SOMA
Her şey bir hayal, bir perde, yanılsama olsa keşke, ama gerçek.
Hem de öyle bir gerçek ki bu, can yakan, ağlatan, kazıyan bir gerçek. Köklerinin en derinlerinden en uç dallara kadar yükselen bir gerçek bu.
Bir an bir kor ateşi elinize alıp tuttuğunuzu hayal edin. Hissetmeye çalışın sonra gözlerinizi kapayın ve ağlayın.
Bu insanoğlunun menkıbesi, Somadan yayılan Ülkemin acısı.
Bunları yaşamak ve her bir derecesinde uzun, uzun düşünmek ve anlamaya çalışmak gerek.
Bu odalardan odalara, evrenlerden, evrenlere doğru geçilen bir gerçeklik ile açıklanabilir ancak.
Gül goncasının yapraklarının birbirlerine yapışmış olmaları her birinin bir yaprak olarak varlığını nasıl yok ettirmez ise, işte aynen öyle bir gerçeklikle birbirinin içine geçerek yaşanan bir gerçekliktir bu. Her canda daha acı,her canda biraz daha sancı.
Bu yaşananların anlatılmasının ne zorlu bir serüven olduğunu biliyorum.
Bildiğim halde yazıyorum.
Bir filim değil,bir tiyatro değil tam bir gerçek ve her zerresinde biraz daha delip geçecek.
Hz Yusuf peygamberin duası aklıma geliyor sürekli okuyorum ve Evrene gönderiyorum. Elimden başka ne gelir ki, ne gönderebilirim ki başka.
“Rabbim, dedi, kuyunun karanlığında beni yalnız bırakmayan, karanlığın ve derinliğin korkusunu bir anda aydınlığa, ümitsizliğimi bir anda muştuya çeviren o zaman, hâlâ koruman altında değil miyim, suç mu yazdın yoksa alnımdaki yazıya?”
Bazen bütün sesler susar ve derin bir çığlık kaplar yüreğin her köşesini.
Hani ateş gibi
kor gibi o kâkül
ellerimde gonca mühür.
Ateşin hası yerleşir kalbe
zifir karanlık geceye.
Bütün hayalleri kor olmuşsa yürekte
yangın olur hayaller her gece.