Rahmetinle Kuşat Bizi Ey Şehr-i Ramazan
Onbir ayın sultanı Ramazan ayına kavuşmanın büyük heyecan ve sevincini yaşıyoruz. Bizleri bu mübarek aya ulaştıran Rabbimize hamd, O’nun kutlu elçisi Hz. Muhammed Mustafa’ya binlerce salat ve selam olsun.
Ramazan ayı bereket ve rahmetiyle geldi. Evlerimize, iş yerlerimize, hayatımızın her alanına sirayet eden bir bereket. İçimize ramazan ayına kavuşmanın coşkusu doldu. Her yerde bir telaş bir heyecan. Gündüz namaz ve mukabele okumak için camileri şenlendiren müminler. Akşam olunca iftar telaşı, akabinde teravih namazı için camilere koşan insanlar. Gece sahur bereketinden mahrum kalmamak için ayrı bir çaba. Ne güzel bir duygu ne güzel bir manevi atmosfer. Keşke her zaman böyle olsa demeden insan kendini alamıyor.
Ramazan denilince akla ilk gelen elbette oruç ibadeti oluyor. Oruç dinimizin beş esasından biridir ve büluğ çağına erişen, akıl sağlığı yerinde olan her Müslümana, Allah orucu farz kılmıştır. Rabbimiz orucun bizlere farz kılındığını; “Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara,183.) ayetiyle haber verir bizlere. Peygamberimizin (a.s.) de bu bağlamda bir çok hadis-i şerifi vardır. Bunlardan birinde peygamberimiz İslam'ın beş temel esas üzerine bina edildiğini bunlardan birinin de oruç olduğunu belirtir.
Orucun Arapça kelime karşılığı savm veya sıyam ifadeleridir. Her iki kelime de bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak engellemek anlamına gelmektedir. Dini bir terim olarak ise oruç, kişinin imsak vaktinden iftar vaktine kadar, sadece Allah rızasını elde etmek için normal zamanlarda mübah olan yemeyi, içmeyi, cinsel ilişkiyi terk etmesidir. Burada zikredilen şeyleri eğer bir kişi kasten oruç vakti içinde ihlal ederse o kişiye hem kaza hem de keffaret dediğimiz iki ay peş peşe oruç tutma cezası vardır. Bir kişi yemeyi, içmeyi ailesiyle cinsel birlikteliği terk ettiğinde şeklen oruç tutmuş olacaktır. Ancak Allah katında makbul bir oruç için bunlar yeterli değildir. Yani kişi bu sayılan oruç yasaklarından uzak durduğu gibi bununla beraber her türlü kötülüklerden, haramlardan da uzak durması gerekmektedir. Nitekim sevgili peygamberimiz bu konuda çok dikkat çeken bir ifadeyle bizleri uyarır. “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah'ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm, 8.) Bir başka hadis-i şerifte ise, “Nice oruç tutanlar var ki, aç kalmaktan başka bir kazançları yoktur. Ve yine nice namaz kılanlar var ki, yorgunluktan başka namazından elde ettiği bir şey yoktur.” (İbn Mace, Sıyam,21.) buyrulmaktadır. Demek ki Allah katında makbul bir oruç tutmak için önce haramlardan uzak duracağız. Gıybet, iftira, dedikodu, kul ve kamu hakkı gibi Allah’ın yasakladığı eylemleri hayatımızdan çıkartacağız. Bizleri Allahın rızasından mahrum edecek her şeyden uzak duracağız. Bir de bu noktada bizleri en çok zorlayacak şey dünya ve dünya sevgisidir. Bu noktada da hassas ve dengeli olmak lazım. Çünkü bir kalbe güzelliklerin girebilmesi, hayata yansıyabilmesi için kalbimizde güzelliklere yer açmak lazım. Dolu bir bardağa su ilave etmek isteseniz ilave edebilir misiniz? İlave etmek istediğiniz su bardağa giremez zira bardakta başka su girecek yer yoktur. Aynı şekilde dünya ve dünyalık şeylerle dolan kalbe maneviyat ve güzellikler giremez orada karar bulamaz.
Bu vesileyle tüm İslam aleminin Ramazan ayını tebrik ediyor, bu güzel mevsimin barışa, huzura, kan ve gözyaşlarının dinmesine vesile olmasını Yüce Mevla'dan niyaz ediyorum. Ramazan ayınız mübarek olsun.
Muhammet Salman
Akhisar Müftüsü
