoğrulmuş Orta Doğu'nun arasında bir iç hat pozisyonuna sahip halde bulunmaktadır. Ayrıca bu pozisyon kademeli olarak Orta Asya'ya açılan alanlarla da bağlantılıdır. Bu üç bölgenin ve Orta Asya'nın birçok bakımdan küresel politikaların ve "rol" savaşlarının belirli açılardan yoğunlaştığı alanları oluşturduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda 21. yüzyılda doğuya doğru genişleyen dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye'nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazandığını/kazanacağını göstermektedir. Bu süreç içinde Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da "bekle-gör-tavır al" taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlamayla (kendi konumu ile ilgili) taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye'ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm kartlarını/avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek durumundadır. Elbette bunu gerçekleştirebilmesi hiç de kolay değildir"
...
"jeopolitik ve stratejik konumu itibariyle oldukça zor bir coğrafya üzerinde bulunan Türkiye için güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika ve caydırıcı bir askeri yapılanma şeklinde adlandırabileceğimiz çok sağlam üç ayağa sahip olmak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu üç ayağın ifade edilen özellikleri içinse güçlü, dinamik, etkin, esnek, hareket kabiliyeti yüksek ve yaratıcı bir istihbarat yapılanmasına ihtiyaç vardır."
...
"Ulusal güvenliğimizin ve ulusal çıkarlarımızın gelişimine katkıda bulunacak bir stratejik istihbarat yaklaşımı bağlamında Teşkilatımızın mevcut yapısının yukarıda ifade edilen ihtiyaçlara cevap verecek şekilde hem organizasyon şeması bakımından hem de söz konusu şemaya işlerlik kazandıracak/hayat verecek organizasyon kültürü açısından revize edilmesine yönelik 2006 yılında başlattığımız çalışmaları 80. yılımızı da kutlayacağımız 2007 yılı içinde sonuçlandırmak amacındayız. Böylece 21. yüzyılın beraberinde getirdiği koşullarla Türkiye için taşıdığı özel önem doğrultusunda, ulusal çıkar ve ulusal güvenlik politikalarımız bağlamında Milli İstihbarat Teşkilatı üzerine düşen görevi en mükemmel şekliyle yerine getirebilecektir."
kullan
TEŞKİLATI MAHSUSA'NIN DEFTERLERİNDEKİ AİLELER

İngiliz Gizli Servisi'nini kurduğu yapı gereği, sadece ve tamamen rejimi korumak ve kollamak, dış dünyayla ve özellikle de Osmanlı hinterlandıyla asla ilgilenmemek ve hatta şiddetle reddetmek üzere inşaa edilmiş devlet aygıtı, bir süredir ciddi bir yenilenme içindedir. Türk devlet aygıtının antenleri, bir süredir, kendi vatandaşına değil, dışa dönüktür.
MİT, bir süredir, Teşkilat-ı Mahsusa'nın defterlerinde kayıtlı ve İstanbul'a bağlı aileleri, bulundukları ülkelerde, yeniden iş başına getirme çabasındadır.Hindistan'dan Yemene kadar geniş bir coğrafyada, Teşkilatı Mahsusa'nın kurduğu uyuyan hücreler şimdi uyanmaktadır.
Yaklaşık 80 yıldır, Fransa ve İngiltere adına Orta Doğu'yu idare edecek isimler Londra ve Paris'te belirlenirdi ama artık İstanbul'da belirlenmeye başladı. Tunus'un yeni bakanlar kurulu listesi, Beşiktaş'taki başbakanlık ofisinde son şekline bağlanmıştır.
Tüm bu gelişmeler, bazı uluslararası oyuncuları ciddi manada rahatsız etmektedir"
Tüm bu yorumlara imza atan Ömer Özkaya'nın nihayi değerlendirmesi ise şöyle: "MİT'le ilgili son yaşananlar, yürürlükteki yasalara uygun olabilir ama kesinlikle Türkiye'ye hizmet etmiyor. Arab'ın parasını Türk'ün aklıyla birleştirerek yeni bir dünya inşaa edebiliriz"

Yorumlar