27 Aralık 2024
  • Manisa11°C
  • İzmir11°C

EĞİTİM BİR-SEN 2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI SENE SONU DEĞERLENDİRMESİ

Akhisar Eğitim Bir-Sen Yönetim Kurulu eğitim-öğretim yılının sona ermesi ve öğretmenlerin seminer döneminin sonlanması ile birlikte 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı sene sonu değerlendirmesinde bulundu.

Eğitim Bir-Sen 2016-2017 eğitim-öğretim yılı sene sonu değerlendirmesi

23 Haziran 2017 Cuma 18:25

Bu haber toplam 3922 defa okunmuştur

Eğitim Bir-Sen 2016-2017 eğitim-öğretim yılı sene sonu değerlendirmesi
Haber Merkezi

Akhisar Eğitim Bir-Sen Yönetim Kurulu eğitim-öğretim yılının sona ermesi ve öğretmenlerin seminer döneminin sonlanması ile birlikte 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı sene sonu değerlendirmesinde bulundu.

Eğitim Bir-Sen’den yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi;

“2016-2017 eğitim-öğretim yılı, yaklaşık 17 milyon 300 bin öğrencinin emeklerinin karşılığını görecekleri karne heyecanıyla sona eriyor. Böylece öğrencilerimiz için dinlenme, öğretmenlerimiz için yenilenme, yöneticilerimiz için ise sorunların tespiti ve çözümü için bir planlama dönemine giriyoruz. Fedakârca çalışmalarından dolayı tüm eğitim çalışanlarına teşekkür ediyoruz.

Eğitim, bire bir insan ilişkilerine dayanması bakımından hassas, o ölçüde yorucu ama ülkenin geleceğiyle, yarınlarının hazırlanmasıyla ilgili olduğu için de güzel ve değerli bir çabadır. Erdemli topluma ulaşmada verilen her katkı, sağlanan her bir katılım bizim için kıymetlidir. Ancak bu amaca ulaşmanın sadece okul binası inşa etmekle, donanım sağlamakla mümkün olmayacağı da açıktır.

Eğitim politikaları bir bütün olarak tasarlanmalı, yeniliklerin altyapısı iyi hazırlanmalı; değişimler, şartlar olgunlaştıktan sonra hayata geçirilmeli, her ne planlama yapılırsa yapılsın, uygulayıcısı olan öğretmenin niteliği hepsinin önünde ve üstünde olmalıdır.

Öğretmenlerin çalışma şartları düzeltilmeli, mali ve sair özlük hakları geliştirilmeli, mesleğin itibarını güçlendirecek adımlar atılmalıdır. Öğretmenliğin bir idealizm mesleği olduğu unutulmamalı, her şey bu idealizme göre yapılandırılmalıdır.

Türkiye’nin yarınki sorumluluklarını üstlenecek nesiller yetiştirmek, çağın gereklerine cevap verebilecek nitelikte güncel, gücünü medeniyet değerlerimizden alan bir müfredatla mümkündür. Geç de olsa başlatılan müfredat çalışması akamete uğratılmamalı, beklentileri karşılayacak şekilde bir an evvel tamamlanmalıdır.

Yeni eğitim-öğretim yılı başlayıncaya kadar eğitim çalışanlarının huzuru, milletimizin geleceği ve ülkemizin nitelikli bir eğitim sistemine kavuşması için sorunlara çözüm bulunmalı, beklentiler karşılanmalı, talepler yerine getirilmeli, Ağustos ayında yapılacak toplu sözleşme görüşmeleri bunun için bir fırsat olarak görülmelidir.

Yeni eğitim-öğretim dönemi başlamadan önce, “Eğitim Çalışanlarının Sorunları ve Çözüm Önerileri” çalıştayımızda tespit edip raporlaştırdığımız sorunlar dikkate alınmalı, daha verimli bir eğitim dönemi için gereken adımlar atılmalıdır.

Masumların korunması, hainlerin hak ettikleri cezayı alması için FETÖ ile mücadele titizlikle yürütülmelidir

15 Temmuz darbe girişimi sonrası gereken tedbirlerin ivedilikle ve etkili biçimde alınması, başta FETÖ olmak üzere, terör örgütleriyle bağlantılı kişilerin kamu görevlerinden arındırılması gibi amaçlarla ilan edilen OHAL ve bu kapsamda çıkarılan KHK’lar ve açığa alma işlemleri, toplumun büyük bölümü tarafından makul, hukuk çevreleri tarafından da anayasaya uygun ve hukukun gereği olarak kabul edilirken, açığa alma ve ihraç listelerinde masum olduğu konusunda geniş kanaat bulunan kişilerin yer alması kaynaklı tereddütler artmaya başlamıştır.

Hakkında ihraç işlemi yapılan kamu görevlileri ile görevine iade edilmeyi bekleyen kamu görevlileri arasında masumiyeti, millete sadakati, terör ve terör örgütlerine tepkisi, 15 Temmuz sürecindeki millet odaklı duruşu herkesçe bilinenlerin varlığı ve küçümsenmeyecek fazlalığı; terör örgütü mensuplarının, bunlara destek olan, irtibat ve iltisakı bulunanların kamudan tasfiyesine yönelik kamuoyu desteğinin mevcut düzeyini tehdit eder bir sonuç olarak karşımızda durmaktadır.

Her şeyden önce manipülasyon, istismar ve yüksek oranda hataya yol açan ihraç ve açığa alma yöntemi acilen değiştirilmeli, bu işlemler için somut kriterler belirlenmelidir. Açığa alma ve ihraç kararı verilmeden önce, haklarında iddia, ihbar ve istihbarat bilgisi bulunan kişilerle ilgili titiz araştırma ve soruşturmalar gerçekleştirilmelidir. Haklarında işlem tesis edilen kişilere, somut olarak hangi fiil veya davranışı sebebiyle bu türden bir işlem uygulandığı, hangi fiilinin sabit görüldüğü bildirilmelidir. Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu derhal faaliyete başlamalı; kurul, görevden alma ve ihraçlarla ilgili itirazları detaylı bir şekilde değerlendirerek ivedilikle mağduriyetleri giderecek, masumların net bir şekilde tespitini sağlayacak karar üretme işlevini yerine getirmelidir.

Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilmelidir

Eğitime ilişkin reformların kalıcı hale gelmesi, derslerin boş geçmemesine, sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin bulunmasına bağlıdır. Bu nedenle, hem yeni öğretmen kadroları ihdas edecek hem de sözleşmeli öğretmen alımındaki hatayı telafi ederek sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçirecek; ücretli öğretmenlere iş güvencesi ve kadro sağlayacak yasal bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

Mülakatla istihdam hatasından dönülmelidir

Tek başına sözleşmeli öğretmenlik uygulaması çok ciddi bir problem iken, atanacak öğretmen seçiminin mülakatla yapılması, yapılan mülakatlar çerçevesinde adayların kazanma ya da kaybetme nedeninin objektif bir şekilde izah edilememesi, yıllarca emek vererek okumuş ve birçok yazılı sınavdan geçmiş öğretmen adaylarının farklı komisyonlarca birkaç dakikalık mülakatla elenmesi adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır.

Kamuya az sayıda personel alımında uygulanan mülakat ve üç katı kuralının, millî eğitim gibi, tek bir atama döneminde binlerce adayın atamasının yapıldığı bir kurumda sağlıklı bir şekilde uygulanması mümkün değildir. Daha ilk mülakat uygulamasında öngörülerimizin ne kadar isabetli, çekincelerimizin ne kadar haklı olduğu, uzun vadede birikecek yoğunluğun yönetilemezliğinin sirayet alanı çok net anlaşılmıştır. Bakanlık, yeni alımlarda bugünkü tecrübeyi de göz önüne alarak, bu durumu gözden geçirmeli; yeni personel alımı tercihinde, mülakat uygulaması yerine adil, hakkaniyet, ehliyet ve liyakat ölçülerine göre istihdamı yeniden düşünmelidir.

Millî Eğitim Bakanlığı, maşeri vicdanı yaralayan, hakkaniyet kriterleri her hâlükârda tartışmaya açık olacak olan sözleşmeli öğretmenlik istihdamı uygulamasından da, bunun yolu olan mülakatla öğretmen alımından da bir an önce vazgeçmelidir.

Eğitimciye şiddetin geleceğimize faturası ağır olacaktır

Eğitimcilere karşı şiddet, bugün okullarımızda yaygın bir sorun halini almıştır. Maalesef öğretmenlerimiz saldırılara karşı savunmasızdır. Eğitim kurumlarında gereken güvenlik tedbirleri yeterince alınmamakta, sorumluluk öğretmenlere ve yöneticilere bırakılmaktadır.

Bugün gelinen noktada, öğretmene saygı sorunu, en temel meselelerimizden biri haline gelmiştir. Sınıfların akıllı tahtayla, öğrencilerin tablet bilgisayarla buluşturulduğu ülkemizde, geleceğimiz olan çocuklara bilgi, beceri ve değer kazandıran öğretmenlere reva görülen muamele düşündürücü olduğu kadar vahimdir de.

Hayatlarını, çocuklarımızın daha iyi olmasına vakfeden eğitimcilere yönelik şiddet olaylarının önü alınmazsa, gereken tedbirler ivedilikle hayata geçirilmezse, şiddet hastalığı bütün toplumu saracak ve yarınlarımız karanlık olacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimcilere yönelik her saldırının sıkı takipçisi olmalıdır. Bakanlık, yargıya intikal etmiş davalarda kendi personelinin yanında olduğunu göstermeli; nerede duracağı belli olmayan bu şiddet olaylarının bir an önce son bulması için ne gerekiyorsa yapmalıdır.

Ek ders ücretlerinde hakkaniyete uygun bir iyileştirme yapılmalıdır

Öğretmenlerin ek ders ücretlerinde uzun süredir herhangi bir iyileştirme yapılmamıştır. Bakanlık, üç yıl önce sendikalardan da görüş alarak ek ders esaslarında yapmayı planladığı değişikliği bir türlü hayata geçirememiştir. 2006 yılında köklü bir değişikliğe uğrayan ek ders esasları, 11 yıldır uygulanmakta ve değiştiği günden beri bazı adaletsizlikler devam etmektedir. Sendika olarak hazırlayıp bakanlığa sunduğumuz taslak dikkate alınmalı, gereken mevzuat değişiklikleri bir an önce yapılmalıdır. Öğretmenlerin branşlarına göre ek ders ücretlerindeki adaletsizlik kaldırılmalı, okul türlerine göre yöneticilere verilen ve izahı mümkün olmayan ek ders ücreti farklılıkları sorunu artık çözüme kavuşturulmalıdır. Ek ders birim ücreti iki katına çıkarılmalı, öğretmenlerin girebilecekleri ek ders saati üst limiti yeniden gözden geçirilerek, ihtiyaçlar doğrultusunda artırılmalıdır.

Eğitim kurumu yöneticilerinin ek ders usul ve esaslarından kaynaklı mağduriyetleri giderilmelidir

Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerin Haftalık Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin

Kararı kapsamında eğitim kurumu yöneticileri için öngörülen ders niteliğinde yönetim görevi karşılığı ek ders ücretleri yönünden eğitim kurumları bazında farklı ödemelerin hukuki ve fiili bir dayanağı yoktur. Bu farklı ödemeler, benzer yönetim görevleri ifa eden aynı statüdeki yöneticiler arasında ücret farklılığına yol açmaktadır. Bu adaletsizlik giderilmelidir. Nöbet ücretinin sadece müdür yardımcılarına ve öğretmenlere verilmesi, müdür ve müdür başyardımcıları aleyhine ücret dengesinin bozulmasına neden olmaktadır. Örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görevli müdürler ve müdür başyardımcıları yönünden, 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin ikinci bölümünün Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmet Koluna İlişkin Toplu Sözleşme’nin 22. maddesinde öngörülen ek ders ücretinden aşağı olmamak üzere yönetim görevi karşılığı ders saatlerinin artırılması gerekmektedir.

Kariyer basamakları yeniden hayata geçirilmelidir

13 yıl önce kariyer basamaklarında yapılan düzenleme, hedeflenen sonucu vermediği gibi, yeni sorunların oluşmasına meydan vermiştir. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının gereğinin yapılmaması, kariyer basamakları uygulamasındaki belirsizliği günümüze kadar devam ettirmiştir. Tezli yüksek lisans yapanların açtıkları on binlerce dava yerel mahkemelerde öğretmenlerin lehine sonuçlanmış, daha sonra ise Danıştay kararıyla öğretmenlerin aleyhine olacak şekilde reddedilmiştir. Bunun sonucunda yüz binlerce öğretmen mağdur olmuştur. Kariyer basamaklarında yükselmeye yönelik olarak Anayasa Mahkemesi kararında sınava ilişkin bir iptal hükmü bulunmadığı gözetilerek yeniden sınav açılması sağlanmalıdır.

Öğretmenlere alan değişikliği hakkı tanınmalıdır

Alan değişikliği konusunda verilen sözlerin tutulmaması, alan değişikliği yapmak isteyen ve alan değişikliği yapamadığı için mağdur olan çok sayıda öğretmenin kariyer planlaması yapmasına engel teşkil etmiştir. Bakanlık bu konuda adım atmalı ve öğretmenlere yaz döneminde alan değişikliği hakkı tanımalıdır. Öğretmenlerin eğitim-öğretim yılı başında yeni alanlarında ve eğitim kurumlarında göreve başlamalarını sağlayacak şekilde boş normun en az yüzde 10’u alan değişikliği için kullanılmalıdır.

Okul yeterliliği ve donanımı tam olarak sağlanmalıdır

Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin büyük bir kısmının personel ödemelerine ayrıldığı ve bu payın giderek arttığı bilinen bir gerçektir. Son yıllarda GSMH’den eğitime ayrılan pay artırılsa da, bu esas olarak, personel giderleri ile okul ve sınıf sayısının artırılması gibi harcamalara münhasırdır. Mevcut okulların mesleki ve teknik donanımının ve yeterliliğinin geliştirilmesi yönünde atılan adımlar ve bu alandaki gelişmeler memnuniyet verici olsa da yeterli değildir. Bu, özellikle mesleki ve teknik eğitim verilen okullarda kendini göstermektedir. Okul ve sınıf sayısındaki artışa paralel olarak mevcut okulların yeterliliklerinin, teknik donanımlarının geliştirilmesi, eğitim araç-gereçlerinin sayısı ve kalitesinin artırılması, eğitimin kalitesini artıracağı gibi, öğretmenlerin de daha verimli çalışmalarını sağlayacaktır. Millî Eğitim Şûrası’nda sendikamızın sunduğu tekliflerden olan ve şûra genel kurulunca da kabul edilen okullara bütçe verilmesi kararı uygulanmalı; merkezi bütçeden, öğrenci başına ödenek uygulamasına geçilmelidir.

Yardımcı hizmet sınıfı çalışanlarının görev tanımları belirlenmelidir

Hizmetli ve memur gibi personelin görev tanımları bulunmamaktadır. Hizmetli kadrosunda görev yapan eğitim çalışanlarının en önemli sorunu, çalışma saatlerinin belirsizliği ve yapmakla yükümlü oldukları işlerin net olarak tanımlanmamasıdır. Bu nedenle memur ve hizmetlilerin görev tanımları yapılmalı, “Yöneticilerin verdiği diğer görevleri yapar” şeklindeki ifadelerin yer aldığı mevzuat hükümleri değiştirilmelidir.

Eğitim kurumları çalışanlarının fazla çalışma sorunu çözülmelidir

İkili eğitim yapan kurumlar başta olmak üzere, eğitim kurumlarında hizmetli kadrolarında bulunan personel, haftada 40 saatin üzerinde çalışmasına rağmen fazla çalışma ücreti ödenmediği gibi, bulunduğu eğitim kurumunda çoğu durumda tek hizmetli olduğundan personel yetersizliği gerekçe gösterilerek fazla çalışma karşılığı izin hakkından da faydalanamamaktadır. Eğitim kurumlarında çalışan personelin haftalık 40 saati aşan çalışmalarının karşılığı fazla çalışma ücreti ödenmesi ya da personel yetersizliği gerekçesine sığınılmadan fazla çalışma karşılığı izin hakkından faydalanmalarının sağlanması yönünde düzenleme yapılmalıdır.

Eğitim kurumlarının hizmetli ve memur ihtiyacı karşılanmalıdır

Okullarımız, eğitim-öğretimin sürdürülmesi için zorunlu yardımcı hizmetleri ifa eden personelin eksikliğini ciddi şekilde hissetmekte, bu durum eğitim hizmetlerinin aksamasına neden olmaktadır. Temizlik işleri özel kişi veya firmalara ihale edilmekte, bu defa da karşılaşılan masrafları ödemek mümkün olmamaktadır. İstihdam edilen hizmetlilerin finansmanı da ayrı bir problemdir. Hizmetli kadrosunun olmadığı okullarda bu kişiler okul-aile birliği bütçesinden istihdam edilmekte ve bu durumda gerek ücretleri, gerekse sigorta primleri ve gelir vergisi okullarca üstlenilmekte olup çoğunlukla velilerden alınan ‘bağış’larla karşılanan kaynağın büyük kısmını alıp götürmektedir. Hizmetlilerin eğitim kurumlarında gece bekçisi olarak görevlendirilmesi uygulamasına son verilmelidir.

Norm fazlası atamaları ayrıcalıklı bir atama usulü olmaktan çıkarılmalıdır

Norm kadro güncellemeleri ve norm kadro fazlası olmaya bağlı yer değişikliği işlemleri ile mazerete ve isteğe bağlı yer değişikliği ve atama işlemleri arasında bir planlama ve uygulama bütünlüğünün bulunmaması, hizmet puanı daha düşük olanların adalet ve hakkaniyet duygusunu zedeleyecek şekilde, yer değiştirme işlemlerinde avantajlı bir konum elde etmelerine imkân sağlamaktadır. Bunun önüne geçmek için, eşitlik ve adalet ilkelerini gözeterek mağduriyet üretmeyecek bir atama ve yer değiştirme planlaması yapılmalıdır.

Hizmet içi eğitim çalışmaları mesleki gelişime dayalı olarak yeniden planlanmalıdır

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenlere yönelik yürütülen hizmet içi eğitim faaliyetlerinin, öğretmenlerin mesleki gelişimlerine kısa vadede katkıda bulunma noktasında yetersiz kaldığı, özellikle mesleki bilgi ve tecrübe paylaşımını sağlamaktan uzak olduğu görülmektedir. Eylül ve Haziran dönemindeki seminer çalışmaları başta olmak üzere, öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitim faaliyetlerinin mesleki bilgi ve tecrübe paylaşımını öne çıkaran, şeffaf ve hesap verilebilir; sözleşmeli öğretmenlerin de katılımına imkân sağlayacak, katılımcılığı esas alan tarzda planlanması; hizmet içi eğitim faaliyetlerinin planlanmasında öğretmenlerin de dâhil edildiği katılımcı programlamanın yapılması sağlanmalıdır.

Aday öğretmenlik süreci gözden geçirilmelidir

Öğretmenlerin mesleğe kabul için gerekli şartları taşıdıklarını, gerek lisans mezuniyetleriyle gerek KPSS alan bilgisi sınavıyla ispatladıkları halde, yazılı ve sözlü sınava tabi tutulma şeklinde tekrar tekrar eleme süreçlerinden geçirilmeleri, kamu görevi açısından hem eşit hem de adil olmayan bir uygulamadır. Aday öğretmenlerin asli öğretmenliğe geçişlerinde uygulanan yazılı ve sözlü sınav kaldırılmalı, bunun yerine mesleki gelişim odaklı hizmet içi eğitim süreci konulmalıdır.

Rehber öğretmenlerin istihdam amacına ve asli görevlerine aykırı düzenlemeler yapılmamalıdır

Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, niteliği gereği sürekli gözlem ve süreç takibi esasına dayanan, dolayısıyla yer ve zamana bağlı kılınması, belli bir zaman diliminde ifa edilerek tamamlanması mümkün olmayan faaliyetlerdir. Bu nedenledir ki, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin ve bu hizmetleri yürüten rehber öğretmenlerin mesai saatlerine tabi tutulması, nöbet görevi gibi, asli işlerini sekteye uğratacak yan yükümlülükler altına sokulması türünden rehberlik faaliyetinin özüne zarar verecek düzenleme düşüncesinden vazgeçilmelidir.

Eğitim kurumu yöneticileri sosyal güvenlik, iş sağlığı ve güvenliği işlemlerinden dolayı doğrudan sorumlu tutulmamalıdır

Sosyal güvenlik, iş sağlığı ve güvenliği işlemleri başta olmak üzere hukuken ihmal olarak nitelendirilebilecek aksaklıklar nedeniyle idari para cezası yaptırımı doğuran hallerden doğan sorumluluklar, meslekî eğitim veren ortaöğretim kurumları başta olmak üzere, eğitim kurumu yöneticilerini hukuki ve mali açıdan telafisi imkânsız zararlara maruz bırakmaktadır. Meslekî eğitim veren ortaöğretim kurumları, öğretmenevleri, akşam sanat okulu ve mesleki eğitim merkezleri müdürlükleri ile okul aile birliklerinin işveren sıfatıyla Sosyal Güvenlik Kurumu başta olmak üzere, kurum ve kuruluşlara yönelik bildirim, beyan, ödeme ve benzeri işlemlerinin, ilçe/il millî eğitim müdürlükleri eliyle gerçekleştirilmesi noktasında düzenleme yapılması; eğitim kurumu yöneticilerini kasten yapılanlar hariç olmak üzere, kusurlarına karşı koruyacak, hukuki ve mali sorumluluklardan doğan zararları tazmin edecek bir mekanizma kurulması sağlanmalıdır.

Yöneticilerin görev süreleri dört yılla sınırlı tutulmamalıdır

Eğitim kurumu yöneticilerinin görev sürelerinin dört yılla sınırlı tutulması ve görev süresinin sonunda yeniden görevlendirilmeme halinde norm kadro fazlası olarak belirlenme ihtimali, eğitim kurumu yöneticiliği görevine yeterli aday bulunmasını zora sokmaktadır. Eğitim kurumları yöneticiliği görev süresinin 4 yıldan fazlı olması ve bunun yanında yeniden görevlendirilmeyi kolaylaştıracak -yöneticilik görevinin üzerinden alınmasını gerektirecek hallerin varlığında yeniden görevlendirilmeme gibi- tedbirler alınmalıdır.

Öğretim yılına hazırlık ödeneği tüm eğitim çalışanlarına ödenmelidir

Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarında genel idare hizmetleri sınıfı, teknik hizmetler sınıfı, yardımcı hizmetler sınıfı ve -eğitim-öğretim hizmetleri sınıfı hariç- diğer hizmet sınıflarında çalışanlara öğretim yılına hazırlık ödeneğinin ödenmemesi, aynı hedeflere ulaşmak için aynı amaç birliği içinde aynı konuda çalışan kamu görevlileri arasında eşitsizlik ve adaletsizlik kaynağıdır. 657 sayılı Kanun’un ek 32. maddesine göre ödenmekte olan öğretim yılına hazırlık ödeneğinin, öğretmenlerle birlikte eğitim-öğretim hizmetlerinin yürütülmesinde emek sarf eden merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görevli tüm hizmet sınıflarındaki eğitim çalışanlarına da ödenmesi gerekmektedir.

Sınav görev dağılımda eşitlik ve adalet sağlayacak bir uygulama hayat geçirilmelidir

Millî Eğitim Bakanlığı Merkezi Sistem Sınav Yönergesi kapsamında gerçekleştirilenler başta olmak üzere, genel idare hizmetleri sınıfı ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanları arasında sınav görev dağılımını belirleyen bir düzenleme olmadığından bu personel yönünden sınav görev yükünün dağılımı adaletsizlik üreten bir sonuç doğurmaktadır. Yönerge kapsamında gerçekleştirilenler başta olmak üzere, genel idare hizmetleri sınıfı ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanları arasında sınav görev dağılımını düzenleyen puanlama benzeri bir sistem oluşturulmalıdır.

Eğitim-Bir-Sen olarak, eğitim çalışanlarına ve öğrencilerimize, zamana yenik düşen değil, zaman içinde yenilenmelerini, yeni döneme daha aktif ve daha nitelikli başlamalarını sağlayacak verimli bir tatil dönemi diliyor, mezun olan öğrencilerimizin yeni başarılara imza atmalarını temenni ediyor; yeni eğitim-öğretim yılına sorunsuz başlamak için, dikkat çektiğimiz sorunların acilen çözülmesi gerektiğinin altını bir defa daha çiziyoruz”

Yorumlar