TAHSİN PAŞA MEZARIN NERDE?
Tuncay Şen
30 Mart 2017 Perşembe 16:52
Tahsin Paşa mezarın nerde?
TRT1 de Cuma geceleri “Payitaht” ekrana geliyor. Aradan bir asır geçmesine rağmen halen hakkında tartışma süren Sultan Abdülhamid döneminden kesitler sunuluyor. “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır” sözü bu tartışmada taraf olan herkes için geçerli bir kaidedir. Onu nasıl anlıyorsanız ‘her şeyi’ öyle anlıyorsunuz demektir. Bu kadar tartışılan bir padişah da son padişah Vahdettin’dir. İşin ilginç yanı bu iki padişah arasında tahta çıkmış ve 9 yıl tahtta kalmış Mehmet Reşat hakkında böyle bir tartışmayı göremezsiniz. İttihatçıların her emri ve isteğine ram olmuş Mehmet Reşat pek eleştirilmez, yerilmez. Ama övülmezde. Ortada öylece bırakılmıştır. Halkın hafızasında bastırdığı adıyla anılan altın kalmıştır.
Payitaht dizisinde bir karakter olarak gördüğümüz Tahsin Paşa, nihayetinde Yıldız sarayında görevini layıkıyla yapan sadık bir bürokrattır. Onu tarihe önemli yere koyan görevinden ziyade yazdığı hatıratlarıdır. Çünkü Tahsin Paşa’nın “Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları” yakın tarihimiz için belli başlı kaynak eserlerinden sayılıyor. Özellikle Sultan Abdülhamid ve devri hakkında gözlem ve belgelere dayanan az sayıda eserlerden biridir. İsmail Hami Danişmend’in, Nihal Atsız’ın, Yılmaz Öztuna’nın ve Necip Fazıl’ın, Abdülhamid hakkında yazdığı kitapların başvuru kaynağıdır. Cumhuriyet sonrası ilk kuşak Abdülhamid’i Tahsin Paşa’nın anlatımından öğrenmiştir. Sonraki kuşaklarda ondan öğrendiklerini yazanlardan… Şimdi ilk kaynağı değişik yazarlarca sadeleştirilerek yayınlanmaya başladı.
Dizide Tahsin Paşa’yı Akhisarlı Bahadır Yenişehirlioğlu canlandırıyor. ‘Sevda Kuşun Kanadında” dizisinde “Saatçi Hüsnü” karakterini canlandırırken ısındığı oyunculuk deneyimiyle yeni rolüne kolayca adapte olmuş. Sesinin eşsiz esnekliği ve tınısı ile etkili bir konuşma ustasıdır. “Mabeyn baş katibi” yani padişahla sadrazam arasında ki yazışmaları idare eden görevli; bir nevi padişahın ‘özel kalem müdürü’ rolü için böyle bir ses tınısına sahip kişi seçilmesi gerekiyordu. Tercih hakkı doğru kişide kullanılmış. Bahadır Beyin romanları altıya ulaştı. Her birinde farklı dönemlerin soluğunu veriyor. Okurların okuma enerjisi onun roman yazma enerjisinin gerisinde kalıyor sanki. Romana konu olabilecek bir yaşamı olan Tahsin Paşa’nın rolünü üstlenerek bir bakıma romanını yazmış oluyor. ‘Abdülhamid’in sırdaşı’ olmanın bir bedeli vardı. Sultanı devrildikten sonra o da kendi payına düşen yoksulluğu sefaleti ve unutulmayı aldı. Mezarının nerede olduğunu bilen var mıdır? Yürekleri yakan dimağlarda yanıtsız kalmış bu soruyu çözecek kişinin Bahadır beyin olma temennisi buna ne kadar da yakışacağı içindir.
1931 de basılan bu kitap birçok kişinin kitabına kaynak olmasına rağmen aradan uzun yıllar geçse de basılmamış. Birinci kaynaktan okurlar mahrum kalmışlar. Bu kitap ancak 1990 da yeniden basılmış. Son zamanlarda değişik yazarların günümüz Türkçesi ile sadeleştirme yoluna giderek yeni basımlarını görmeye başladık.
Tahsin Paşa’nın hatıratı kitap olarak basımından bir yıl önce Milliyet gazetesinde günlere bölünerek yayınlanmış. Büyük tartışma yaşanmış.
Tahsin Paşa, hatıratını o günkü Osmanlı sarayının kitabet diliyle yazmış. Anlaşılması bugün için güçtür. Eserin 1931 tarihli ilk basımını uzun uğraşlar neticesinde temin edebildim. Okurken o günkü saray konuşma ve yazışma dili hakkında fikir sahibi oldum. Benim kitabı edinme uğraşımın nedeni farklıydı: Bu kitabı kaynak olarak kullanıp eserler yazan kişilerin ve sonradan sadeleştirilmiş baskılarında orijinaline ne kadar sadık kaldıklarına duyduğum merak.
Tahsin Paşa’nın Hatıratının içeriğinde Ermeni meselesi, Osmanlıyı yıkmak isteyen İngiltere, Fransa ve Rusya ile diplomatik ilişkiler, bunların Azınlık olan Ermeni ve Rumları nasıl kullandıkları, Türk –Yunan Harbi, Rumelide’ ki kargaşalar, Meşrutiyetin ilanı var. Ayrıca Abdülhamid’in karakteri, özel yaşamı, günlük hayatı, iç ve dış politikası hakkında gözlemler ediniliyor. Gazetede yayınlanırken Abdülhamid aleyhinde başlık kullanılarak verilmiş olsa da içerik sultan lehine imiş.
İbrahim Alaattin Gövsa’nın “Meşhur Adamlar Ansiklopedisi”nin 4.cü cildinde Tahsin Paşa’ya iki sayfa ayrılmış. 30’lu yılların “Meşhur Adamlar Ansiklopedisine” girecek kadar ‘meşhurmuş’ demek ki.
Tahsin Paşa’nın babasının adı Suud Efendi imiş. İstanbul da doğduğu, Babıali de yetiştiği, Türkçe den başka dil bilmediği, güzel el yazının olduğu, Sultanına son derece sadık ve dürüst kaldığını anlatır. Kayın pederi Muhakemat müdürlerinden Ahmet Refik Paşa, bacanağı da Maaarif nazırlarından Haşim Paşa imiş.
Göztepe’ deki köşkünü çok partili dönemin ilk muhalefet partisi olan ‘Milli Kalkınma Partisi’ kurucusu Nuri Demirağ’a satmış. Nuri Bey, yoksulluk çeken Tahsin Paşa’nın köşkün selamlığında kalmasına müsaade etmiş. Nuri Demirağ tayyare bağış kampanyasında tek başına tayyare bağışlamamakla kalmamış, Tayyare fabrikası da açmıştır.
Tahsin Paşa hatıratlarını Yıldız sarayında katiplik yapmış dostu İsmail Müştak Mayakon’un teşviki ile yazdığı söylenir Mayakon Cumhuriyetten sonra gazetecilik yapmış, milletvekili olmuştur. Mayakon’un 1940 da basılan “Yıldızda Neler Gördüm?” isimli kitabı vardır.
Ömrünün son yıllarında hasta torununa bakarak sefalet içinde yaşamıştır. Soyadı kanunu çıkmadan önce öldüğü için Soyadı yoktur. Tahsin Paşa yazdıklarına “Hatırat” demektense “Hatırladıklarım” demeyi daha münasip buluyor. “Yazdıklarımda Abdülhamid devrinin tam tarihini ya da tam manasıyla bir hatırat kitabının bütün şartlarını aramak doğru olmaz. Ben bunları öyle bir maksat ve iddia ile yazmadım. Takip ettiğim gaye seyir ve istikametine şahit olduğum meseleleri hakikati üzerine tespit ve Abdülhamid üzerine yazacak tarihçileri az çok aydınlatmak. 35 yıllık bir saltanatın ve önemli olayları ile dolu bir devrin tarihini yazmak tek başına bir devlet adamının ve tarihçinin başarabileceğine ihtimal vermiyorum. Dönemi yeterince tespit edilmesi için uzman kişilerin iş birliğiyle yerli ve yabancı birçok belgelerin gözden geçirilmesine ihtiyaç vardır”. diyor. Bu konuda adım atılmadığından yakınmaktadır. Bütün yayınlananları tarih biliminden uzak masalsı yazılarla sınırlı kaldığından rahatsızlık duyuyor. Gelecek tarihçilerin bu yalan yanlış ve uydurma ve masal mahiyetindeki yayınlananlara itibar ederlerse tarihin bu kısmı hata ile dolu olarak yeni kuşaklara taşınmış olacağını söylüyor. Demek ki 1930 önceki Abdülhamid ile yazılanlara dikkat etmeli.
Tahsin Paşa kitabına başlarken yazdıklarında hiçbir tarafın telkin ve tesiri ve hiç kimseye tecavüz ve taarruz kastı taşımadığını nezaketen yazmış. Kitabının ön sözünü “Tahsin” diye imzalar. Paşa sıfatını kullanmaz.
Kaynaklarda ne doğum tarihi ne de ölüm tarihi net olarak verilememektedir. Tahminen 1859 da doğmuş ve 1930 da ölmüştür. Değişik kaynaklarda biraz aşağısı biraz yukarısı verilebiliyor. II. Abdülhamid devrinde 1894-1908 yılları arasında Mâbeyn-i Hümâyun Başkâtibi olarak görev yapar. Rüştiye (ortaokul) mezunudur. 13 yaşında Sadaret Mektubî Kalemi'ne girmiş. Yeteneği, liyakati ve dürüstlüğü sebebiyle Sultan II. Abdülhamid tarafından 1894 tarihinde Süreyya Paşa'nın vefatıyla boşalan Mâbeyn Başkâtipliği'ne tayin edildi.
1909’da Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilip Selanik’e sürgüne gönderilmesinden sonra, Tahsin Paşa da birçokları gibi gözaltına alınmış, tutuklanmış ve Sakız Adasına sürgüne gönderilmiştir. Sürgün dönüşü büyük sıkıntılar içerisindeki Tahsin Paşa, son dönemlerini yokluklar içerisinde köşkünde geçirmiş, hatta komşularından borç isteyecek kadar yokluğa düşmüş, borçlarını ödeyebilmek için de köşkteki değerli antikaları, vazoları birer ikişer satarak hayatını devam ettirmeye çalışmıştı.
Ruhi bunalımlar geçiren hanımı kendisinden önce vefat eder. Hayırsever bir işadamı olan Naci Demirağ, ekonomik sıkıntı içerisindeki Tahsin Paşa ve kızı Fahire hanım’ın ömürleri boyunca Selamlık Köşkü’nde yaşamalarına izin vermiş. Tüberküloz teşhisi konan kızı Fahire hanım da bir süre daha köşkte yalnız başına yaşamış ve sonra o da vefat etmiş.
İnşaa edildiği ve Tahsin Paşa tarafından kullanıldığı dönemde sarı rengiyle tanınan Selamlık Köşkü, günümüzde renginden dolayı olsa gerek, “Filizi Köşk” ya da “Filizli Köşk” adıyla anılmaktadır.
Orta boylu, daima siyah elbise veya redingot giyen, fesli, teni esmer olduğu için “Kara” ya da “Arab” Tahsin Paşa olarak tanınan, ciddi ve son derece terbiyeli biridir. Sultan II. Abdülhamid’in Mâbeyn-i Hümayun Başkâtipliğine getirilmiş, kendisine vezirlik ve paşa rütbesi de verilmiştir. Askeri kökenli paşa değildir.
1876-1909 yılları arasında Mabeyn-i Hümayun Başkatibi olarak Sultan II. Abdülhamid’e sadakat ve hüsnüniyetle hizmet eden Tahsin Paşa, 1908’de II. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte, memuriyetini ve rütbelerini kaybetmiş, Meşrutiyetçiler ve İttihatçılar tarafından horlanmıştır.
Tahsin Paşa bir devrin onurlu şahididir.
Tahsin Paşa hatıratlarını en zor zamanda yazıp yayınlayarak tarih sayfasında adı gibi beğenilmeyi hak etmiştir. Mezarının bulunması ahde vefa olarak tarihçilerin borcudur. Bu borç artık ödenmelidir.
İPUCU:
Yılmaz Öztuna kitabında:
Tahsin Paşa’nın mezarının Eyüp Sultan da olduğunu yazmış..
Tuncay Şen
drtuncaysen@akhisarhaber.com
YASAL UYARI:Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Akhisar Haber Ajansı - AHA'ya aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazı sadece Akhisar Haber Ajansı tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2003 Akhisar Haber