24 Kasım 2024
  • Manisa10°C
  • İzmir9°C

AKHİSAR’IN 91. KURTULUŞ ZAFERİ COŞKUYLA KUTLANDI

Akhisar’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91. Yılı çeşitli etkinliklerle kutlandı. Kutlamalar saat 09.30’da Milli Egemenlik Meydanında Atatürk Anıtına çelenk koyularak başladı.

Akhisar’ın 91. Kurtuluş Zaferi Coşkuyla Kutlandı

06 Eylül 2013 Cuma 12:06

Bu haber toplam 15499 defa okunmuştur

Akhisar’ın 91. Kurtuluş Zaferi Coşkuyla Kutlandı
Akhisar Haber Ajansı - AHA

Akhisar’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91. Yılı çeşitli etkinliklerle kutlandı. Kutlamalar saat 09.30’da Milli Egemenlik Meydanında Atatürk Anıtına çelenk koyularak başladı.

Törene Protokol grubundan AK Parti Manisa Milletvekilleri Hüseyin Tanrıverdi, Uğur Aydemir, CHP Manisa Milletvekilleri Sakine Öz, Özgür Özel, Kaymakam Kaan Peker, Garnizon Komutanı Bülent Keleş, Belediye Başkanı Salih Hızlı, Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahiner katıldı.

Töreni Fen Lisesi Beden Eğitimi Öğretmeni H. Hüseyin Oktay ve yardımcılığını Bekir Pehlivanoğlu İlköğretim Kurumu Beden Eğitimi Öğretmeni Deniz Sarı yaparken Akhisar Belediyesi Bando eşliğinde saygı duruşu ve İstiklal Marşı ise Bekir Pehlivanoğlu İlköğretim Kurumu Müzik Öğretmeni Sevil Koçkar eşliğinde okundu. Sunuculuğunu B. Pehlivanoğlu İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni Nefise Erdost’un yaptığı çelenk programının ardından Akhisar Belediyesi HAlk Oyunları Ekibinin gösterileri yer aldı. Daha sonra ise Akhisar Belediyesi Sanat Galerisinde Öğretmen Mustafa Kuzucuk’un arşivinden oluşan resim sergisi açıldı.

Resim Sergisi Açılışının ardından saat 10.00 da Belediye Meclis Salonunda programın ikinci bölümüne geçildi. İstiklal Marşı’nın ardından günün anlam ve önemini belirten konuşmayı Belediye Başkanı Salih Hızlı yaptı; “Bu topraklar; yokluklar içerisinde savaşarak, eşine az rastlanır kahramanlık destanı yazan, verdikleri mücadele ile bir medeniyet tasavvurunu hayata geçiren bir neslin bizlere kutsal emanetidir.

Trablusgarp’dan bu yana savaşıp ayakta durmaya dahi mecali kalmayan bu ülkeyi kolayca işgal edeceklerini sananlar bu halkın onurunu hesaba katmayı unutmuşlardı. Bu halk her ne kadar yorgun ve güçsüz düşse de egemenliği için amansız bir direnişe çoktan başlamıştı. Milletimiz için bir varoluş kavgası olan Kurtuluş Savaşında ordularımız Anadolu’dan İzmir’e ilerlerken Akhisarlılar Redd-i İşgal Cemiyetini kurarak bu mücadelenin ön saflarında yer aldılar. İzmir’in kuzey cephesinde sergiledikleri başarılı direnişler sayesinde cephe gerisinde düzenli orduların kurulmasını sağladılar.

Ve 5 Eylül 1922 salı günü Bakırlı Saçlı Efe ve Bintepeler üzerinden Gölmarmara yolunu izleyerek gelen 5. Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa’ ya bağlı 1. Süvari Tümeni Kolordu Muhafız Bölüğünün şehre girip 6 Eylül 1922 çarşamba günü son yunan askerinin şehrimizi terk etmesiyle Hükümet Konağına Türk Bayrağını çekerek Akhisar’ımız kurtuluşunu ilan etti.

Kurtuluşumuzun 91. Yılında, bu kutsal emanetin üzerinde yaşayan biz Akhisarlılar, kahraman neslimizin onuruyla, bu ülkenin neler yaşadığını, bu günlere nasıl geldiğini unutmadan ve unutturmadan yolumuza birlik ve beraberlik içinde devam edip, mücadele ruhumuzu ayakta tutmalıyız. Eminim ki Akhisarlılar bunu layıkıyla yerine getireceklerdir. Bayramımız Kutlu Olsun” dedi.

Daha sonra ise şiirlerin okunması bölümünde Akhisar Zeynep Gülin Öngör Kız Meslek ve Teknik Meslek Lisesi öğrencisi Nafiye Balcan “Kurtuluş Destanı” isimli şiirini ve Habibe Çakıcı “Bayrak Benim Bayrağım” isimli şiirini okudu. Programda son olarak söz alan araştırmacı öğretmen Mustafa Kuzucuk “Akhisar’ın Kurtuluş Savaşındaki Yeri ve Önemi” isimli araştırma yazısını paylaştı.

Araştırmacı Öğretmen Mustafa Kuzucuk yaptığı konuşmada şunlara yer verdi; ““Vatanlarında vatansız kalanların, vatan yapma mücadelesi vererek, bizleri vatansız bırakmayanların, başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, nice isimsiz - kefensiz, alınları ve ayakları öpülesi, binlerce şehidimizin aziz ruhları şâd olsun” diyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Ayrıca; İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali üzerine, Bursa'daki 56. Tümen Komutanlığı'na ve ardından 17. Kolordu Komutan Vekilliği'ne atanan Bekir Sami (Günsav) Bey, vedalaşmak üzere dönemin Milli Savunma Bakanı Şevket Turgut Paşa’nın huzuruna çıktığında: “Paşa, Memleketin ve ordunun durumunu biliyorsunuz. İzmir’in durumu da içler acısı. Size hiçbir emir vermiyoruz. Anadolu’da ne yapmayı, düşünüyorsunuz?” sorusuna, Bekir Sami Bey’in: “Vatanım neyi emrediyorsa onu yapacağım. Gönlünüz rahat olsun paşam!” cevabı; Şevket Turgut Paşa’nın çekmecesinden çıkardığı 1.000 lirayı göz yaşlarıyla uzatırken: “Allah yardımcın olsun, başarılı kılsın oğlum. Vatanın çıkarı neyi emrediyorsa onu yap. Hükümetin belki seni koruyamaz. Belki güç durumlara düşebilirsin. Yılma, üzülme, ümitsizliğe kapılma. Vatan, kendine hizmet edenleri ölseler de unutmaz.” sözlerini hatırlayarak, bu aziz vatana hizmet eden milyonlarca isimsiz kahramanın da ruhları şâd olsun diyorum.

Saygıdeğer protokol ve kıymetli Akhisarlılar!

Bilindiği gibi 18 Ocak-7 Mayıs 1919 tarihleri arasında, I. Dünya Savaşı’nın galip ve mağlup devletleri arasında Paris Barış Konferansı imzalanmıştır. Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos’un aşırı ısrarı üzerine, uzun tartışmalardan sonra, galip devletlerin büyüttüğü şımarık çocuk diyebileceğimiz Yunanistan’a İzmir ve civarının, sadece askeri istihkâmlarını işgal etmeleri için izin verilmiştir.

Venizelos’un ısrarı, Paris Barış Konferansı’ndan 3 ay önce imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın (30 Ekim 1918) 7. Maddesine dayanıyordu. Bu maddeye göre galip devletler, kendileri için tehlikeli gördükleri vatan topraklarımızın herhangi bir bölgesini, diğer galip devletlere danışmadan işgal edebileceklerdi. Venizelos da galip devletlerin koyu gölgesi altında, kendisine göre bu pastadan pay ayırmak istiyordu.

Venizelos’un işgal iznini almasından sonra, Yunan ordusu 15 Mayıs 1919 günü İzmir şehrimizin tamamını işgal etmiştir. 10 gün içinde Aydın, Manisa ve Menemen yönünde işgallerini genişletmişlerdir.

İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikan savaş gemilerinin himayesinde İzmir Pasaport rıhtımına çıkan Zafiriu komutasındaki Efzon askerlerini, İzmir Metropoliti Hirosistomos: “Helen’in evlatları! Bu gün buraya gelerek İsa Mesih’i hoşnut ettiniz. Bunun için de Tanrı sizden razı olacaktır. Ne mutlu sizlere.” diyerek takdis ayini yapmış, tuz ve ekmek ikram ederek karşılamıştır.

25 Mayıs 1919’da Manisa, 27 Mayıs’ta Aydın, 29 Mayıs’ta Turgutlu, 30 Mayıs’ta Saruhanlı, 5 Haziran’da Akhisar, 12 Haziran’da Bergama ve 16 Haziran’da da Menemen Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Görüldüğü gibi, İzmir’in işgalinden bir ay sonra hemen hemen bütün Ege bölgesi işgal altına alınmıştır.

Manisa’yı işgal etmekle görevlendirilen I. Yunan Tümen Komutanlığı’ndan Zafiriu, 23 Mayıs 1919’da Manisa’ya girecek olan Albay Çakalos’a Manisa’nın sorunsuz bir şekilde işgal edilmesi emrini vermişti. Albay Çakalos, 25 Mayıs günü Mutasarrıf Hüsnü Bey’e bir heyet göndererek Manisa’nın kansız teslim edilmesini istemiştir. Esasen, daha önce cephanesi alınmış ve kışlaları boşaltılarak askerleri terhis edilmiş olan Manisa’da silahlı resmi ordu da kalmamıştır. Mutasarrıf Hüsnü Bey de Yunan heyetine hiçbir mukavemet olmayacağına dair güvence verdi. Yunan 5. Alay komutanı Albay Çakalos, kendisini tren garı civarında bekleyen Mutasarrıf Hüsnü Bey ve maiyetinin sunduğu ekmek ve tuzu kabul ederken, hiçbir direnişle karşılaşmayacağını da anlamıştı. Çünkü tuz-ekmek ikramı bunu ifade ediyordu. (İncil’in Matta bölümü.)

Manisa’yı işgal eden Albay Çakalos, bir tarafında Hüsnü Bey ve maiyeti, diğer tarafında Manisa Metropoliti Yuvakim Efendi olmak üzere, caddenin her iki tarafını doldurmuş olan yerli Rum ve Ermenilerin alkışları arasında, ev ve iş yerlerine asılmış Yunan bayraklarını selamlayarak hükümet binasına geldiler. Yunan bayrağı Hükümet konağına çoktan çekilmişti.

Türkler, Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey’e, yapmış olduğu davranışlara uygun olarak “Hüsnüyadis” lakabını vermişlerdir.

25 Mayıs 1919’da Manisa’nın işgal edilmesiyle birlikte, orada bulunan 68. Alayın 1. Taburu ile 59. Alayın karargâhı Turgutlu’ya doğru çekilmek zorunda kalmıştır. Bunlardan Yüzbaşı Rasim, 8 binek hayvanlı top ve erler ile birlikte Akhisar’a gelerek Bekir Sami Bey’e katılmıştır.

Manisa halkının çoğunluğu Çobanisa ve Turgutlu’ya kaçmışlardır. Bu durumun önüne geçmek için, Mutasarrıf Hüsnü Bey, izin belgesi hazırlattırmış, izinsiz şehir dışına çıkmayı, hatta çiftçilerin tarlalarına dahi gitmelerini yasaklamıştır.

O sırada Akhisar’da bulunan Bekir Sami Bey, Karaosmanzade Hamdi Bey vasıtası ile Manisa mevki kumandanlığına, o bulunamazsa Topçu Binbaşı Sabri Bey’e verilmek üzere bir tezkere göndererek, Manisa depolarındaki tüm silahların en kısa zamanda ve süratli bir şekilde, gizlice Salihli tarafına nakledilmesini emretmiştir. Asker sayımızın az oluşundan bu silahların tamamı Manisa’dan çıkarılamamıştır. Çıkarılanlar da İngiliz subaylarının durumu fark etmeleri neticesinde,  Aşağıçobanisa civarında Yunanlılar tarafından ele geçirilmiştir. Bunda da maalesef Hüsnü Bey’in rolü büyüktür (48.000 tüfek, 1.000.000 civarında fişek, 30’u aşkın top).

Şehzadeler şehri Manisa’nın silahlı direnmeyle karşılaşmadan kolayca işgal edilmesi Albay Çakalos’u şımartmış, Manisa’ya bağlı diğer ilçelerin de rahatça işgal edilebileceği konusunda cesaretlendirmiştir. Bu durum karşısında Matyo adındaki bir Yunan komutanı, 5. Alay’ın 42. Taburundan 250 askerle, üstlerine haber vermeden Akhisar’ı işgal etmeye yönelmiştir. Yunan Başbakanından habersiz işgal planında böyle bir değişiklik yapılmıştır.

Bu küçük birlik 30 Mayıs 1919’da, o tarihlerde Yılmaz ve Tatar diye iki ayrı köyden oluşan Saruhanlı’yı işgal etmişlerdir.

Akhisar’daki yerli Rum ve Ermenilerden müteşekkil:

Aram Tahor oğlu Uncuyan, Pavli oğlu Yanako, İstirati oğlu Yani, Yordan oğlu Kostaki ve Bahçıvan Muhal oğlu Andon’dan ibaret 5 kişilik bir heyet Saruhanlı’ya giderek Yunan işgal komutanını ziyaret etmişler ve onları imzalı bir yazı ile Akhisar’a davet etmişlerdir. Saruhanlı’daki Yunan komutanı bu davet karşısında birliğinin zayıf olmasına aldırmadan ve üstlerine haber vermeden, 5 Haziran 1919’da Akhisar’a girmekten çekinmemiştir.

Bu birlik, Koyuncu Köyü üzerinden Hacımusalar, Gözlet, Gökçeköy, Tepeağıl (Çerkez Osmaniye) Köyü’nün bir kısmını yakarak Kayışlar İstasyonuna gelmişler ve orada karargâh kurmuşlardır. Kayışlar istasyonunda, can güvenlikleri için yanlarında esir bulundurdukları on iki köylüyü kurşuna dizmişlerdir. İki gün sonra Çakıroğlu (Kayalıoğlu Kasabası)’na gelen Yunanlılar, orada Rum, Ermeni, Yahudi ve birkaç Türk’ten oluşan bir heyetle, tuz ve ekmek verilerek karşılanmıştır.

Yunanlılar, Kayalıoğlu Kasabası’nda halkı bilinçlendirmeye çalışan, Eski Camii imam hatibini işkence ederek öldürmüşlerdir. Sonra sıra eşine gelmiştir. Paralarını “Muhammediye” isimli kitabın dış kabına kumaşla dikip saklamış olan Hafize Hanım’ı da ağır şekilde darp edip paralarını almışlar, sonra da öldürmüşlerdir.

İşgal komutanı, Akhisarlı yerli Rumlar tarafından kendisine hediye edilen beyaz at sırtında, Fatih’in İstanbul’a girmesini temsil edercesine, o günkü İstasyon Caddesi diye isimlendirilen Tahir Ün Caddesi’nden Akhisar’a girmiştir. (Resim 5)

Akhisar gibi önemli bir merkezin 250 piyade, 7 süvari ve 2 ağır makineli Yunan birliği tarafından işgal edilmesi ve yerli Rumların taşkınlıkları 14. Kolordu komutanı Yusuf İzzet Paşa’yı harekete geçirmiş ve Soma’daki 188. Piyade Alayı’na, 120 asker ve 4 ağır makineli tüfek ile Akhisar’a hareket etmelerini emretmiştir. Bu birlik ivedi bir şekilde hareket ederek Süleymanlı Çamlığı’nda cephe tutmuştur.

Gerek Yunan komutanının üstlerinden habersiz hareket etmesi ve gerek 188. Piyade Alayı’nın Akhisar’a taarruz etme hazırlığı Yunan komutanını tedirgin etmiş ve bu işgal birliği 10 Haziran günü tekrar Kayışlar istasyonuna çekilmiş, oradan da Manisa’ya dönmüştür.

Akhisar’ın işgali, Yunan birliğinin Manisa’dan 50 kilometre ayrılması ve cephenin genişlemesi anlamına geldiğinden, bu komutan ilerleyen günler içersinde bizzat Venizelos tarafından görevden alınmış ve 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmıştır. 

Silah arama bahanesiyle Türklerin evlerine baskınlar yapan, onları taciz eden, gerekirse tutuklayıp sorgusuz sualsiz öldüren gurup, Akhisar’dan Manisa’ya dönen bu guruptur ve bunların başında da yine Matyo vardır.

Manisa’da ilk baskına uğrayan ev Karaosmanoğlu Halit Paşa’nın babasının evidir.

İngiliz General Milne, 3 Kasım 1919’da Yunan birliklerinin daha ileri gitmemesi için bir yeşil saha çizdi. Buna Milne Hattı denildi. Bu hat Ayvalık’ın kuzeyinden, Akhisar’a ve buradan da Muğla’ya kadar uzanıyordu. Yunanlılar 18 Ocak 1920’de bu hattı çiğnemişlerdir.

Balıkesir kongresi, Milne Hattını tanımadığını ilan etmiştir.

AKHİSAR’IN BİRİNCİ İŞGALİ

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Akhisar ilk olarak 5-10 Haziran 1919 tarihleri arasında beş günlük bir işgal dönemi yaşamıştır. Bu beş günlük işgal, Akhisar’da milli direnci uyandırmış, halkı birbirine kenetlendirmiş ve Kuvay-ı Milliye bilincini güçlendirmiştir.

Yunan askerlerinin gerek İzmir’de ve gerekse Akhisar’a doğru gelirken Saruhanlı’da, Gözlet’te, Çerkez Osmaniye’de, Kayışlar’da ve Kayalıoğlu’nda işlemiş oldukları cinayetler, Akhisarlıları moral olarak bitirmeye yetmiştir. Ayrıca bu olayları Akhisar’daki papazlar, halkın arasında yüksek sesle abartarak anlatıyorlardı. Yerli Rum kızları da aşırı nümayişler ve taşkınlıklar yaparak Türk halkının bozuk olan morallerini tamamen yok etmeye çalışmışlardır.

İzmir’in işgaline kadar gayet iyi ve sorunsuz geçinen Akhisarlı Türkler ve Rumlar, o tarihten sonra, adeta düşman gibi olmuşlardır. Rum vatandaşlar, bıçak ve kesici aletlerini bileyilemeye başlamışlardır. En çok kullandıkları cümle ise:

“Mustafa Kemal’in de sizlerin de kafalarını keseceğiz) olmuştur. Ayrıca “Ey Akhisarlılar! Bunda sonra ay-yıldızı gökyüzünde göreceksiniz” gibi nice usulsüz söz ve hakaretlerde bulunmuşlardır.

Saruhanlı ve Akhisar’ın işgali sırasında küçük bir gönüllü müfrezesi karşı koymaya çalışmışsa da fazla başarılı olamamış ve geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu gönüllü birliği, İzmir’in işgalinden sonra, Gemlik Belediye Başkanlığı görevini bırakarak Akhisar’a gelen, Kurşun İşlemez lakabı ile anılan Cevdet Bey kurmuştur. Akhisar ve Saruhanlı gençlerinden müteşekkil bu gönüllü birlik, Ege’de kurulan ilk birliklerden biridir. Bu birlik hakkında çok detaylı bilgiye sahip değiliz. Ancak şunu söyleyebiliriz: Bu gönüllü birlik daha sonraki günlerde Çerkez Ethem’in birlikleri arasında kaybolmuştur.

Akhisar’ın ilk işgali, Akhisar halkını uyandırmaya ve bilinçlendirmeye yetmiştir. Şehrin ileri gelenleri bir araya gelerek, Reşat Bey’in önderliğinde, bugün mevcut olmayan Hashoca Mahallesi’nde Okkalızade’lerin evinde (Resim 8) toplanıp ilk Kuvay-ı Milliye tohumu atarak Redd-i İşgal Cemiyetini kurmuşlardır.

Yine Reşat Bey’in önderliğinde Selimzade Yahya Bey, Baba Fevzi, Deli Rıfat, Topal Ali, Kulaksız Efe, Rüstem Bey, Abdioğlu Mustafa, Molla Mehmet, Helvacı Buruk, Berber Osman, Küçük Mehmet, Deli Nuri, Bezirgân İsmail, Hacı Ahmet, Ahmet Ali, İlyaslar’dan Kamalı, Deli Ahmet, Urganlılı Ali Bey, Sarı Efe ve Kasap Hüseyin ilk Akhisar müfrezesini oluşturmuşlardır.

Akhisar halkı, askerlerin ihtiyaçlarını gidermek için kendi aralarında para toplayarak Redd-i İşgal cemiyetine verdiler. Ayrıca Akhisar’a gelen-giden mallardan “OKTURVA” adı altında vergi koydular. Toplanan paralar, yine Akhisar Redd-i İşgal cemiyetine verildi.

Akhisar Redd-i İşgal Cemiyeti üyeleri şu kişilerden oluşmuştur:

Belediye Reis Vekili Ali Bey,
Yüzbaşı Küçük Ethem.
Müderris Süleyman Bey,
Müderriszade Mehmet Bey,
Müderris Musazade Rıza Bey,
Ulemadan Hafız Mehmet Sait Efendi,
Ahali-i Ulemadan Mehmet Nuri Bey,

Ahaliden Hafız Osman oğlu Hasan Bey, (Bazı kaynaklarda Hüseyin olarak yazılmıştır. Doğrusu, Hasan’dır.

Akhisar Redd-i İşgal Cemiyeti, Menemen’in işgali üzerine, 20 Haziran 1919’da, saat 14.30’da, Harbiye Nezaretine bir telgraf çekmiştir (. 9). Bu telgrafta “…namert düşman vilayetimizin her noktasını hemen tahliye etmedikçe, silahlarımızı elimizden bırakmayacağız. Vatan ve namusumuzu savunurken doğabilecek sonuçlardan da asla sorumluluk kabul etmeyeceğimizi arz ederiz.” demişlerdir.

Akhisar Redd-i İşgal cemiyeti, Akhisar mıntıkasına ne kadar asker gönderilirse iskan, iaşe ve maaşlarını ödemeye hazır olduklarını bildirmişlerdir.

Ayrıca Akhisar Redd-i İşgal cemiyeti, hayvan da satın alarak Kuvay-ı Milliye reislerine teslim etmişlerdir. Bu işi de Kulaksız Mehmet Efe üstlenmiştir.

Cepheler için en önemli ihtiyaç, savaşacak insan gücüdür. Anadolu’nun insan gücü ise Trablus’ta, Yemen’de, Arabistan’da, Balkanlarda, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de, Kût’ü-l Amâre’de kırılmış veya kırdırılmıştır. Kalanlar ise Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre terhis edilmiştir.

Akhisar dışından olup Akhisar’a gelecek olan Kuvay-ı Milliyecilerin bütün ihtiyaçlarını karşılamak, Akhisar’ı uluslar arası platformda savunmak, Yunan işgalini her durumda protesto etmek üzere bir de Akhisar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur.

Akhisar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri şu kişilerden oluşmuştur:

Reşat Bey,
Müftü Âlim Efendi,
Dramalı Hacı Şevket Bey,
Emin Ali Bey,
Hafız Mehmet Efendi,
Ragıbbeyzade Süleyman Efendi,
Müftüzade Hasan Efendi,
Yazıcızade Alirıza Bey,
Kemerlizade Mehmet Hulusi Bey,
Kayalızade Mehmet Ağa,
Müderris Süleyman Efendi,

Akhisar Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, 27 Kasım 1919 tarihinde Akhisar’da Yunanlıların Ege Bölgesindeki haksız işgalini protesto etmek için büyük bir miting düzenlemiştir. Bu olay, Akhisar açısından çok önemlidir. Yine aynı gün Balıkesir’de İzmir’in işgalini protesto etmek için yapılan mitinge Akhisar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından bir telgraf çekilmiştir. Bu telgrafta Akhisarlılar, işgalci Yunanlılara karşı, son neferine kadar savaşacaklarını belirtmişlerdir.

22 Haziran 1919’da Koyuncu Ali – Tirkeş – Harmandalı (Dilek) Cephesi kuruldu. Bu cephenin İhtiyaçlarını Halit Paşa görmüştür. Bu milli alay iki tabura ayrıldı. Milli Alay kumandanı Ali Şefik Bey, merkezi Koyuncu Ali’de olan Tireli İsmail Bahri Bey Taburu, Murat (Tolun) Bey kumandasında Burunören (Nuriye) Taburu teşkil edildi. Ali Şefik Beyin vefat etmesi üzerine yerine Dereköylü Mehmet Mazhar Bey atanmıştır,

AKHİSAR’IN İKİNCİ İŞGALİ

Akhisarlılar için 2 sene, 2 ay 14 gün sürecek olan ve tarifi kelimelerle anlatılması mümkün olmayan asıl sıkıntı, 22 Haziran 1920 Salı günü, saat 17.30’da başlamıştır.

Plastiras komutasında müstakil 5.Alay, 42 Evzon Taburu ile 22 Haziran 1920 günü şafakla beraber, Venizelos’un emriyle iki tabur takviye alan Yunanlılar, iki koldan ileri harekâta başlamıştır. Bunlardan biri Manisa-Saruhanlı-Akhisar yönünde, diğeri Kınık-Eynez-Arabacıbozköy-Akhisar istikametindedir. (. 10)

Yunan 5.Alayı ile 68.Alayı bütün taburlarıyla Saruhanlı’ya taarruz etmiştir. Panayopulos komutasındaki 5. Alay Akhisar yönüne hareket ederek, Koyuncu Köyü’ndeki Dereköylü Mehmet Bey müfrezesiyle, Burunören (Nuriye) Milli Taburu’nun arasına girerek, birliklerimizi ikiye ayırmak suretiyle gücünü azaltmıştır.

Yunan 68. Alay’ın 1. 2. 3. ve 13. Taburları da Halitpaşa-Alibeyli-Gölmarmara istikametine yönelmiştir. Bu tabur, hem Salihli yönünden Türk birliklerinin yardım almasını önlemek için Bintepeler’i kontrolleri altına almayı, hem de Karahüyük Dağı doğusundan Akhisar Milli Kuvvetlerini arkadan çevirmeyi planlamışlardır. 13.Tabur ile Türk Milisleri arasında Kanboğazı (. 11) denilen yerde büyük çarpışma meydana geldi. Üç sahra, üç cebel topuna sahip düşman, milis kuvvetlerimizin dağılmasına ve 70 civarında şehit vermemize sebep olmuştur.

Yunan 13. Taburu ile Tekeli Köyü’ne; 1. 2. 3. 26.ve 28. Taburları ile de Gölmarmara’da bulunan 159. Alayımızın iki taburu ile Uşak Hücum Taburumuzun üzerine taarruz ettiler. Buradaki kuvvetlerimiz, sayı ve silahça üstün Yunan birlikleri karşısında daha çok zayiat vermemek için geriye çekilmek zorunda kalarak Beyoba’ya, oradan Akhisar’a ve daha sonra da Kızlaralanı-Kavakalan-Yayakırıldık köyleri üzerinden Kayacık tarafına geçmek zorunda kalmışlardır.

Yunan 5.Alayı Boğazhan yakınlarında ikiye ayrıldı. 4. ve 5. Taburlar Koyuncu-Gözlet-Gökçeköy-Sakarkaya-Çerkez Osmaniye-Kayışlar-Kapaklı köyleri üzerinden, her geçtikleri yeri yakıp yıkarak Kayalıoğlu’na kadar geldiler. Yunan askerleri buradaki Yahudi ziraat mektebinde istirahate çekilmişlerdir. (. 12.)

Yunan Adalar Fırkasının 6.Alayı’ndan ayrılan, 1 cebel bataryası ile takviye edilen Çevrelis komutasındaki birliği, Sarıtepe’ye saldırdı. Sarıtepe’de, Dereköylü Mehmet Bey, Arap Ali, Bakırlı Mustafa Efe, Kamalı Ahmet Efe, Ballıcalı Şükrü Efe müfrezeleri ile Yunan birlikleri arasında, şiddetli çarpışma yapıldı. Gölmarmara/Kanboğazı çarpışmasından sonra belki de Akhisar bölgesinin en kanlı çarpışması Sarıtepe’de oldu. Burada 50 şehit verilmiştir. (. 13)

Yunan Adalar Fırkasının 6.Alayı, Arabacıbozköy-Büknüş-Dereköy-Ballıca üzerinden, o tarihlerde “Seydiköy” diye adlandırılan, günümüzde de  “Seyyid Ahmet Mahallesi”ne geldiler.

Bütün Yunan birlikleri, 22 Haziran 1920, Salı günü, saat 17.30’da Akhisar’da birleştiler.

Akhisar’daki birliklerimiz, Binbaşı Derviş Paşa ve Bakırlı Mustafa Efe komutasında Çobanhasan-Selvili köylerinden Gelenbe istikametine; Reşatbey komutasında Dingiller-Başlamış istikametine; Kadıdağlı Hacı Veli ve Ağzıbozuk müfrezeleri Kadıdağ üzerinden Selçikli Köyü’ne; Tahir Bey, Beyobalı Ziya Bey, Parti Pehlivan komutasındaki birliklerimiz de Kızlaralanı Köyü’nden Yayakırıldık Köyü’ne ve oradan da Gördes’e çekilmişlerdir.

Akhisar halkının çoğunluğu, bir gün öncesinden alabildikleri eşyalarını almışlar ve etraftaki köylere kaçmışlardır. Çoğunluk, Çamönü (Karasonya) Köyü’nden Gördes, Sındırgı, Demirci ve Simav taraflarına gitmişler, bir kısmı da dağlara ve bağ evlerine sığınmışlardır.

Bu tarih, Akhisarlılar için tarifi mümkün olmayan kara günlerin başlangıcıdır.

Konya merkezli Öğüt Gazetesi’nin 26 Eylül 1920 tarihli sayısındaki bir yazıda Yunanlıların işgal ettikleri yerlerdeki davranışlarını şu şekilde özetlemiştir:

“Yunanlar ilk girdikleri yerde gayet yumuşak davranırlar, halkın işiyle gücüyle uğraşmasını, hiç kimsenin burnunun bile kanamayacağını ilan ederler. Bir iki gün devriyeler sokaklarda önlerine bakarak gezerler. Halk zanneder ki refah devri başlamıştır. Birkaç gün daha geçtiğinde silahlar toplanmaya başlar. Halk yine zanneder ki bu da onun hakkıdır, kendisini emniyet altına almaya çalışıyor denilir. Bu iş de bitti mi, sıra aklı başında olan, halka önder olacak aydın kişilerin fesatçı, kışkırtıcı, şüpheli adlarıyla tutuklanıp hapsedilmesi gelir. Bundan sonra türlü bahanelerle zenginler tutuklanır ve yüksek paralar alınarak serbest bırakılır. Sonra da halka satır atmaya gelir. Soygunlar, yangınlar, katliamlar, tecavüzler bunları izler. Her yerde bu böyle olmuştur.”

Değerli hazirun, Akhisar’da da durum aynen böyle olmuştur. İşgal komutanı Panayopulos, Akhisarlılara kurtuluş çaresi olarak evlerine ve dükkanlarına Yunan bayrağı asmalarını öğütlemiştir. Böyle davrananların can ve mal güvenliğinin emniyette olduğu garantisi vermiştir. Ancak düşman, birkaç gün sonra gerçek yüzünü göstermiş, işgaldeki asıl maksatlarını uygulamaya koymuşlardır.

 Panayopulos Akhisarlıları bugünkü İş Bankası’nın bulunduğu yerdeki Belediye binası önüne toplamış (. 14-15) ve onlara

 “İyi geçinmeliyiz. Muhtariyet için nümayişler düzenleyin ve müracaatta bulunun. Aklınızdan geçenleri biliyorum. Demek istiyorsunuz ki Ankara hükümeti gelip sizi kurtaracak. Yanılıyorsunuz. Onlar gelemeyecekler. Gelseler bile Akhisar’ı bir harabe ve sizleri de cesetler halinde bulacaklar. Bunun için bizimle anlaşmanız ve dediklerimizi yapmanız gerekmektedir. Tabi yaşamak istiyorsanız.”

Evlerinden Yunan bayraklarını indirmemelerini, izinsiz Akhisar dışına çıkmamalarını ve en önemlisi de her bir hane sahibinin kapısının önünde, güneş battıktan sonra sabaha kadar fener yakmalarını öğütlemiştir (. 16). Ayrıca, Yunan asker ve yönetiminden hayli memnun olduklarına dair senet imzalamalarını mecbur tutmuştur.

Yunan askerleri öldürülme korkusundan dolayı gece Akhisar sokaklarında devriye gezemiyorlar, bundan dolayı her evin önüne fener asılmasını şart koşmuşlardır. Bu fenerler sabaha kadar söndürülmeyecektir. Rüzgârdan veya yakıtının bitmesinden dolayı sönen fenerleri, ev sahiplerini kaldırarak tekrar yaktırırlar veya cezalandırırlardı. Ayrıca, tutuklamak istedikleri kişilerin evlerinin önündeki feneri gecenin herhangi bir vaktinde, devriye gezen askerler söndürürler, ev sahibini kaldırarak, sönen feneri tekrar yakmadıklarını bahane edip tutuklarlardı.

Bütün dükkanlar 17.30’da kapanacak, saat 21’den sonra sokaklarda kimse kalmayacak. Bu saatten sonra sokaklarda olanlar, devriyeler tarafından tutuklanacaklar ve hapse atılacaklardır.

Panayopulos; Hashoca Cami, Zeynelzade Kütüphanesinin eski binası ve Müderriszade Süleyman Bey’in evinin bulunduğu sokağa ip bağlatmış, bağına-bahçesine veya çarşıya çıkan Akhisarlıları bu ipin altından geçmeye mecbur tutmuş, ipin altından geçip ayağa kalkarken de “Zito Venizelos” diye bağırmalarını istemiştir.

Yunan askerleri Akhisar sokaklarında gördükleri köpekleri “Kemal” diye çağırırlar veya iki köpeğin zayıf olanına Kemal, güçlü olanına Venizelos adını takarak kavga ettirirler, zayıf olan yenilince hayli zevk alırlardı. Bu hareketler de Türklerin kanına dokunuyordu. Yine böyle bir durum olmuştu ki ailesinin erkeklerinden çoğunu şehit veren Pulluların İsmail, Hashoca mahallesi, Soğuk Tulumba’daki (. 17) evlerinin önünden geçen bir Yunan subayının, köpeğe “Kemal” diye çağırmasına dayanamamış, annesinin tüm engelleme çabasına rağmen, silahına sarılarak o subayı öldürmüştür. Yunanlılar onu yakalayıp, Çağlak Deresi civarında kurdukları işkence kampına götürmüşler ve orada şehit etmişlerdir. Akhisar’ın ikinci işgalinde ilk şehit, Pulluların İsmail’dir. Mezarı, Garkın deresindedir. Tarla sahibi bu mezarı maalesef bozmuştur. (. 18)

Konumuz Gördes değil ama bir cümleyle ifade etmem gerekirse: Gördes, anayol üzerinde olmadığından Kuvay-ı Milliyecilerin uğrak yeriydi ve ihtiyaçlarının çoğunu buradan karşılıyorlardı. Bu durumu çok iyi bilen Yunanlılar 21 Mayıs 1921 tarihinde bir tek ev kalmayacak şekilde Gördes’i yakmışlar, Gördeslilerin üzerlerindeki elbiselerinden başka hiçbir eşyaları kalmamıştır. (. 19)

İŞGALDEN KUTULUŞ (6 Eylül 1922)

22 Haziran 1920 tarihinde Yunan işgaline uğrayan Akhisar 2 yıl 2 ay 14 gün işgal altında kalmıştır. Yunanlılar Akhisar’ı işgal ettikten sonra;  Anadolu topraklarına geçici bir süre için değil, tüm kurumları ile yerleşmek için geldiklerini ispat edercesine, Akhisar’ın yerli halkının bu dönemde tepkisini daha fazla çekmemek için Türk ve Rumlardan oluşan bir Belediye Meclisi kurmuşlardır.

Bu dönemde Türklerden Hafız Salihzade Mehmet Ağa, Rumlardan Leontaridu Belediye başkanlığına; Türklerden Yılanoğlu Mehmet Ali Efendi ile Şerifağazade Ali Efendi; Rumlardan Georgio Prodromidu ile Dimitri Hacı Nikolau da Belediye meclis üyeliğine seçilmişlerdir.

Bununla birlikte Yunanlılar, Akhisar’ı işgal ettiklerinde diğer yerlerde yapmış oldukları zulüm, işkence ve katliamları, Akhisar’da da yapmışlardır.

Anadolu’da düzenli ordunun kurulması, I. ve II. İnönü çarpışmaları ve özellikle Sakarya muharebesinde elde edilen muvaffakiyetler Yunanlıları tedirginliğe sürüklemiştir. Megalo İdea için geldikleri Anadolu toprakları bu defa kendileri için mezar olabilirdi. Düzenli ordunun kazandığı başarılardan sonra, işgal altındaki Türkler rahat durmuyorlar ve Yunanlılara türlü zorluklar çıkarıyorlardı. 1922 yılının Ağustos ayında Akhisar halkı, Akhisar elektrik tellerini ve karakol telefon hatlarını keserek Yunanlıların (düşünceleri gibi) karanlık içinde kalmalarını ve yapacak oldukları telefon, telgraf görüşmelerini engellemişlerdir.

Sakarya Savaşı’ndan sonra İzmir’in Yunanlılardan geri alınacağı söylentileri, Yunan askerlerini ve yerli Rumları hayli telaşlandırmış, asıl zulüm ve katliamları bu tarihten sonra yapmaya başlamışlardır.

Yunan askerlerinin cephelerden geriye çekilmeye başlaması üzerine Akhisarlı Rumları büyük bir telaş aldı. Çünkü Yunan askerleriyle birlikte, yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Akhisarlı Türklere türlü işkence ve eziyetler yapmışlardı. Şimdi içlerini büyük bir korku bürümüştü.

26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz ile birlikte Yunanlılar hızla geri çekilmeye başladılar; geri çekilirlerken de her yanı yakıp yıktılar. Mesela: Manisa’da 11337 evden 10700 ev, Alaşehir’de 4500 evden 100, Salihli’de 3000 evden 1000, Turgutlu’da ise 6400 evden 200 tane ev ancak ayakta kalabilmiştir. Bunların da bir kısmı oturulamayacak durumdadır.

4 Eylül 1922 Pazartesi günü Akhisar işgal komutanı Panayopulos Akhisarlıları belediye önünde toplayarak: (. 20)

“Biri resmi, öteki insani iki vazifem var. Komutanlıktan gelen emir, resmi vazifemi gösteriyor. Akhisar’ı yakmak, Türkleri öldürmek ve Rumları alıp çekilmek.”

Akhisar Rumlarından bir kısmının gitmek istemediklerini belirtmeleri üzerine işgal komutanı Panayopulos ile Akhisar’ın ileri gelenleri arasında bir anlaşma yapılmış ve Yunan askerlerinin geri çekilmesinden sonra geride kalan Rumların can güvenliğinin korunması garantisi verilerek Akhisar yanmaktan kurtulmuştur. Bu sayede Akhisar, Yunanlıların yakmadan geri çekildikleri ender yerlerden biri olmuştur.

Akhisar’ın yakılmamasında bu olaylar etkili olsa da asıl sebep, Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem’e bağlı 3. 4. 7. ve 11. müfrezelerin 4 Eylül 1922 günü Başlamış Köyü civarında bulunmaları;

5 Eylül 1922 günü Bakırlı Mustafa Efe müfrezesinin 1500 askeriyle birlikte, Akhisar’a 10 km uzaklıktaki Su Deliği mevkiinde ve Akhisar’a gelmekte olduğu haberi;

Düzenli Ordumuzdaki, Akhisarlı Yüzbaşı Abdullah (Oruçoğlu Abdullah)’ın, Bintepeler’den Akhisar’a geliyor olması haberi duyulunca, Akhisar halkı galeyana gelerek, çoluk çocuk sokaklara dökülmüş, Yunan askerlerinin Akhisar’ı yakmalarına fırsat tanımamışlardır.

Bakırlı Mustafa Efe, 5 Eylül 1922 Salı günü saat 17,00 sıralarında 1500 süvarisiyle birlikte Akhisar’a girdiğinde, Yunan askerlerinin çoğunluğu, can güvenliklerini sağlamak için Doktor Cevdet Bey, Eczacı Esat Bey, Hacı Şerifağazade Emin Ali Efendi, Yılanoğlu Mehmet Ali Efendi, Reşit Efendi, Dereköylü Mehmet Mazhar Bey’in eşi ve Tireli İsmail Bahri Bey’in eşini yanlarına alarak Manisa’ya gitmişlerdir. Geri kalan Yunan askerleri de Kırkağaç üzerinden Dikili’ye kaçmışlardır.

6 Eylül 1922 Çarşamba günü Fahrettin (Altay) Paşa’ya bağlı 5.Kolordu’nun 1. Tümeninin Yüzbaşı İsmail Hakkı komutasındaki 3. Süvari Bölüğü Akhisar’a ulaştılar (. 21). Akhisar 'a öncü olarak giren Teğmen Selim Örsel (. 22), Hükümet binasına (. 23) Türk Bayrağını çekerek Akhisar'ın ilelebet bir Türk şehri olduğu mührünü vurmuştur.

CELAL BAYAR VE AKHİSAR

1882 yılında Gemlik ilçesinin Umurbey Köyü’nde doğan Mahmut Celal Bayar, babası Plevneli Abdullah Fehmi Efendi tarafından çok iyi yetiştirilmiştir.

İzmir’de Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti üyesiyken Yunanlılar İzmir’e çıkacağı sırada, Aydın yöresine gitmiş, ilkokul öğretmeni Hafız Galip Efendi’yi çok sevdiği için Aydın, Çine bölgelerinde “Galip Hoca” takma adıyla imamlık görevi yapmıştır. Celal Bayar, iyi derecede hafız olduğundan, imamlık görevinde zorluk çekmemiştir. Bu görevi sırasında halkı bilinçlendirmede ve Yunanlara karşı örgütlemede hayli emek sarf etmiştir. Yunanlılar Galip Hoca’nın, hakkında tutuklama kararı olan Celal Bayar olduğunu öğrenmişlerdir. Bu sırada Akhisar cephe komutanı Binbaşı Hüsnü Bey ile Milli Alay komutanı Reşat Bey arasında anlaşmazlık çıkmış, Reşat Bey Akhisar’dan İstanbul’a gitmiştir. Bu durumun düzeltilmesi için, Balıkesir Kongresi Toplantısında Bekir Sami Bey ve Hacim Muhittin Bey tarafından Celal Bayar’a,  Akhisar Cephesi Komutanlığını ve Kuvay-ı Milliyesini örgütleme görevi verilmiştir.

Denizli üzerinden Akhisar’a gelen müftü Hacı Nazif Efendi ve Celal Bayar, Eşme ilçesinde kaymakama uğramışlar, birlikte yemek yemişler ve hasret gidermişlerdir. Hacı Nazif Efendi ile kaymakam Şevki Bey iyi arkadaştırlar. Yemekte, Müftü Hacı Nazif Efendi Celal Bayar’ı “Germencik Müftüsünün oğlu Kuvay-ı Milliyeci Seyit Ahmet Efendi” diye takdim etmiştir. Amaç, Celal Bayar’ın tanınmamasıdır. Bu durum, Celal Bayar’ın da hoşuna gitmiştir.

26 Eylül 1919 tarihinde gizlice Akhisar’a gelen Celal Bayar, Seyyid Ahmet Efendi takma adıyla 8 ay görev yapmıştır.

Celal Bayar, Derviş oğlu İsmail Efendi ve Hacı Nikola ile birlikte, bu gün TEK binası olarak hizmet veren yerde Deveci Hanında, Çukur Meyhane’yi açmışlardır. Ayrıca, Atabarut Pasajı girişinde de kahvehane çalıştırmıştır.

Köylü kıyafetinde, eşeklerle odun kömürü satın almak için köy köy dolaşan Celal Bayar, Akhisarlılara önderlik yapabilecek kabiliyette olan kişilerle irtibat kurmuştur. Özellikle kendi bölgelerinde nüfuz sahibi olan Kömürcü Köyü’nden Uşşaki şeyhi Sadık (Erenbaş) Efendi, Arabacıbozköy’den Kadiri şeyhi İbrahim (Yılmaz) Efendi ve Beyoba Köyü’nden Ziya Bey ile çok sıkı bir diyalog kurmuştur. Hemen hemen Akhisar’ın bütün köylerini dolaşan Celal Bayar,  halkı örgütlemiş ve milli bilincin oluşmasında gereken her şeyi yapmıştır.

Ayrıca Akhisar Milli Taburunu, Koyuncu Ali, Burunören ve Sarıtepe cephelerini örgütledikten sonra kendisinin “Seyyid Ahmet Efendi” değil, “Celal Bayar” olduğu bilgisini gizlememiştir.

Karaosmanoğlu Halit Paşa Olayı

Karaosmanoğlu Halit Paşa, 1899 yılında, köklü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Paşalığı, asker oluşundan değil, II. Abdülhamit Han’a, iyi cins at hediye ettiği için “Paşa” unvanı kendisine bizzat Padişah tarafından verilmiştir.

Bekir Sami Bey’in teşvikleriyle Kuvay-ı Milliyeye katılmıştır. Manisa’nın işgal edilmesi üzerine ümitsizliğe kapılıp İstanbul’a gitse de kısa süre sonra geri dönmüştür. Dereköylü Mehmet Bey ile birlikte Saruhanlı’da cephe tutmuştur. Daha sonra Beyobalı Ziya Bey ile anlaşarak müstakil iki ayrı müfreze oluşturmuşlardır.

7 Temmuz 1919 Pazartesi günü Koyuncuali Köyü’nde iken, yanına 9 arkadaşını daha alarak, müfrezesinin silah ve mühimmat ihtiyaçlarını tamamlamak üzere, Papazlı (Halitpaşa) Köyü’ndeki çiftliğine gelen Halit Paşa, o geceyi çiftliğinde geçirmek istemiştir. Çiftlikte çalışan bir yerli Rum, o tarihte tamamı Rum olan Papazlı Köyü’ne giderek, Halit Paşa’nın 10 kişiyle çiftliğe geldiğini haber vermiştir. Yunanlılar, 8 Temmuz günü şafak vaktinden önce 200 kişiyle Halitpaşa çiftliğine baskın düzenlemişlerdir.

Halitpaşa baskınında Helvacı Buruk (Hüseyin Buruk), Ergınap Şevket (Şevket Şen), Giritli oğlu (Abdullah Giritli), Şıh Dede (Hüseyin Şık) ve Kındır Musa (Musa Yürekli) sağ olarak kurtulmuşlardır. Halit Paşa ve diğer dört arkadaşı Yunanlılar tarafından şehit edildikten sonra cesetleri feci şekilde parçalanmıştır. Halit Paşa’nın yüzüğünü parmağını keserek çıkarmışlar, başını gövdesinden ayırarak, bir sırığın ucuna takıp Papazlı Köyü sokaklarında dolaştırmışlardır. Paşa’nın kesik başını Manisa’ya götürürlerken Yüzbaşı Küçük Ethem ve Koyuncu Köyü’nden Ali Çavuş bir baskınla arkadaşlarının başını alıp ve Akhisar’a getirerek yetkililere teslim etmişler, onlar da Aynalı Camii haziresine defnetmişlerdir (. 24-25). Genç yaşta şehit olan Ali Şefik Bey’in de kabri oradadır.

Karaosmanoğlu Halit Paşa ve arkadaşlarının hunharca şehit edilmesi, Türk halkının intikam hırsını doruk noktaya getirmiştir.

10 Ağustos 1919’da gece yarısı Akhisar kuvvetleri Papazlı’ya taarruz ederek silah arkadaşlarının intikamlarını almışlardır (. 27). Bundan sonra askerlerimizin maneviyatı hayli yükselmiş, halkın teveccühü artmış ve kısa sürede Koyuncu Ali milli taburumuzun sayısı 250’yi geçmiştir.

DEMİRCİ KAYMAKAMI İBRAHİM ETHEM

İbrahim Ethem Bey, 25 Kasım 1920 (25 Teşrini Sâni 1336) tarihinde, Dahiliye Vekaleti vekili Dr. Adnan Bey tarafından Demirci Kaymakamlığına atanmıştır. Fakat koltuğuna hiç oturmamıştır. Kaymakamlık mührünü efe kıyafetinin cebine koyup, etrafına topladığı vatan ve namus sevdalılarıyla yaklaşık iki sene dağlarda düşmana nefes aldırmamıştır. Hatta onların korkulu rüyası haline gelmiştir.

Yunanlılar onu dağdan indirebilmek için işgal komutanı Pipos Hiristos aracılığı ile önüne çok büyük servetler ve imkanlar yığmışlar, fakat o Simav’ın, Sındırgı’nın, Demirci’nin,  Gördes’in, Akhisar’ın dağlarını tercih etmiştir.

İbrahim Ethem ve emrindeki kuvay-ı milliyecilerin çektikleri sıkıntıları hissetme açısından bir olayı anlatmak istiyorum: 1921 yılının kış mevsimi çok şiddetli kar yağışıyla geçer. Sıdan, Türkmen, Akdağ ve Ulus dağlarında yer yer 1. 1,5 m kar vardır. Havanın karlı olması ve yiyecek bulunamaması atlarla hareket etmeyi zorlaştırmaktadır. Böyle olunca da düşmana yakalanma veya pusularına düşme ihtimali hayli yüksektir. İbrahim Ethem, bütün müfrezeleri 30 Aralık 1921 günü Akdağ’ın eteklerinde en güvenli köylerden biri olan Karacaören’de toplanmalarını emretmiştir. Konu, bu kış kıyamette atların ne yapılacağıdır. Genel kanaat, atların düşman eline geçmemesi için öldürülmesidir. Bu karar üzerine Akdağ’ın üstüne derin bir kara düşünce çöker. Uzun süre kimseden ses çıkmaz. Yağız efeleri, kendilerine isabet eden düşman kurşunları, kollarının bacaklarının kırılması, ağır yaralanmalar ağlatmamış, fakat bu karar onları mahvetmiştir. Derin sessizliği yine İbrahim Ethem bozmuştur. Aklına yeni bir fikir gelmiştir. Kış bitinceye kadar atlar köylülere dağıtılacak, Mart ayının sonunda geri alınacak. Bu düşünce efeleri çok sevindirmiştir. Atlarına sarılan, öpen, yelelerini okşayan efeler, önlerindeki çetin üç ayın nasıl geçecek olduğu hiç umurlarında değildir.

31 Aralık 1921 günü atlar, her müfrezenin sorumluluk alanındaki köylere teslim edildi. Bu atlar genellikle Karacaören ve Üçbaş köyleri başta olmak üzere civar köylere dağıtıldı. 

İbrahim Ethem, emrindeki 5000 askerle Batı Anadolu’da Yunanları oyalama taktiği uygularken, Anadolu’da da Mustafa Kemal’in düzenli ordumuzu kurmasına zaman ve zemin hazırlamada yardımcı olmuştur. İbrahim Ethem vatanın salahının kuvây-ı seyyare ile belirli yere kadar savunulabileceğini biliyor, belirli yerden sonra da düzenli ordu ile mümkün olacağına inanıyordu” dedi.















































































Yorumlar