Yaşamaya devam edebilmek için kendinizi öldürmekten vaz geçin
Gözlerimi kapatıp yıkanmış temiz çamaşırların serildiği sokaklardan özgürce yürümek, çocukların gülüşlerinin yankılandığı duvarlara dokunmak, asker ve silahların asla var olmadığı, gülen yüzlerin güneş gibi parladığı insanlarla karşılaşmak istiyorum.
Kahroluyorum.
Bu güçlü insanların zalimin karşısındaki direnme güçlerine şahitlik etmek ne acı. Hüzün dolu gözlerin içinde hala canlı tutulmaya çalışılan tebessümlerini karşılamak ne ağır. İslam coğrafyasının aymazlığına şahit olmak ne kötü.
Ama bu durum asla mücadele gücümü kıramaz.
Öyle olaylara şahit oluyoruz ki onları gerçekleştirenlerin insan olmadığına dair kanaatim tam. İnsanlıklarını yerin yedi kat altına gömenlerden insaf beklemenin garip bir duygu olduğunu anlatmak gerek. Siyonist, askerler, gardiyanlar, politikacılar, vatandaşlar hepsi suçlu. Birbirlerinden bir farkları da yok ve hepsi de kötü, işgalci ve korkak.
Emrettikleri bu hastalıklı hiyerarşi aslında yüreklerinde derin bir korkuyu barındırıyor. Bu sebeple birbirlerine delicesine tutunma ihtiyacı içindeler.
Oysaki küçük bir Filistinli çocuğun temiz kalmış, el değmemiş insanlığı bütün bu inkâr ve hiyerarşik dünyanın tamamen dışında.
Küçük Filistinli çocuğun insan olduğumu ve sorumluluklarım olduğunu bana hatırlatması ne kadar anlamlı ve değerli.
Duymak istemiyor musunuz? Dinleyin. Kayıtsızlığınızın sizleri nerelere sürükleyebileceğini bilmek istemiyor musunuz? Ben size söylüyorum. Yaşananlar sizi hiç ilgilendirmiyor öyle mi? Görmek zorundasınız. Yok, saydığınız, duyarsız kaldığınız her an sizi insanlığınızdan bir parça daha koparacak.
Yeni Yahudi imgesinden zihni berrak pek çok Yahudi de nefret ediyor. Siyonist idealle karşı karşıya geldiklerinde, akılları da, tarih bilgileri de yenik düşüyor. Tıpkı tarihçi George Mosse gibi. Bir devlet olarak yanyana yaşayan insanların bu birliktelikleri neye dayanır? Bu soruyu İbni Haldun, "dayanışma" kavramı ile yanıtlıyor. Asabiyet kavramı da bugün siyaset felsefesinin üzerine bina edildiği eşitlik, özgürlük, özerklik, güç, erdem, hak, adalet, meşruiyet gibi parametrelerden biri, hatta bunların arasında en merkezî olabilecek kadar açıklama gücü yüksek kavramdır. Dedeleri aynı olan iki milletin hâkim güç durumunda bulunan Yahudilerin siyasallaşmış Siyonizm ile varlığını sürdürmesi aslında kendi varlığını dayandırdığı asabiyet kavramı ile baştan sona çelişkili. Bu sebeple dünyada sayıları az da olsa entelektüel seviyedeki Yahudilerin Siyonizm’in çarpıklığına bir reddiye geliştirmeleri son derece normal. Zira Siyonizm tamamen bir felaket ve bütün insanlığın ana düşmanı.
Siyonizm mazlum Yahudilere kendi çektikleri eziyetleri unutturan ve onları ölüm fabrikasının korku makinaları haline dönüştüren şey.
Siyonizm’e karşı bir bağışıklık geliştiremeyiz. Yahudilerinde Siyonizm ile bir asabiyetleri yoktur gerçekte. Bu sebeple aklı başında Yahudilerinde içinde olduğu insanlığın teyakkuz halinde olması gerekiyor. Zira bu mesele insanlığımızın var olma yok olma meselesidir.
Siyonizm genel bir denetimsizlik, çılgın bir histeri ve kendinden başkasını asla kabul etmeme zehri ile dolu iken buna nasıl olurda bağışıklık kazanabilir insanlık. Bu mümkün değil bu yüzden buna karşı olanlara güçlü bir saldırı ile kimi zaman bozarak, kimi zaman değiştirerek, kimi zaman satın alarak kimi zamanda silah kullanarak yol almaya çalışıyor. Zira kabul edilemezliğini kendisi de biliyor.
Anlamak zorundayız, anlamak olanaksızsa da, bilmek zorundayız, çünkü olan şey çok açık olarak cereyan ediyor. Aklın araçlarından farklı araçlarla dünyayı ikna etmeye çalışanlara güvenmememiz gerekir. Kendi yargımız ve kendi irademiz konusunda asla tavizkar olamayız.
İşbirlikçilere asla güvenemeyiz. Siyonizm’in işbirlikçileri de suçun birer parçasıdır. Korkutarak, ideolojik tuzaklarına düşürerek, gücün karşısındaki kayıtsızlığın varlığından beslendikleri için güçlü görünmeye çalışıyorlar. İnsanoğlunun zaaflarının kontrolünü çok iyi bildiklerinden bu alanlardan çalışarak yol almaya devam ediyorlar.
Siyonizm’in karşısında bütün insanlık kurban durumundadır. Katiller ile mutlak bir ayrışım içindedir. Kötü olanı, ne acı ki bunun farkında olmayan bir insanlık var. Daha da kötüsü güce yanaşmak ve nemalanmak isteyen hastalıklı kötüler, sinsi suç ortakları, ahlaksız nefes alıp verenler var.
Kötüye ruhunda yenik düşen kişi, bir daha asla gerçek manada temiz olamaz. Yıkımın utancı bir daha asla üzerinden silinmez.
Sarsılmadan, dünyanın insanlığından çöküş yaşayan coğrafyalarına ve bunların çarpık tahrif olmuş din bezirgânlarına karşı mücadele etmemiz şarttır. Mücadeleden geri durulduğu takdirde umut ilkesinin hüküm sürdüğü bir dünyanın yok olmasını sebep olur.
Korkunun karşısında silahsız kalmak diye bir şey asla mümkün değildir. Zira inanç en güçlü silahtır. Hak ve adalet kavramlarına sahip bir inanç sisteminin varlığından yana olmak aslında en büyük güce sahip olmak demektir.
Kötülüğün karşısında dilsiz kalmak şeytanlaşmaktan farksızdır. Şeytana tapınmayı ise maharet sayanların dünyasında çetin bir savaşa hazırlıklı olmak şarttır.
Ölüp gideni içimizde diriltmemiz mümkün değildir. Ölüp gitmelerine engel olmak ise mümkündür. Yeryüzündeki varlığımızın asıl gayesi de budur.
Hayat tanımayanlara karşı hayatın savaşını vermek.
O bir türlü beceremediğiniz hareketi artık becerin. Dile getirmediğiniz haykırışlarınızın kimseye faydası yok. Kısacık anları yaşamak için gözlerinizi yerinden çıkartmaya, kulaklarınızı sağır etmeye, dillerinizi kesmeye gerek yok. Küçücük yaşam için bunca bedel ödemenize gerek yok. Sadece silkinin ve kendinize gelin. Kötüler kötülüklerinde ısrar ediyorlar ve var güçleri ile çalışıyorlar. Başkalarının boyunlarında gördüğünüz tasmaların aynı sizin boynunuzda da var. Sihir o ki siz henüz kendi boynunuzdaki tasmayı göremiyorsunuz.
Onlar adına, sesini duyuramayan işgal altındaki masumlar adına hepimizin daha çok ses çıkarma zamanıdır. Onlar adına, onların yerine konuşup, anlatıp, yazma zamanıdır.
Kudüs’ten, Gazze’den, Kubbetüs Sahra dan yükselen çığlık seslerini duymamak mümkün değil. Silahlı zorbaların sürekli tacizinde yaşayanların derdi ile dertlenmemek mümkün değil. İşgal altındaki bir milletin sesini duyurmak insan olmanın sorumluluğundan başka bir şey değil. Kilometrelerce örülmüş utanç duvarlarını, özgürlüklerinden edilmiş mazlumları görmezden gelmek mümkün değil. Kutsal bildikleri mekânlara girmelerinin yasak olduğu insanlara yardık etmemek mümkün değil.
Bu yüzden yaşamaya devam edebilmek için kendinizi öldürmekten vaz geçin.