26 Aralık 2024
  • Manisa14°C
  • İzmir14°C

KENAN'A RAHMET YOK

Bahadır Yenişehirlioğlu

10 Mayıs 2015 Pazar 00:11

Kenan'a Rahmet Yok

Safran sarısı gökyüzü, yapma bunu bana, bir sülfür gibi yakma canımı.

Aç ey gönül, silkin bu koyu karaltıdan bak demleniyor zaman der gibi bakıyor annem gökyüzüne.

Tekrar sıraya giriyor. Hepimiz hizalanıyoruz, bir düzen içerisinde yerlerimizi alıyoruz.

Ülke düzen içinde, dağlar, taşlar, ovalar düzen içerisinde. Ülkemizi kimseler ele geçirmedi, topraklarımız yerli yerinde.

Ordu evlerinde bayram kutlamaları yapılıyor mu?   Davetler veriliyor mu?  Bayram sevinci yaşanıyor mu?  Eller çırpılıyor mu acaba?

Ordu evlerinde hanımlar saçlarını yaptırmışlar giyinip süslenmişler eğlenmeye hazırlanıyorlar. Astlar üstlerine eğilecekler, birbirlerini kutlayacaklar, erler onlara hizmet edecekler ordu evlerinde.

Vatanı nasıl büyük bir badireden kurtardıklarını konuşacaklar.

Ülkeyi böldürtmediklerinden dem vuracaklar.

Ülkenin esas sahibinin kendilerinin olduğunu vatanı kollama ve koruma görevlerini yerine getirdiklerini anlatacaklar.

Kadehler kaldıracaklar ve şerefe diyecekler.

Bu huzur bütün ülkeye yayılacak böylelikle. Dalga, dalga kutsanacaklar ve yücelecekler.

Ne mutlu Türküm diyene diye hep birlikte bağıracağız.

 

Bu sokaklar, bu kaybolmuş suretler

Kuşatma atında bu şehir, azmış ihtirasların morarmışlığında

Bir ağıt gibi vur can damarıma

Nağmelerin geçsin tarihten süzülerek derin darbeler ile ruhuma

Kalelere sürgün edilir bazı sözler

Surlar arkasına

Kurudu can çeşmesi akmıyor artık

 Dudakta inilti dinmiyor vasat

 Bir kayık saplanmış bağrı yırtık

 Rüzgâra yem oldu şimdi son umut

ama ışırlar  yine de

Onları kurtaracak bir gönül beklerler hüzünle

 Kelimelere acıyorum

 Çıktıkları yer de ne kadar da mahzunlar

 Kapıları açtıklarında seni bekliyor olacak

 Buhurdanlıklardan çıkan tütsü kokuları

 Gül kokuları

 Kapılardan çıkacağız

 Bu sıkışmışlık, bu karabasan bitecek elbet

 Semaya durmuş Mevleviler gibi kanatlanacak  sözler

 Gönülden, gönül’e

                 İçimden eski ahitte yer alan bir ağıt geçiyor. Askerlerin istedikleri şekilde girdiğimiz sırada yürümeye devam ederken okuyorum kendi kendime lanetin en büyüğünü:

    “Harran, Kanne, Eden, Saba, Aşur, Kilmat tüccarları seninle ticaret yaptı. Pazarlarındaki mallara karşılık güzel giysiler, lacivert kumaş işlemeler, sık dokunmuş iplerle sarılmış renkli halılar verdiler. Ticaret gemileri senin mallarını taşıdı, denizin bağrında büyük yüklerle doldun. Kürekçilerin seni açık denizlere götürdü ama Doğu rüzgârları denizin bağrında parçaladı seni. Geminin kazaya uğrayacağı gün zenginliğin, malların, ticari eşyaların, gemicilerin, kılavuzların, kalafatçıların, seninle ticaret yapanlar, askerlerin ve gemide olan herkes denizin derinliklerine batacaktır. Gemicilerin bağırışından kıyılar titreyecek, kürekçilerin gemiyi bırakacak, gemicilerle kılavuzlar kıyıda duracaktır. Yüksek sesle haykırıp senin için acı, acı ağlayacaklardır. Başlarına topraklar serpilecek, külde yuvarlanacaklardır. Senin yüzünden başlarını tıraş edecek, çul kuşanacaklar, senin için yas tutacaklardır.”

Güne kavuşturmak istemediğin geceler de olur.

Güne sarmak istediğin geceler de.

Vur alnının orta yerine bütün gücünle nefsin, yak ne varsa süfli bildiğin.

Kur yeniden muhabbeti.

Unut ne varsa iğreti.

Olmasa Aşkın, nice pehlivanları çatlatır bu sıklet.

Kenan Evren ölmüş  dediler. Rahat uyuyacağım  artık  ve asla rahmet dilemeyeceğim.

Yorumlar