27 Aralık 2024
  • Manisa11°C
  • İzmir10°C

DEVRİM

Bahadır Yenişehirlioğlu

15 Haziran 2012 Cuma 18:02

Halkın iradesinin hilafına  ve asla kabul edemeyiciği  hususları  inatla sürdürmenin  en ufak bir fayda vermeyeceğine  yakın tarihimizde Ezanın Türkçe okunması  en güçlü örneklerdendir.Bu konuda tarih sayfasından sizlerle paylaşmak istediğim hususlar .

Devrim

 Ahmet Usta’nın evinde okutulan bir mevlit esnasında Arapça tekbir alan Hilmi Alaaddin isimli şahıs adliyeye sevk edilmiştir. 

                              Bayburt   ilçesi     Ulucamii müezzini hasta Olması dolayısıyla 15 Şubat 1938 günü sabah namazına gelen cemaatten mezkur ilçeden Şükrü Yıldız,Arapça ve Türkçe karışık olarak  kamet getirdiğinden dolayı savcılığa şikayet edilmiştir.

                              Konya’da Kurban Bayram namazında iki kişi duadan sonra Arapça tekbir aldıkları tespit edilip adliyeye sevk edilmiş, ancak herhangi bir cezaya çarptırılmıştır 

                              Erzurum Vilayeti Hınıs kazasında Ramazanda imamlık yapmış olan Molla Ahmet Arapça sela verdikten sonra kaçmış ve aranmasına başlanmıştır. 

                              Arapça tekbir almaktan suçlu Şarkîkaraağaç ilçesi inhisarlar takip memuru Hilmi Aydın 3 lira hafif para cezasına çarptırılmıştır.

                              Millî Şef döneminde de yasağa rağmen ezanı Arapça okumakta ısrar edenler olduğu görülmektedir. Ancak bu konuda tavizsiz bir politika güdülmüş ve yasak katı bir şekilde uygulanmıştır. Bu çerçevede Arapça ezan yasağına karşı gelen birçok insan tutuklanarak muhtelif cezalara çarptırılmıştır. Örneğin, Silivri kazasının Seymen köyünde ziraat memuru Behçet, Arapça kamet getirmekten 1 gün hapis cezasına çarptırılmıştır.

                              Yozgat’ın Boğazlıyan kazasında Büyük Camii’nde Bayram namazında Arapça tekbir getiren Ali Gence’nin kastı olmayıp yanlışlık neticesi okuduğuna kanaat getirilerek takibat icrasına mahal olmadığına karar verilmiştir.

                               Arapça ezan okuma yasağının taraflar arasında bir suçlama malzemesi olarak kullanıldığı ve yargıya intikal eden olayların da yaşandığı anlaşılmaktadır. 1941 yılında Arapça ezan okuyanlara getirilecek cezaları düzenleyen yasanın görüşülmesi esnasında söz alan, Rasih Kaplan'ın anlattığı bir olay bu iddiaya bir örnek teşkil ediyor: “Antalya'dayım. Savcının yanında müftüyü gördüm. Hayret ettim. Çünkü Millî mücadelede çok çalışmış, karakterli bir arkadaşımızdır. Gittikten sonra hayretle sordum. Savcı dedi ki, birisi imam olmak istemiş, polis kaydında, uyuşturucu madde Kullandığı görülmüş. Müftü, (Sen imam olamazsın) demiş. İşte bu adam savcıya bir ihbarname veriyor; ‘Dün öğle namazında camiye gittim, müftü camide idi, müezzin Türkçe kameti getirdikten sonra müftü namaza başlamadı dikkat ettim dudakları kıpırdıyor, Arapça kamet getiriyordu.’ Savcı, bunun üzerine takibata başlamış.”

                                1941 yılına kadar Arapça ezan okuyanlara verilecek cezalar Konusunda yasal boşluktan dolayı bir belirsizlik yaşanmıştır. Bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü arşivlerinde Arapça ezan-kamet okuma iddiasıyla savcılığa sevk edilen birçok insanın, farklı, farklı cezalara çarptırıldıkları veya hiç ceza almadan beraat ettikleri görülmektedir.

                                    Diyanet İşleri Başkanlığı'nın genelgesine rağmen Arapça ezan okumakta ısrar edenlere; biraz hukuk zorlanarak, çeşitli cezalar verildi. Buna karşın, örneğin, Gümüşhane Cumhuriyet Müddeiumumîsi 1938 yılında “Arapça ezan okuma fiiline kanunen bir ceza tayin edilmemiş olup, Türk ceza kanununun birinci maddesi mucibince kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil cezalandırılamayacağından bahisle takibata mahal olmadığına” karar vermiştir. Ayrıca Arapça ezan okumaktan dolayı ceza alanlarla ilgili kararlar Yargıtay tarafından da birkaç defa bozulmuştur.

                                     Arapça ezan yasağına uymayanlara verilecek cezalar Konusundaki yasal boşluktan doğan sorunlar giderek artınca Arapça ezan Okuyanların cezalandırılması için bir yasa çıkarılması gündeme geldi. Refik Saydam hükümetinin TBMM'ye sevk ettiği Türk Ceza Kanunu değişikliği, Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar hafif hapis, on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası öngörüyordu. Kanun değişikliği, 23 Mayıs 1941 günü Meclis'te görüşülmeye başlandı Görüşmeler esnasında Laiklik ve millîyetçilik üzerinde yoğunlaşan tartışmalarda “Arapça ezan okuyanların” değil, “Türkçe ezan okumayanların” cezalandırılması istendi. Ancak bu görüşmelerden sonra yasa hükümetin istediği şekilde çıktı. Böylece Arapça ezan ve kamet okumaya devam edenler 1941 yılına kadar "kamu düzenini sağlamaya yönelik emirlere aykırılık" suçundan cezalandırılırlarken, 2 Haziran 1941 tarihinde 4055 sayılı Türk Ceza Kanununun Baz› Maddelerini Değiştiren Kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526'ıncı maddesinin ikinci fıkrasına eklenen "Arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis, on liradan 200 liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılırlar" hükmünde cezai bir yaptırım getirilerek, yasal bir düzenlemeye gidilmiştir. Buna göre görev dışı dâhil herhangi bir yerde, Arapça ezan okuyanlar da cezalandırılacaktı.

 

                     Ancak tüm yaptırımlara karşın, yasağın çiğnenmesi devam etmiş, özellikle güvenlik güçlerinin ulaşmakta zorluk çektiği yerlerde Arapça ezan okunmaya devam etmiştir. Örneğin 1945 yılında doğu illerinde teftiş yapan bir polis müfettişi, Bingöl’de köylerde hâlâ Arapça ezan okunmaya devam edildiğini söylemektedir. Benzer bir durum, dönemin bir tanığı tarafından “Köyde eski Türkçe [Arapça] ezan okurlardı Böyle Allahüekber, Allahüekber... Eski Türkçe ezan okumak yasaktı o zamanlar. Ezan zamanı, candarmalar gelirdi, ki bakalım bunlar nasıl okuyorlar ezanı diye. jandarmaları gördükleri zaman bizimkiler yeni ezanları okurlardı, 'Tanrı uludur, Tanrı uludur' diye” şeklinde dile getirilmektedir.

                       Cemaat ve cami görevlilerinin Türkçe ezan okuma hususunda, ilginç kaçamak yollara başvurdukları görülmektedir. Ezanın çocuklara ve akıl hastalarına okutturulması, ezanın Türkçe olarak yüksek sesle okutulmasından sonra Arapçasının hafif bir sesle okutulması veya görevli olmayan kişilere Arapçasının okutulması başvurulan bu yollar arasındaydı Polis kayıtlarında Arapça ezan yasağını çiğnemekten dolayı yakalananlar arasında çok sayıda akli dengesi bozuk vatandaşın bulunması bu kaçamak yolların sıklıkla uygulandığını göstermektedir. Örneğin Karamürsel’in Ayazma köyünden Boşnak asıllı Bekir (Duran) Çarşı camiinde Arapça ezan okumaktan dolayı adliyeye sevk edilmiş, ancak cezai ehliyeti olmadığından serbest bırakılmış, adı geçen şahsın yine Arapça Ezan okumaya devam etmesi üzerine 9.1.1939’da Bakırköy Hastanesine sevk edilmiştir. Arapça ezan okumaktan dolayı adliyeye sevk edilen Yusufeli kazasından soyadı olmayan Hüseyin, ‘şuur bulanıklığı’ olduğu doktor raporuyla tespit edilerek serbest bırakılmıştır. Benzer şekilde, 27.2.1939 tarihinde Yeni Foça kazasında camide kimsenin olmadığı sırada, Kâzım adında bir şahıs Arapça ezan okurken yakalanmış, ancak sanığın Bahriye yüzbaşısı iken akıl hastalığından emekliye ayrılmış bir deli olduğu anlaşıldığından serbest bırakılmıştır. Arapça ezan okuyan çocuklar ve akıl hastaları cezai ehliyetleri olmadığından yakalandıklarında bir işlem yapılamıyor, böylece yasak delinmiş oluyordu.

                        18 Temmuz 1945 tarihinde Millî Kalkınma Partisi'nin kuruluşuyla başlayan çok partili hayatla birlikte Türkçe ezan ve diğer uygulamalara karşı girişilen hareketler hemen bütün toplum katmanlarına yayılmaya başladı.

                       1946 yılında ezanın Türkçe okunması açıktan eleştirilmeye başlandı ve yasağa karşı gelmeler devam etti. Adalet Bakan› Fuat Sirmen’in bir bildirisine göre 1947 yılında Arapça ezan okumak suçundan 29 kişi tutuklandı. Özellikle M. Kemal Pilav oğlu şeyhliğinde ki Ticaniler bu işin öncülüğünü yapıyordu. Tarikat mensupları, resmi zevatın bulunduğu ortamlarda ezanı Arapça olarak okuyor ve bu yasağa kendilerince direniyorlardı Arapça ezan eylemcisi Ticaniler değişik ortamlarda da örneğin bir millî maçta Dolmabahçe Stadı’nda, Ankara valisinin huzurunda ve ülkenin değişik şehirlerinde, Arapça ezan okuma eylemi yapıyorlardı. Bu grup üyeleri en çarpıcı eylemlerini, 4 Şubat 1949 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclis'inde gerçekleştirdiler. Meclis müzakerelerinin devam ettiği sırada dinleyici locasında bulunan tarikat mensubu iki kişi ayağa kalkıp yüksek sesle Arapça ezan okuyarak yasağı protesto etti. Dış basına da yansıyan bu olayı, gazeteler "görülmemiş hadise" olarak yorumladılar.  

 

 

Yorumlar