DERSİM
Bahadır Yenişehirlioğlu
25 Kasım 2011 Cuma 14:58
DERSİM
Gerçek tarih ile,saklı tarih arasındaki uçurumun giderek kapandığı ve birbirleri ile hesaplaşmak amaçlı olarak yakınlaştığı günümüzde daha konuşacağımız çok konu olacak.Amacımız gerçek Demokrasinin ülkemizde yerleşmesi ve kurumsallaşmasıdır ve bunun için saklı ve gizli hiçbirşey kalmamalı ve demokratik bir ortamda tartışılmalıdır.
Konuşmanın ve gerçeklerle yüzleşmenin kimseye zararı olmaz .Bilakis aydınlığa ulaşmamızda bize çok yardımı olacakdır.
Dersim olaylarıda bunların başında gelmektedir.İstiklal mahkemeleri gibi .
1937-38 Dersim direnişi devletin Dersim’i işgal ve dağıtma girişimine karşı bir savunma savaşı olarak patlak verdi.
Direnişe öngelen 1928, 29 ve 31 yıllarında Dersimliler’den birkaç kez silahlarını teslim etmeleri ve başta Alişer olmak üzere Dersim’e sığınmış Koçkiri savaşçılarını iade etmeleri istenir. Bu ısrarlı tehditler ve saldırı hazırlıkları karşısında 1932‘de Dersim’de bir kıpırdanma görülür. Karakollar ve nahiye merkezleri basılır.
25 Aralık 1935‘te Tunceli Kanunu çıkarılır. Bu kanunla birlikte Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirilir. Hemen sonra daha önce Birinci Genel Müfettişlik kapsamında bulunan Elazığ, Tunceli, Erzincan ve Bingöl’ü içeren Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kurulur (6 Ocak 1936). Bu genel valiliğin başına Dersim Valisi ve Kumandanı sıfatıyla Abdullah Alpdoğan atanır. Elazığ’da İstiklal Mahkemesi adı verilen bir askeri mahkeme kurulur. Bu mahkeme özel olarak Dersim için teşkil edilir. Tunceli Kanunu’nun geçerlik alanı sadece Dördüncü Genel Valilik kapsamına giren illerle sınırlı kalmaz. Sivas, Malatya, Erzurum ve Gümüşhane illeri de bu kanunun geçerlik alanına dahil edilirler. Böylece Tunceli Kanunu merkezi Dersim olmak üzere Kızılbaşlarla yerleşik tüm sahayı kapsamına alır. Dersim, bu kanunla “Yasak Bölge“ ilan edilir. Ülkeye giriş çıkışlar özel izne tabi tutulur.
Alpdoğan, 1936‘da Dersim’in Amutka, Pulur, Karaoğlan, Sin, Haydaran, Danzig ve Burnak gibi stratejik merkezlerinde askeri kışlalar ve karakollar inşaa ettirmeye başlar. Bu merkezlerden biri de eskiden Mazgirt’e bağlı olan Mamikan (Mameki) köyüdür. Bu köy adı Tunceli olarak değiştirilen Dersim’in yönetim merkezi olarak seçilir.
Demenan aşireti ile bazı Nazımiye aşiretleri kendi bölgelerinde yapımı başlatılan karakollara baskınlar düzenlemeye başlarlar. Çatışma böyle başlar (1936).
Seyit Rıza, askeri vali Alpdoğan’dan tekrar tekrar Tunceli Kanunu’nun iptalini (olağanüstü rejimin lağvını) ve Dersim’in ulusal haklarının tanınmasını talep eder. Alpdoğan’ın buna yanıtı işgalci orduları Dersim’e sürmek olur. Diyarbakır’dan kalkan uçaklar Dersim’e bomba yağdırır. Çatışmalar her tarafa yayılır. Kışın gelmesiyle zorunlu olarak kesilen çatışmalar 1937‘de tekrar başlar.
Devletin Dersim’e dönük bir stratejisi ve programı vardı. Amacı Dersim‘i kesin şekilde ilhak etmek ve insansızlaştırmaktı. Hazırlıklar çok yönlüydü ve Musul ve Hatay gibi sorunlar nedeniyle bir-iki kez ertelenmek zorunda kalınan Dersim harekatı ancak 1937 yılında başlayabildi.
Rejimin direnişe öngelen ve bir plana göre yürütülen bu hazırlık süreci gözardı edilirse Dersim direnişinin gerçek nedenleri anlaşılamaz.
İki yıla yayılan bu direnişi işgale öngelen hazırlık evresi dışta tutulursa Türk askeri harekatının evrimine bağlı olarak üç aşamaya ayırarak irdelemek gerekir.
İŞGAL
Kahmut köprüsünün yakıldığı 20/22 Mart 1937‘den Seyit Rıza ve arkadaşlarının idam edildiği 15 Kasım 1937‘ye kadarki süredir.
SOYKIRIM
11/12 Haziran 1938‘den 10 Ağustos 1938‘e kadardır. 1938 yılı olayları “yasak bölgeler“ olarak ilan edilen İç Dersim’in neredeyse tümü (Kutudere-Kırmızı Dağ-Sin ve Halvori kuzeyindeki Haçılı Dere hattından Mercan Dağları eteklerindeki Karacakale’ye kadarki bölge) ile Koçan aşiretlerinin bölgesini (Ali Boğazı ve çevresi) boşaltma girişiminin yapıldığı 11/12 Haziran’da başlar. Bu durum 1937 direnişine katılmamış olan adı geçen iki bölgede yerleşik Kör Abbas, Bal, Keçel ve Koçan gibi aşiretlerin çetin bir direnişine yolaçar. Bu direnişler özellikle 22 Haziran’dan itibaren toplu kırımlar yoluyla bastırılır. Bu peryodun (1938 yılının) en önemli olayı adını Dersim’in Laçin aşiretinden alan ünlü Laç Deresi’nde cereyan eder. Laç Deresi’ndeki çarpışmaların en şiddetlisi ise 19-24 Temmuz arasına rastlar.
SÜRGÜN
10 Ağustos 1938‘den 31 Ağustos 1938‘e kadardır. Bu aralıkta boşaltılmış bulunan bölge halkı ile diğer bölgelerden ayıklanıp toplananlar Batı Anadolu’ya önceden saptanmış yerlere nakledilir.
İki yıla yayılan süreç içinde bazı anlar ayıklanabilir.
1937 yılının kırım zamanı özellikle Alişer’in öldürüldüğü 9 Temmuz ile Sahan’ın öldürüldüğü 28 Ağustos arasına rastlar. Bu aralıktaki en kanlı olaylar 17-18 Ağustos günlerinde Bahtiyar bölgesindeki çarpışmalarda yaşanır. Seyit Rıza’nın pek çok yakını da bu çarpışmada yaşamını yitirir.
1938 yılının kırım zamanı ise 22-28 Haziran arasında (boşaltılmak istenen Kalan bölgesinde Baltalı-kürekli muharebe), 19-24 Temmuz arasında (Laç Deresi’nde) ve 15 Ağustos’ta (Xeç baskını ve Xeç-Zımek toplu kırımı) yeralır.
Katliamın zirvesi 1938 yılının işaret ettiğimiz peryodlarıdır.
Ama 1937‘deki 17-18 Ağustos tarihi de kritik bir tarihtir.
1920’lerin sonları ve 30’lu yılların başlarına ilişkin raporlar, 1937-38 soykırımına öngelen dönemde Dersim’in işgalini tamamlamak ve ülkeyi insansızlaştırmak amacıyla TC devletinin yapmakta olduğu çok yönlü hazırlığın ayrıntılı bir resmini verirler. Dersim aşiretleri, herbirinin sayı ve silah gücü, karşılıklı ilişkileri ve çelişkileri konusunda ayrıntılı bilgilerin yeraldığı Jandarma Umum Kumandanlığı’nın Dersim adlı kitabı da bu hazırlığın bir parçasıdır. Bu kitap kaynak olarak MAH Raporu ve Birinci Umumi Müfettişlik (1927/8-35) raporlarına dayanıyor.
MAH (Milli Amele Hizmeti), 1927’de kurulmuş Türk istihbarat teşkilatıdır. 1965 yılında adı MİT olarak değiştirilmiştir.
Jandarma Umum Kumandanlığı’nın Dersim adlı kitabında dönemin İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya’nın Başbakanlığa verdiği 18. 11. 1931 tarihli raporunun Ek bölümü Lahika başlığı altında olduğu gibi verilmektedir. Bu Ek, daha o tarihte (1931), hazırlığı yapılan saldırının başarısını takiben Dersim’de kimlerin nerelere sürgün ve iskan edileceğine ilişkin olarak Başbakanlığa sunulmuş bir plandır.
Burada yaklaşık doksan aşiretten 347 önde gelen ailenin (3470 kişi) Batı’ya ve Trakya’ya sürgünü, bunlardan 72 ailenin Tekirdağ’a, 38 ailenin Edirne’ye, 56 ailenin Kırklareli’ne, 65 ailenin Balıkesir’e, 73 ailenin Manisa’ya ve 34 ailenin de İzmir’e iskanı öneriliyor. Nakliye masrafı ve güzargahı bile saptanmış (Bk. JUK’un Dersim kitabı, s. 83-121, 1932).
1938 katliamı, başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk devletinin kurucuları tarafından önceden planlanıp gerçekleştirildi.
Bu kırımın önceden planlanan bilinçli bir stratejinin sonucu olduğunun kanıtları 19. yüzyıl sonlarından beri hazırlanan Dersim Raporları’nda, Türk istihbarat teşkilatı MAH’ın ve askeri müfettişliklerin raporlarında, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın raporunda, Jandarma Umum Kumandanlığı’nın Dersim adlı yayınında, Meclis konuşmaları ve dönemin Türk basınında yeralan haber ve yazılarda apaçık sergilenmektedirler.
Bu belgeler üzerinde çalışılarak hazırlanacak bir dosya ile Dersim soykırımının içyüzü uluslararası kamuoyuna kolaylıkla anlatılabilir. Belli başlı dillere çevrilmesi gerekecek olan bu dosyaya ek olarak Dersim’de herkesçe bilinen toplu mezarları tek tek görüntüleyen ve 37-38 kırımına tanık olan yaşlı kuşağın ve 38 sürgünlerinin öyküsünü kaydeden bir belgesel de düşünmek gerekecektir.
Olayın anlaşılmayacak bir tarafı yoktur.
Osmanlı ve Türk yönetimleri kendi otoritelerini zor kullanarak Dersim’e taşımak istemiş, hatta mümkünse Dersim’i haritadan büsbütün silmek istemiş, Dersim ise buna karşı direnmiştir.
İşte Devlet-Dersim çatışmasının kökeninde yatan budur
Merkezi otoritenin zora başvurması ve askeri seferleri doğal olarak kendisini savunmak zorunda kalan Dersimli’nin direnişiyle karşılaştı.
Bu şekilde başlayan Devlet-Dersim çatışması 1938 soykırımına dek devam etti.
1937-38 KATLİAMININ KRONOLOJİSİ
25 Aralık 1935
Tunceli Kanunu çıkarıldı ve Dersim adı Tunceli olarak değiştirildi.
6 Ocak 1936
Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kuruldu ve başına sömürge valisi yetkileriyle General Abdullah Alpdoğan atandı. Dersim’de stratejik merkezlerde kışla ve karakol inşaasına başlandı. Ardından gelen karakol baskınlarının nedeni işgal ve soykırım hazırlıklarını önlemekti.
İSMET İNÖNÜ'NÜN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ
20/22 Mart 1937 (Kahmut Olayı)
1936‘da başlatılıp kış nedeniyle ara verilen kışla-karakol inşaası 1937 Mart’ında devam ettirilince, kesintiye uğrayan direniş de Karakol baskınları tarzında yeniden başladı. S. Rıza’nın köyü ve çevresi bombalandı. Türk askeri kaynakları ve Dersim’in hafızasının kaydettiği 1937 yılının ilk olayı 20-21 veya 21-22 Mart 1937 gecesi saat 11‘de Pah-Kahmut bucaklarını bağlayan Harçik Suyu üzerindeki tahta köprünün Demenanlılar ve Haydaranlılar tarafından yakılması ve civardaki karakola baskındır. Naşit Uluğ’a göre Dersimli büyük eylemleri genellikle 22 Mart sabahı başlatır, çünkü bu tarih güneşe tapılan devirlerden kalma bir inanç gereği kutsaldır, ilkbaharın da başlangıcıdır. Onun sözünü ettiği Dersim takvimindeki Newe Marti olmalıdır.
26-27 Mart veya 26 Nisan 1937
Seyit Rıza’nın oğlu Bıra İbrahim (Bava), babası adına askeri harekatın durdurulmasını talep etmek üzere gittiği Hozat dönüşünde Kırğan köyü Deşt’te misafir olduğu evde uyurken öldürülür. M. Nuri, bu siyasi cinayeti Alpdoğan’ın adamı Binbaşı Şevket’in adamlarının örgütlediğini yazar.
S. Rıza, misilleme olarak Kırğan aşiretinin merkezi Sin bucağını ve karakolunu basar. Ordu, Kırğan aşireti eşliğinde saldırıya geçer. Böylece S. Rıza ve aşireti ile Bahtiyar aşireti de başlamış bulunan çatışmalara katılırlar. Çatışmalar fiilen toplu bir direnişe dönüşür. Aşiretler arasında genel bir birlik kurulamaz. Sadece Yukarı Abbas, Bahtiyar, Ferhad, Karabal, Yusufan, Demenan ve Haydaranlar’dan oluşan toplam 7 kadar aşiret kendi aralarında direniş için ittifak kurup Halvori-Vank civarında yemin ederler ve topluca direnişe geçerler. Alpdoğan, aşiretler arasında birleşmeleri engellemek, direniş kararı alan S. Rıza liderliğindeki yedi aşireti tecrit etmek için çabalar. Bu amaçla söylentisi dolaşan boşaltma ve sürgün kararını yalanlamaya, saklı tutmaya özen gösterir. Ajanları dolayımıyla aşiretlerarası kavgaları körükler, direnişin önderlerini ortadan kaldırmak için çalışır. S. Rıza ile bir toprak meselesi yüzünden anşlaşmazlığı bulunan yeğeni Rehberi ve çetesini kendisiyle işbirliğine ikna edip kullanır. Rehber, verilen görevleri yerine getirdikten sonra onu da öldürtür.
Nisan 1937
Askeri birliklere baskınlar. Direniş sürüyor.
1-3 Mayıs
Mazgirt’e ve Mazgirt Köprüsü’ndeki birliklere saldırı. Sabiha Gökçe’nin de katıldığı 15 uçaklık bir filo Zel, Kırmızı Dağ, Yukarı Bor (Keçizeken) çevrelerini bombalar.
8 Mayıs
Genelkurmay, Dördüncü Genel Valiliğe 8 Mayıs’ta genel tenkili (Bor/Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşacak hücüm harekatını) başlatması emrini iletir.
19 Mayıs
Yukardaki emir üzerine 25. Alay Kırmızı Dağ zirvesini bir saldırıyla işgal eder, tespit edilen Nazımiye-Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşır. Bu saldırı için 19 Mayıs gününün seçilmiş olması dikkat çekmektedir. Bu saldırının başarısı Yusufanlılar‘ın ittifak yeminini bozup direnmeyişlerine, dahası orduya destek olmalarına bağlanmaktadır. Bu ani ilerleme savaş alanındaki sivil halkın Kalan ve Kutu derelerindeki sığınaklara yerleştirilmesine neden olur. Aşiretlerin çoğu tarafsız, bir bölümü devletten yanadır. Direnenler küçük bir azınlıktır. Üstelik ittifakçıların bir bölümü saf değişmiştir.
26 Mayıs
Bahtiyar köylerine ordu baskını ve bu bölgede önceden boşaltıldığı görülen Resikan, Gözerek, Varuşlar, Çökerek ve Çat köylerinin yakılması.
Mayıs Sonu ve Haziran Başı
Haydaran, Demenan ve Yusufanlılar’dan bazıları teslim olur.
18 Haziran
Başbakan İnönü Elazığ’a gelerek sürmekte olan harekatı görüşür.
22 Haziran
Ordu birlikleri Zel, Bokir, Sıncık, Aziz Abdal dağlarını işgal ederler. Dersimli her dağ zirvesi, her bir vadi için, kısacası ülkesinin her karış toprağı için çetin bir direniş sergilerse de işgal ordusunun 19 Mayıs’ta ulaştığı hattı daha da içerilere (kuzeye) taşımasını engelleyemez. Direnişçi köyler yakılır, sürülere elkonulur.
Haziran veya Temmuz
Asker Tujik Dağı’nı işgal eder. Bu dağın eteğindeki İksor Vadisi’nde sığınaklarda bulunan çoğu kadın ve çocuk sivil halktan binlerce kişiyi imhaeder. Mağaraların girişi betonla kapatılarak veya ağzında ateş yakıp içine boğucu duman verilerek binlerce sivil yokedilir. Bu sırada can havliyle dışarı fırlayanlar vurulur. Kısacası İksor vadisinde tam bir katliam olur.
9 Temmuz 1937
Dersim ulusal hareketinin S. Rıza’dan sonraki en önemli önderi Alişer, eşi Zarife’yle birlikte Rehber ve çetesi tarafından öldürülür. Sekiz-dokuz kişilik bu çeteye Hıde Pırço (Pırço’nun oğlu Hıdır) da katılır. Alişer ve eşinin kesik başları Elazığ’daki “Dersim Fatihi“ Abdullah Alpdoğan‘a yollanır.
17-18 Ağustos
Bahtiyar mıntıkasında (Tokmakbaba-Titenik-Sarıoğlan üçgeninde) çetin çarpışmalar. S. Rıza’nın ikinci eşi, büyük oğlu Şeyh Hasan, üç torunu ve bin kişilik kuvveti bu çarpışmada katledilirler. Bazı kaynaklar bu çatışmaların Koçan mıntıkasında yaşandığını söylerse de bu doğru görünmüyor.
28 Ağustos
Bu sıralarda direnişe S. Rıza ve Sahan önderlik etmekteydiler.
5-13/15 Eylül
S. Rıza Erzincan’a giderken veya gittiğinde yakalanır. Bir söylentiye göre yakalandığında komşu illere kaçmaya çalışıyordu. Bir diğerine göre kaçma girişimi yoktur. Kendi kararıyla Erzincan jandarmasına teslim olmuştur. Bir başka yoruma göre Erzincan valisi aracılığıyla görüşmeye çağrıldığı Erzincan’da beraberindekilerle birlikte tutuklanır. Bazı yaşlılara göre gittiği Pülümür yöresinde ihbar edilip yakalatılmış ya da bu ihbar üzerine gidip teslim olmuştur. Kaynaklarda Eylül’ün 5‘inde veya 10‘unda yakalandığı yazılıdır. Seyit Rıza’nın yakalandığı haberini 13-14-15 Eylül tarihli Tan, Kurun, Ulus gibi gazeteler vermektedir. Yakalanışına ilişkin ilk haber 13 Eylül tarihli gazetelerde çıkar. Türk basını ve yetkilileri ondan “Dersim’in en ileri ve son sergerdesi“ diye sözederler. Seyit Rıza’nın yakalanması üzerine Mustafa Kemal, İsmet İnönü, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve 3. Ordu Müfettişi Kazım Orbay Abdullah Alpdoğan’a bu başarısı nedeniyle kutlama mesajları gönderir, bunu Alpdoğan’ın tarihi bir başarısı olarak tanımlarlar.
Ekim ayı ortaları
S. Rıza Erzincan’dan Elazığ’a götürülüp orda toplanmış bulunan diğer Dersimli esirlerle birlikte (toplam 58 kişi oldukları anlaşılıyor) askeri mahkemede Dersim’i isyana teşvikten ve bu isyana katılmaktan dolayı yargılanır.
15 Kasım
Ekim ayı ortasında başlayan sözde yargılama 15 Kasım’da biter. 14 kişi beraat eder. Seyit Rıza da dahil 7 kişi idama, 37 kişi ağır hapis cezalarına mahkum edilir. 15 Kasım’da Seyit Rıza (1860/62-1937) ve diğer altı kişi Elazığ Buğday Meydanı’nda şafakla birlikte infaz edilirler. Bu altı kişi, S. Rıza’nın oğlu Resik Hüseyin, Kamer Ağa’nın oğlu Yusufanlı Fındık, Şeyhan reisi Usê Seydi, Demenan reisi Cebrail veya oğlu, Kureşanlı Hasan ve Haydaranlı Kamer Ağa’dırlar.
Bu idamlarala birlikte 1937 yılı direnişi sona erer.
Zamanın Başbakanı İsmet İnönü ,Seyit Rıza ve beraberindekilerin idamı üzerine verdiği demeçte, “Dersim meselesini ortadan kaldırdık...Dersim müşkilesinden kurtulduk“ derken, Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi, “Tarihe Gömülen Dersim’e Dair“ başlıklı 18 Kasım 1937 tarihli yazısında, “Senelerden beri adına Dersim denilen mesele tarihin ummanına katılmış ve ebeddiyen ölmüştür“ demektedir. Görüyoruz ki tarih yeniden gün yüzüne çıkıyor ve kendini gösteriyor hiçbir şey kapatılamıyor.
CELAL BAYAR'IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ
2 Ocak
Dördüncü Genel Valiliğin Munzur-Merho-Mercan dereleri arasındaki bölgeyi ve Kalan Deresi havzasını boşaltma kararı ve bu kararı uygulama girişimi. Bunun üzerine Ovacık’tan gelen yedi jandarma devletin o tarihe kadar gizli tutulan asıl amacını ve 1937 direnişine katılmamış olmakla yaptıkları vahim yanlışı yeni farkeden Kör Abbas, Keçel ve Bal aşiretlerinden direnişçiler tarafından Mansul Uşağı Köyü’nde öldürülürler. Ardından Mercan Karakolu basılır. Bu sırada iki asker daha öldürülür. 1938 Ocağının başında sıranın kendilerine geldiğini anlayan adı geçen bölge aşiretleri ittifak halinde direnme kararı alırlar. “Askeri içimize sokmayalım, silahlanalım, ittifak yapmazsak hepimizi tek tek kıracaklar“ diyerek direnişe geçerler. 1937‘deki Kahmut Köprüsü baskını nasıl kasıtlı olarak birinci askeri harekatın sebebi gibi gösterildiyse, Mansul Uşağı Olayı da bazı kaynaklar tarafından 1938‘deki İkinci harekatın nedeni gibi sunulmaya çalışıldı. Her iki olay da TC ordusu tarafından birer bahane gibi kullanıldılar. 1938‘deki ikinci harekat çevre illerden orduların aktarılması ve diğer hazırlıklar nedeniyle, daha da önemlisi dış dünyanın tepkisini çekmeyecek daha uygun bir fırsatın kollanması sebebiyle ancak 11-12 Haziran’da başlar.
11-12 Haziran
İkinci harekatın (1938 harekatı) başlangıcı. Her taraftan Dersim’e giren TC orduları Kalan-Merho-Mercan vadilerindeki halkı boşaltmayı amaçlar.
19-22 Haziran
Boşaltılmak istenen diğer bölge Ali Boğazı ve çevresidir. 19-22 haziran günlerinde bu bölgede oturan Koçan grubu aşiretleri (Koç, Şam, Resik) de direnişe geçerler. 19 Haziran’da Amutka Karakolu kuşatılır ve çevredeki Türk birliklerine saldırılır. Çarpışmalar 22 Haziran’a dek sürer. 22 Haziran’da Koçan aşiretleri Ali Boğazı’na sığınmak zorunda kalırlar. Uçak filoları Ali Boğazı’na bomba yağdırır.
24-30 Haziran
24 Haziran günü İç Dersim’deki Dolu Baba (Tujik) işgal edilir. Ordunun köylerini ateşe verip halkını boşaltmaya çalıştığı Kırgat, Boduk, Midrik, Mitgel, Hotar, Ariki, Tenkali, Meraş, Keçeler köyleri ve Hikü mezrasının silahsız sivil halkı balta ve küreğe sarılır. Baltalı kürekli bu muharebe 28 Haziran’da kanla bastırılır. 29 Haziran’da Karasakal zirvesi işgal edilir. Reşat Hallı’nın verdiği rakkama göre 11-12 Haziran’dan 29 Haziran’a kadar tam 60 köy boşaltılır ve yakılır. Köyler ve ormanlar ateşe verilir, hayvanları dahil halkın nesi varsa “ganimet“ (ganimet, düşmandan ele geçirilen mala denir) olarak gaspedilir, sivil halk ve direnişçiler kurşuna dizilmek veya batıya sürülmek üzere “esir“ (düşmanın ele geçirdiği insanlar) edilip belirli noktalarda toplanır.
Başbakan Celal Bayar, 29-30 Haziran 38‘de TBMM’de yaptığı konuşmada “ordularımız pek yakın zamanda...Dersim mıntıkasının sakinlerini tamamen kaldıracak ve bu meseleyi esasından kesecektir“ der.
2 Temmuz‘da asker Ahpanos, İksor ve Tujik dağına hücum eder. Çetin bir muharebenin sonucunda Tujik zirvesi işgal edilir. Kaçış yolları kapatılıp bir uçak filosu eşliğinde tek çıkış yolu olarak kasıtlı şekilde açık bırakılan Kalan Deresi’nde kırım yapılır. Devletin “haydut“ diye sözettiği 3 direnişçi kendilerini uçurumdan atarlar. 14-16 Temmuz’da Kalan ve Demenan direnişçilerinin imhasına çalışılır. Mağaralar ayrı ayrı abluka edilir. Kalan Deresi ve Demenan mıntıkası kasıp kavrulur. Ardından İç Dersim’de 1938‘deki zorlu muharebelerin ağıtlara konu olan en ünlüsü, Laç Deresi (Dere Laçinu) muharebesi olur. Laç Vadisi’ndeki çarpışmaların en şiddetlisi 19-24 Temmuz günleri arasında yeralır. Dersim’in en namlı silahşörleri Laç’ta birlikte dövüşür ve yarım asırdan çoktur dilden dile dolaşan bir destan yaratırlar.
TC ordusunun hedefi direnişin son sığınağı olan Laç Deresi’ni ele geçirmekti. Üç dört koldan kuşatılan Laç Deresi inatla direnir. Sonunda direniş kırılırsa da sade halk arasında direnişçilerin intikamlarını fazlasıyla aldıkları inancı yaygındır: “Ma hefe xo quret, hefe tayine ki serra quret“.
Halk, direnişçilerin tüfeklerinin arkasında yiğitçe düştükleri için onur duymaktadır: Mordem uyo ke pe tıfonge hode bımıro!
Direniş kırıldıktan sonra vadinin tabanındaki mağaralar ve kayalıklar kuşatılır. Top ve makinalı ateşi ve tahrip kalıpları atılarak bu mağaralar içindekilerle birlikte imha edilir. Dışarı fırlayanlar vahşice öldürülür. Kimisi kendisini Munzur Suyu‘na atarak intihar eder. 19-24 Temmuz arasındaki çarpışmalarda Laç’ta 216 direnişçi katledilir. Kırık Mağara’da dinamitle imha edilmekten korkan ve R. Hallı’ya göre aralarında Demenan’ın en önemli kolbaşılarından Hese Gewe ile Demenan reisi Cebrail Ağa’nın oğlu Hüseyin’in de bulunduğu 42 direnişçi teslim olur.
Ardından 27-30 Temmuz günleri arasında Mameki ve Erzincan tugayları ile Haydaran bölgesine yönelinir. Vartinik, Göldağı, Zel Dağı, Hengırvan, Zağge, Aşağı Rabat, Kutu Deresi girişi, Kerenko, Karasakal ve Buyer Bava’yı kapsayan tüm bölge kuşatılır.
1-10 Ağustos
Kuşatılan Haydaran bölgesindeki tüm direnişçiler mağaralarda sıkıştırılır. 100‘den çok direnişçi öldürülür. 2-3 Ağustos’ta mağara ve kaya kovukları aranır. Çok sayıda direnişçi ve hayvan imha edilir. Hayvanlar ve eşyalar müsadere edilir. Direnişçi köyler yakılır.
Ardından sıra genel bir taramaya gelir.
10-31 Ağustos (“Üçüncü Askeri Harekat“)
Bu harekat toplama, toplu halde kurşuna dizme ve 1931‘de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın raporunda planlanan Batıya toplu sürgünün hayata geçiriliş safhasıdır. Bu tarihler arasında Dersim’in her tarafında aynı anda başlatılan ve amacı “girilmemiş hiç bir yer bırakmamak“ olan genel bir operasyon yapılarak ‘yasak bölgeler‘in içinden ve dışından en az 5-7 bin kişinin (aşiret reisleri, kolbaşılar, seyitler ve aileleri) batı illerine nakli ve iskanı başlatılır
Eteklerimizdeki taşladı dökme zamanıdır.
YASAL UYARI:Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Akhisar Haber Ajansı - AHA'ya aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazı sadece Akhisar Haber Ajansı tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2003 Akhisar Haber