Yenişehirlioğlu’na yılın oyuncusu ödülü
Haber Merkezi
“Hayat Kısa Paylaşmaya Değer” sloganıyla düzenlenen Kızılay Kısa Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu. Bu yıl ikincisi düzenlenen Kızılay Kısa Film Festivali’nin ödül töreni Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ve Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi desteğiyle, Necip Fazıl Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Yarışmada düzenlenen gençlik ödülleri programında Akhisarlı oyuncu, yazar ve avukat Bahadır Yenişehirlioğlu, Payitaht Abdülhamit dizisinde gerçekleştirdiği başarılı performansla ‘Yılın en iyi dizi oyuncusu’ ödülünü almaya hak kazandı.
Ayrıca Yenişehirlioğlu, yeni romanı Tahta At ile okurlarıyla bir kez daha buluşmanın heyecanını yaşıyor. Daha önce "Beyaz Usta Siyah Çırak", "Aşk Çölü", "Kerime", "Son Hasat", "Kanaviçe" ve "Kara Güneş" gibi eserleri kaleme alan usta yazar yeni romanını şu şekilde değerlendiriyor;
TAHTA AT
“Yazacağım romanımın bir zaman perspektifine dayanmaksızın, bir döneme bağlı kalmaksızın bütün zamanları kucaklayacak olması epeydir üzerinde düşündüğüm bir konuydu.
Dünyaya gelen herkes kaderini de beraberinde getirir.
Bu söz üzerine yepyeni bir menkıbeye başlamak.
Yazmayı planladığım kitap okurlarım tarafından okunmaya başlandığında ben nasıl kafamın içindeki oluşturma sürecinde karanlık koridorlarda dolaştı isem onlarda aynı şekilde öylesine dolaşsınlar arzu ettim.
Kimi insan neşter gibi keser zamanı ve kanar günahsız hayatlar.
Kötülüğün sınır tanımayan insafsızlığı karşısında aşkın nasıl etkileneceğini ve nasıl başka duygulara savrulacağını görmek istedim.
İyilik ve kötülüğe dair bildiğimiz ve şartlandığımız ne varsa buna dair yeni sorular eklemek istedim ve eklediğim sorulara kendi cevaplarım oldu. Merak ettim okurlarım bu konuda ne tepki verecekler.
Kim iyidir ve kim kötü?
İnsani bir eylem olan iyilik ve kötülüğün derinliklerinde dolaşmak istedim. Zamana dair bir yolculuk değil içe doğru bir yolculuk ama zamansız.
Çarpıcı bir biçimde, hiç planlanmayan bir anda başlayan aşkla aşkın içine yeni keşiflerle dalmak istedim. Bu aşkta şok edici bir şekilde yol almak.
Yalanlarla zedelenmiş ama vazgeçilmezliğe dönüşmüş bir aşk yazmak heyecan verici.
Söylediği yalan giderek insanın nefesini kesmeye başlar kimi zaman…
O zaman insan nasıl bir çıkış yolu bulabilir? Bulduğu çıkış yolu kâbusu olur mu?
Aşk kavramının zaman içinde nasıl değişip dönüşebileceğini keşfetmek istedim. Aşkın nefrete ne denli yakın olduğunu anlama yolunda bir başkaldırıydı sorularım.
İnsanoğlunda var olan güç sarhoşluğu, gücün elde edildiğinde muhatabında kimyaları değiştirerek emretme, aynı zamanda kontrol edip hükmedebilme dürtüsünün kıyılarından sıyrılıp derinliklerine dalacağım bir roman kaleme almak tutkuyla istediğim bir heyecandı.
Karanlığa dönüşen insan güneşe dayanamaz… Peki, bunun sonu nereye varır?
Kitabımı farklı bir kurguyla içinde yer alan sürprizler ve “hah tamam oldu” dendiği anda her şeyin asla göründüğü gibi olmadığının altını çizdim.
Hayatın olağan akışı içerisinde kimi zaman tekinsiz alanlar dan kaçamayacağımıza dair yüzleşmelerde bulundum.
Anlatımı ile sıcacık sarsın bırakmasın ama hiç umulmadık anlarda sert tokatlar atsın. Yani aynen hayatın kendisi gibi bir metin olmalıydı bu.
Kelimelerin çekim gücü içerisinde çocukluk zamanlarda yaşananların bilinçaltına nasıl saatli bombalar yerleştirdiğini anlamak ve anlatmak istedim.
Çaresizlik bütün korkuların galibidir… İnsan korkunun kendisi olarak korkularından kurtulabilir mi?
Kısaca kara deliğin sınırlarında dolaşmak istiyordum. Kontrollü bir anlatımdan ziyade duygu yükü ile şok edici bir anlatım bana heyecan vermek için yeterliydi ve bu Tahta At romanımda kıvamını buldu.
Bir kelimenin büyüsüne kapılan başka kelimeler ile zenginleşen tahliller ve sorular ile okuyucuya bambaşka bir hayat sunmayı amaçladım. Bulduğu cevaplarda mutlu olacağı ama sarsılacağı ve üzerinde uzun uzun düşüneceği bir metni ona hediye etmek istedim.
Gün gelir buz tutmuş bir dağda bir filiz çatlatır mı bütün dağı?
Aslında önce kendimden başlayan bir ödüllendirme olarak kabul edeceğim bir metni kaleme alarak ardından bu ödüllendirmeyi okurlarımla paylaşıp buz tutmuş dağlarımızı çatlatmak istedim.
Tahta At ‘ta çok basitmiş gibi görünen bir anlatım ile ama bu basitlik içinde girift bir varlık olan insanı anlatmak istedim. Yazacağım roman duyguları açısından bulmaca çözmek gibi olmalıydı anlayacağınız.
Roman kahramanlarım gerçekten içimizde yaşayan ve asla kurgulanmış kahramanlar gibi durmayan kahramanlar olsun istedim. Okurlarımın hayatlarında bildikleri, duydukları, temas ettikleri ya da hayatlarını izleme durumunda kaldıkları gerçek kişilerle kelimeler yoluyla buluşsunlar ama bu buluşmada dönüp kendilerini sorgulamak zorunda kalsınlar ve asla başladıkları andaki ruh dünyalarında olmasınlar istedim.
Kötünün karşısında kendini koruma refleksi ile bir an için ağızdan çıkan yalanların giderek nasıl korkunç sonuçlar doğurduğunu, doğurabileceğini okurlarım deneyimlesinler ya da tabiri caizse günah çıkarsınlar istedim.
Kötülüğe tutsak olmuş birinin oradan nasıl sıyrılıp çıkacağına ya da çıkamayacağına dair sorular sordum.
Yalan gerçekte nedir? Bunu sorguladım.
Peki ya kötülük? Bunu sorguladım.
Rastlandı diye bir şeyin olmadığını gerçekten kavrıyor muyuz? İnce bir hesap olduğunu idrak ediyor muyuz gerçekten?
Rastlantı diye bir şey yoktur. İnce bir hesap, hepsi bu…”