PUSLU AKİSLER
İçimizde bin bir türlü şekle bürünmüş putlar var. Kıramadığımız, kırmadığımız, kırma niyetinde olmadığımız, kırmak gerektiğinin dahi farkında olmadığımız putlar. Putlarımız benzeş; makam, statü, kariyer, nüfuz, mal mülk, şan şöhret, soy sop... Putlarımız bile fabrikasyon.
İçimizde çeşitli akrobatik manevralarla kendini gizlemeye çalışan ama bizim içten içe orada olduğunu, bizi yönlendirdiğini ve kuşattığını bildiğimiz, insanlar karşısındaki davranışlarımızda bizde asla yokmuş gibi davrandığımız ancak tenhaya geçtiğimizde karşımızda dipdiri duran ve bizi kölesi yapan her şeyi put saymamız gerek. Aynada aksimizi seyrederken bize kendini hatırlatsa da yüzleşmek istemediğimiz o şeydir putumuz. Yüzleşmediğimiz, kabul etmediğimiz için aynadaki akislerimiz hep puslu.
Biz ancak içimizde var olan putları gütmekle uğraşıyoruz. Onların çobanlığını yapıyoruz. Putları yontmak, kırmak, onların çobanı değil mühendisi olmak ise İbrahim olabilenlerin işi.
Putları yıkmak için İbrahim gerek. İbrahim olabilmek için de İsmailleri kurban etmek gerek.
Putu kırmakla başlayan hikaye İsmail’in kurban edilmesi niyetine karşılık koçun kurban edilmesiyle bitiyor. Puslu akisleri temizlemek, sonrasında putları kırmak ilk aşama belki de görece kolay olan. Peki ya İsmail’i kurban etmek? İsmail ne? İsmail, varlığını iddia ettiğin yerdir. “Oldum” dediğin yer, nefsini tatmin ettiğin, en sevdiğin yerdir. İsmail, ahkâm kesen tüm yönlerindir.
Varlığını iddia ettiğin yerde ölmek dirilmektir. İsmail’ini kurban etmek İbrahimleşmektir.
Puslu akislerimizi temizleyerek kendi İsmail’imizi bulup kurban edebilmek ümidiyle..