02 Kasım 2024
  • Manisa23°C
  • İzmir24°C

AKHİSAR DEMOKRASİ VE HUKUK PLATFORMU BASIN AÇIKLAMASI

Akhisar Demokrasi ve Hukuk Platformu adı altında birleşen Akhisar Sanayici İş Adamları Derneği (AKİSAD), Hamle Eğitim Gönüllüleri Derneği (HEGDER), Akhisar Çağlak Cami Yaptırma, Yaşatma, Eğitim ve Kültür Derneği (ÇAĞLAKDER), Akhisar Kasaba ve Köyleri Yard

Akhisar Demokrasi ve Hukuk Platformu Basın Açıklaması

17 Şubat 2014 Pazartesi 14:05

Bu haber toplam 8281 defa okunmuştur

Akhisarlı Sivil Toplum Kuruluşlarından Basın Açıklaması
Akhisar Haber Ajansı (AHA)

Akhisar Demokrasi ve Hukuk Platformu adı altında birleşen Akhisar Sanayici İş Adamları Derneği (AKİSAD), Hamle Eğitim Gönüllüleri Derneği (HEGDER), Akhisar Çağlak Cami Yaptırma, Yaşatma, Eğitim ve Kültür Derneği (ÇAĞLAKDER), Akhisar Kasaba ve Köyleri Yardımlaşma ve Eğitim Derneği (AKDER), Akhisar Kültür ve Eğitimi Geliştirme Derneği (EKDER) yaptığı ortak basın açıklaması ile 17 Aralık operasyonunu değerlendirdi.

AKİSAD Yönetim Kurulu Üyesi Hamza Erden, HEGDER Başkanı Hakan Özkan, ÇAĞLAKDER Başkanı Yusuf Çakır, AKDER Başkanı Osman Akkuş’un katıldığı platformda basın açıklamasını platform adına AKİSAD Yönetim kurulu üyesi Ekrem Türkoğlu yaptı.

Türkoğlu yaptığı basın açıklamasında şunlara yer verdi; “Öncelikle hepinizi Demokrasi ve Hukuk Platformu adına saygıyla selamlıyorum. Davetimize icabetinizden dolayı hepinize teşekkür ediyorum.

Değerli basın mensupları, “Ülkemizin ve insanımızın içinden geçtiği zor bir süreci birlikte yaşıyoruz. Bu zor zamanlarda ülkemizin ve insanımızın kaybetmemesi adına, Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında yaşayan her ferdin daha sakin, farklılıklara daha saygılı, hiç kimseyi ötekileştirmeden, birlik ve beraberliğimize katkı sağlayacak şekilde davranmasını ve bu konuda gayret göstermesini arzu ediyoruz

Değerli basın mensupları öncelikle son birkaç yıldır hep beraber gözlediğimiz bazı değer Kayıpları yaşamaktayız. Mesela gençlerimiz arasında uyuşturucu, alkol ve sigara gibi hastalıkların yaygınlaşma eğiminin artığını görüyoruz. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla, Rüşvet ve yolsuzluk gibi konuların toplumda çok konuşulduğunu ve insanları yaraladığını gözlüyoruz.  “Bununla beraber hepimizin en önemli güvencesi olan hukuk sistemimizin çok sık değiştirildiğini; üstelik bu değiştirmelerin bir kısım olayların arkasından yapılarak, hukukun üstünlüğünün de yara aldığını müşahede ediyoruz. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonları gibi konularla eşzamanlı olarak emniyet birimlerinde bugüne kadar görülmemiş tasfiyeler yapıldığına şahit oluyoruz. Aynı zamanda ülkemizde yaşayan dinî grupların töhmet altında bırakılacak şekilde takibata uğradığına, ötekileştirici ve suçlayıcı bir algı meydana getirildiğine şahit oluyoruz. Bütün bunlar hepimizi derinden yaralıyor ve endişeye sevk ediyor.”

 Özellikle ötekileştirme sorunuyla en çok karşı karşıya kalan Hizmet Hareketi'nin (bilebildiğimiz kadarıyla) gayesi, evrensel insani değerler ışığında eğitim öğretim, diyalog ve yardım çalışmaları yapmaktır. “Bu güne kadarki gözlemlerimize göre bu insanlar, gerek ülkemizde gerek dünyanın her yerinde cehaletle, ayrılıkla ve fakirlikle savaşmaktadır. Hal böyleyken bu gönüllü insanlar için çete, örgüt ve benzeri söylemlerin üstüne son olarak Haşhaşiler, sahte peygamber, alim müsveddesi, örgüt lideri, tabirlerinin kullanılması, ehli vicdan olan bütün insanları çok üzmüş ve derinden yaralamıştır. ‘Müslüman terörist olmaz. Terörist Müslüman olamaz.’ diyen Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin sözü, bu anlamda çok yerindedir ve manidardır.

YAŞANAN BU SÜREÇ DERHANELER MESELESİNDEN Mİ ÇIKTI?

Dershanelerin kapatılması tartışmaları ve 17 Aralık operasyonunun peşpeşe gelmesinin çok konuşuldu hedefleri ve konuları farklı olan bu iki meselenin birbiriyle ilişkilendirildiğini ve toplumda farklı bir algı oluşturuldu.(Basına yansıyan raporlara göre) MİT’in sekiz ay önce ilgili kurum ve kişileri rüşvet ve yolsuzluklar konusunda bilgilendirmesinden anlaşılıyorki  operasyon, dershaneler meselesinin devamı değildir. “Bilakis dershane meselesinin, yolsuzluk operasyonunun önüne konulduğu görülmektedir. Yani böyle bir operasyon önceden (savcıların ifadesiyle 1,5 yıldır ) biliniyordu. O halde dershane meselesinin yolsuzlukların üstünü örtmek, aynı zamanda masum insanları suçlamak düşüncesiyle operasyondan önce gündeme getirildiğini düşünüyoruz.”

17 ARALIK OPERASYONU BİR DARBEMİYDİ? KİM YAPTI?

Devlette bir paralel yapı olduğu, bu yapı tarafından 17 Aralık operasyonunun yapıldığı ve bunun hükümete karşı bir darbe olduğunun iddia ediliyor.

“Öncelikle bu iddianın cevabını hukuk birimleri vermelidir. Eğer böyle bir yapı varsa meydanlarda masum insanları suçlamak yerine, hukuk işletilmeli ve muhataplar gereken cezaları kesinlikle almalıdır. İkinci olarak, devlet kurumlarında farklı düşünce ve ideolojiye sahip insanlar olabilir, hattâ olması da gerekir. Düşünce özgürlüğüne önem veren demokratik toplumlarda çok seslilik normal bir durumdur. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere birçok milletvekili, siyasetçi, hukukçu ve aydın, bu gerçeği defalarca dile getirmişlerdir ancak düşünceleri farklı da olsa devlet ve millet adına görev yapan ve karar veren herkesin kanun önünde hesap vermesi gerektiği unutulmamalıdır. Yanlış yapan kişiler varsa bunları bulup çıkarmak ve yapılan yanlışların hesabını sormak yargının görevidir.”

Aksi halde paralel devlet ve benzeri söylemlerin insanları kamplara ayırdığını, ötekileştirdiğini, birlik ve beraberliği bozduğunu görüyor bunu çok tehlikeli buluyoruz. “Bizler bu tür karalamaların, eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinbey’in ifadesiyle, ‘niyetlerinden emin olunmayan, bürokratik ve politik dar bir oligarşik kadro’ tarafından yapıldığını düşünüyoruz.

Değerli basın mensupları 17 Aralık operasyonundan sonra demokratik ülkelerde görülmeyen gariplikte olaylar yaşanmaya başladı. Mesela kamuda çalışan devlet memurları ile ilgili fişlemeler yapıldı bu fişleme belgeleri bir çok gazetede yayınlandı başta yapmadık denildiği halde daha sonra ilgililer tarafından yalanlanmadı .

Anayasa'ya aykırı olduğu bilinmesine rağmen Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişiklik yapılarak, savcıların ve hâkimlerin eli kolu bağlandı. Hukuk işletilemez hale geldi. Toplumun büyük çoğunluğu, bu durumdan endişe etmeye başladı.

Soruşturmayı yürüten savcılarla, emniyet mensuplarıyla, toplumun sevgisini kazanan kişilerle ve işadamlarıyla ilgili iftira kampanyaları (sonucunun nereye varılacağı hesap edilmeden) insafsızca devam etti ve ediyor. Bütün bunları hepimiz hayretle ve şaşkınlıkla izlemekteyiz.” Binlerce polis memuru ve müdürü, yüzlerce hâkim, savcı ve üst düzey bürokratın bu sürede görevden alınıp tayin edildi. Milletin huzuru ve güvenliği için gece gündüz çalışan güvenlik kuvvetlerine, hâkim ve savcılara yönelik yapılan bu cadı avının, milletimizi derin bir endişeye sürüklediğini ve toplumda büyük bir kaygı meydana getirdiğini üzülerek görüyoruz. Bu insanları hiç tanımıyor olmamıza rağmen bu muameleyi hak etmediklerini düşünüyor, onlar ve aileleri için dua ediyoruz. Şunu da ifade edelim ki bu uygulamaları bilerek veya bilmeyerek yapan insanlara da dualar ediyoruz.Toplum tarafından şöyle bir soru sorulmaktadır. Ekonomik istikrar ne olacak? Şu bilinmelidir ki, ekonomik istikrara en çok zarar verecek olan durum, belirsizlik ve kargaşa durumudur. Ciddi anlamda katma değer üreten bir bankanın yalan olduğu kesinleşen ifadelerle batırılmaya çalışılması, en çok ekonomiye zarar vermektedir. Zira oluşan tedirginlik ve güvensizlik duygusu dalga, dalga yayılır ve herkes bundan zarar görür ekonomi ve yatırım, korkuların olmadığı, güven ortamını ve sever ve ister. Son zanlarda, hizmet hareketi ile beraber, bütün cemaatlere karşı bir savaş dilinin kullanılması üzüntü vericidir, onur kırıcı ve yaralayıcıdır. Bu anlamda tüm cemaatlerin izlenmesi gerektiğini (MİT’in 15 Ocak 2014 tarihli talimatı) basından okuyor ve üzülüyoruz. Savaş dilini argümanları olan örgüt, paralel devlet, in, kara propagandacılar, virüs, hainler, İsrail uşağı, dış güdümlü örgüt, maşa, ajan, vb. söylemlerden sona masum insanlara haşhaşiler benzetmesi; bunu söyleyenlerin hezeyanlarında geldikleri noktayı göstermektedir. Milletimizin gönülden desteklediği hizmet hareketine, uyuşturucu muptelası katillerden ve edep yoksunu ahlaksızlardan oluşmuş, bir terör örgütü ile aynı kefeye koymak, tek kelime ile insafsızlıktır. Yakın tarihte ülkemizde on binlerce insanımızın terör örgütleri için bile kullanılmayan bu ifadelerin, gönüllüler hareketine karşı kullanılması; bununla beraber bu anlamda MİT’in emriyle bütün cemaatlerin takip edilmesi vicdan sahibi bütün insanları derinden yaralamıştır.

Türkiye’nin uluslararası markalarından biri olan Türk okullarını ve oralarda ülkemiz adına gönül elçiliği yapan insanları, ülke tanıtımı ve ekonomisine katkı sağlayan işadamlarını, büyükelçilere talimatlar vererek bitirmeye çalışmanın, ülkemizi ve milletimizi ne ölçüde trajikomik duruma düşüreceğini de halkın takdirine havale ediyoruz.

Hasılı ülkede meydana gelen her türlü yanlış olayı, Hizmet Hareketi'nin yaptığı algısı oluşturmak ve üretilen bunca değeri yok etmek için çirkin bir iftira kampanyası yapılmaktadır. Bu kampanya o kadar abartılmıştır ki Uludere’de öldürülen köylülerin, Hrant Dink cinayetinin, hatta geçmişte işlenen faili meçhul cinayetlerin (kampanyanın kalemşorları tarafından) Hizmet Hareketi'ne yüklenmeye çalışılması, hezeyanın boyutunu göstermektedir. Buradaki amacın farklılıkları yok etmek olduğunu, farklı düşünen her oluşumun benzer iftiralara maruz kalabileceğini düşünüyor ve dikkatlerinize arz ediyoruz.

“Gönüllüler hareketi”, var olduğu günden beri hep aynı duruşu sergilemektedir. Milletimizin birliği ve beraberliği için, insanlarımızın huzur içinde yaşayabilmesi ve ülkemizin dünyadaki itibarının yükselmesi için gayret göstermeye devam etmeleri temennimizdir. Gönüllüler hareketi, demokrasi ve hukuk kuralları içerisinde doğruların arkasında durmalı, yanlışları ise çekinmeden, etkili bir sesle muhataplarına söylemeye devam etmelidir. Bununla beraber insanlığa hizmet için biraraya gelen gönüllülerin gayesi dünya nimetlerini elde etmek değil; insanları, evrensel insani değerler çerçevesinde daha güzel bir noktaya taşımak olmalıdır. Platform olarak; milletimizin yıllardır binbir emekle elde ettiği demokratik kazanımları kaybetmesini istemiyoruz ve yine yıllardır farklı kurumların devlet üzerindeki vesayetinin kaldırılmasına sevinirken; şimdi de hızlı bir şekilde totaliter bir yapıya doğru gittiğini görmek endişelerimizi arttırıyor” dedi.

 


































Yorumlar