01 Aralık 2024
  • Manisa11°C
  • İzmir15°C

“BİLİM İNSANI” TANIMI ÜZERİNE – 2

Levent Sevgi

18 Nisan 2022 Pazartesi 09:36

“Bilim İnsanı” tanımı üzerine – 2 …

 

Bir önceki yazımızda “bilim insanlığı bir unvandır. Bilimle uğraşan, çevre ve toplum yararına çalışmalar yapan, ömrünü problem çözmeye adayan topluluğa verilen bir genel unvandır. Bu unvanı tarih verir, toplum verir” demiştik.

 

Bilim insanına tarihsel sorumluluk yüklemek elbette güzel. Ancak, bilimle uğraşan, çevre ve toplum yararına çalışmalar yapan, ömrünü problem çözmeye adayan kişiler toplumla, toplumun değer yargılarıyla ters düşerse ne olacak? Bu kişilere bilim insanı denmeyecek mi? Toplumda ve toplumun değer yargılarında sorun varsa yanıt vermek kolay, ama terslik bu kişilerde ise; ya bu kişiler evrensel değer yargılarıyla ters düşüyorlarsa ne diyeceğiz? Değer yargılarının bilimde yeri nedir? Bilim gerçeğin peşinde koşmaktır; ancak “gerçek” ile “doğru” karıştırılmamalıdır.

 

Örneğin, insanlık için çok yararlı buluş yapmış ve çok tehlikeli bir hastalığın ilacını bulmuş ama örneğin cinayet işlemiş birisine bilim insanı denir mi? Uzay teknolojilerine çok önemli katkılar yapmış ama ırkçı birine bilim insanı diyebilecek miyiz? Örneğin, Hitler’in doktorları tıpta çok önemli adımlar attılar ancak soykırıma alet olma pahasına; bu kişiler bilim insanı mıdır? Ya da şimdi saygın bilim adamı olarak tarih sayfalarında yer alan ünlü isimlerin, kendi zamanlarında hiç sevilmeyen, ahlaksız kişiler olabilecekleri hiç aklımızı kurcalamıyor mu?

 

Fizik profesörü Bekir Karaoğlu, okumaktan büyük keyif aldığım Yüz Defa Ölen Adam isimli kitabında (Evrim yayınları) son yüzyıla damgasını vurmuş, çoğu Yahudi ve fizikçi, önemli bilim insanlarını bir öykü dilinde güzel anlatmış. Okumanızı salık veririm. İçinde neler yok ki! Birbirinin çalışmalarına göz dikenler, insanlık için büyük tehdit olan atom ve hidrojen bombasını imal edenler, “düşmana” bilgi sızdıranlar, hala “hain” diye anılanlar, belge kaçıranlar, vb. Kitapta hepsi birer bilim insanı olarak sunulmakta. Örneğin Amerika’da İkinci Dünya Savaşı yıllarında atom bombasının yapıldığı Manhattan Projesi ve ekibi tarihsel dersler içermekte. Ekibinden projenin yürütülme biçimine, neden olduğu sonuçlardan ekibin sonuna kadar hemen her yönü ayrıca irdelenmesi gereken bir proje. Projenin askeri direktörü General Groves, bilimsel direktörü ünlü fizikçi Oppenheimer, Richard Feynman, bombanın sırlarını Ruslara veren Klaus Fuchs ve diğerleri. Her birinin öyküsü o kadar ilginç ki!

 

Örneğin, Oppenheimer atom bombasını yapan ekip başı olarak bir bilim insanı mıydı? Proje sırasında çoğu fizikçi, gelecek ve insanlık için kaygı duyup karşı bildiriler yayınlarken bu ekibin var gücüyle bomba imal etmek için çabalaması nasıl değerlendirilecek? Bu ekibin bomba yapmak için verdiği çaba kadar bombanın caydırıcı etkisinin yeterli olacağında ısrar etmesi ve kullanımına karşı çıkması nasıl değerlendirilmeli?

 

Oppenheimer ve ekibi, atom bombasını Almanlardan önce yapmayı başarmıştı. Ancak ekip safça bir düşünceyle bu bombaların hiç kullanılmayacağını düşünüyordu. Bu başarılarını kutlamaya hazırlanırken Hiroşima ve Nagazaki felaketlerini görerek şok oldular. O dönemde basında “fizikçiler günahı tanıdı” şeklinde yazılar çıktı. İçlerinden böyle bir çalışmada bir daha yer almamaya yemin edenler oldu. İnsanlık Hitler’e karşı savaşırken bu bomba yapımında yer almayı bilimsel merak yanında ahlaken de savunmak mümkündü; ama yenilmiş, teslim olmak üzere olan Japonya’nın iki atom bombası için laboratuvar olarak kullanılmasını ve insanlığın gördüğü en büyük yıkıma neden olmayı savunacak hiçbir değer yargısı yoktu ve olamazdı da! İki bombanın atılmasını, savaşın bitirilmesi ve daha fazla insan kaybının önlenmesi için önemli sayma girişimleri ise hiçbir zaman komediden öteye geçemedi.

 

Bu nedenle, çoğu savaştan sonra aktif olarak nükleer karşıtı çalışmalara katıldı. Bunların başında Oppenheimer geliyordu. Başlangıçta hükümette ve kamuoyunda saygınlığı yüksekti. Özellikle kamuoyunu hükümet nezdinde olumsuz etkilemeye başlamıştı. Bu nedenle komünistlikle ve casusluk suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Bütün yetkilerini kaybetti, etrafına görünmez bir duvar örüldü ve yoğun bir itibarsızlaştırma kampanyasına maruz kaldı. Bu olay politikacı ve bilim insanı ilişkileri açısından ayrı bir yazıda ele alınması gereken vahim bir örnektir.

Şimdi tekrar soralım: Oppenheimer bir bilim insanı mıdır?

 

Klaus Fuchs Almanya’da doğup, İngiltere’de üniversiteye giden, daha sonra da Manhattan projesinde yer almak üzere 1943 yılında Los Alamos’a katılan genç ama parlak bir fizikçiydi. Kendince haklı nedenlerle Ruslar adına casusluk yapıyordu. Los Alamos yıllarında hem atom bombasının hem de hidrojen bombasının sırlarını Ruslara vermişti. Kendisinden şüphelenilmesine karşın yakalanmadı ve savaştan sonra İngiltere’ye döndü. Rusya’nın yayılmacı politikaları karşısında kendi isteğiyle casusluktan vazgeçti. O dönemde fiziçiler Dünyayı nükleer felaketten koruma arayışı içindeydiler. Klaus Fuchs dahil, önemli bir grup bunun tek yolunun nükleer bomba planlarını tüm Dünya ülkelerine açıklamak olduğunu düşünüyorlardı. Çünkü ancak bu şekilde bir denge olabileceğini görüyorlardı. Bu fikrin öncülüğünü yapanlar arasında Bohr ve Einstein’ın olduğunu söylemek sanırım fikrin o zamanki önemini ortaya koyacaktır.

 

Diğerlerinden farklı olarak Fuchs, bu yolda adım attı ve planları Ruslarla paylaştı. Bekir Karaoğlu’na göre bugün Amerikan ve İngiliz bilim adamları dahil tarafsız bilim adamı ve gözlemcilerin ezici bir çoğunluğu Klaus Fuchs’un insanlığı bir üçüncü Dünya Savaşından kurtardığında hemfikirler. Klaus Fuchs’un verdiği sırlarla yapılan bombalar kimseyi öldürmedi; hiçbir ülke nükleer bomba kullanmadı.

 

Sizce Klaus Fuchs bir bilim insanı mı, yoksa bir hain mi?

2022-04-18_09-39-18.png

Yorumlar