• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • Manisa 17 °C
  • İzmir 19 °C
  • 3 Vardiya Çalışacak Bay ve Bayan Aranıyor
  • Gece Bekçisi Aranıyor
  • ASDER Edebiyat Atölyesi Başlıyor
  • Vasıflı, Vasıfsız Çalışma Arkadaşları Aranıyor
  • Ramiz Et İşleme Tesislerine Çalışan Aranıyor
  • Kasiyer ve Şef Garson Aranıyor
  • İkinci el saç ve sandaviç panel bulunur

Yenişehirlioğlu’nun Akhisar Haber’e Özel Röportajı

Okunma Sayısı: 6832
Yenişehirlioğlu’nun Akhisar Haber’e Özel Röportajı
Yenişehirlioğlu: Günlerce Hilal gibi düşünmeye çalıştım, onu hissetmeye çalıştım neredeyse kafayı kırıyordum Sonunda SON HASAT çıktı.

Yenişehirlioğlu’nun Akhisar Haber’e Özel Röportajı

Hasan YILDIRIM:
(Röportaj)

Yazar Yenişehirlioğlu: Günlerce Hilal gibi düşünmeye çalıştım, onu hissetmeye çalıştım neredeyse kafayı kırıyordum Sonunda SON HASAT çıktı. Hissetmeden, iliklerine kadar hissetmeden yazılamaz. Yazılırsa cana dokunmaz Bu gerçekten cana dokunuyor. Ben zor kurtuldum etkisinden.
Edebiyat dünyasına “Beyaz Usta Siyah Çırak” kitabıyla girip “Kerime” ile devam eden Kurgu Roman yazarı Bahadır Yenişehirlioğlu bugünlerde “Son Hasat” isimli eseriyle okurlarına yeniden “merhaba” diyor. Son romanını “Benim için de çok enteresan bir roman oldu” şeklinde özetleyen Yenişehirlioğlu ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncelikle  hayırlı olsun demek istiyorum.  Son romanınız dün raflardaki yerini aldı.

Üçüncü romanınız  “Son Hasat” Akhisar’da geçiyor bize ne anlatıyor.  
Çok teşekkür ederim. Son Hasat romanımda konu Akhisar’da geçer. Hatta Roman şöyle başlar

(Babam yaşadığımız kentin tarihini anlatırdı gece yataklarımıza yattığımızda, masal yerine onun anlattıklarını dinlerdik. Heredot'un anlatımına göre tanrı soylarını belirten, onlara isimlerini veren ve efsanelerini anlatan ilk kişiler Homeros ve Hesiodos'muş. Böyle midir bilinmez. Anlatılır işte. Mitoloji ve Akhisar'ın ilişkisini anlatırken babam, bu iki evrensel şairin tanımlamalarından yola çıkarak kurgulardı geçmişi. Kolonileşen site şehirlerinin birbiri ile ticari ilişkileri ve aynı dili konuşan sitelerin bir araya gelmeleri ile birlikte büyük şehirler ortaya çıkmaya başladığını. Benim yaşadığım bu şehir gibi. Bunun sonucu olarak ortak mitoloji ve teoloji gelişmiş. Bunu şu an yaşayanlar ne kadar dikkate alırlar bilinmez ama ne hikâyeler, ne hayatlar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor bu antik kentte. Bunlardan biri de benim menkıbem olacak ileride.))

 Akhisar’ın zeytinyağı tüccarlarından birinin kızı olan Hilal –roman kahramanlarından biri- şizofrendir. Bunun öğrenilmesinden çekinen ailesi şifa aramak için Hilal’i İstanbul’a gönderir. Uzun süre kaldığı akıl hastanesinden Akhisar’a döndüğünde Hilal, ailesinin -statülerini korumak için- kendisini evlendirme baskısıyla karşı karşıya kalır. Evlendirilmek istediği kişi başka birisini seviyordur. Fakat o da ailesine karşı gelemeyeceğinden dolayı evlilik gerçekleşir. Ama tam olarak iyileşmemiş olduğu için Hilal, bu döngüye kendi rahatsızlığı da eklenince herkesin hayatını altüst eden dram ortaya çıkar.

Ben bu dramı çarpıcı ve etkileyici kurguyla anlatmaya çalıştım. İnsanlar bunu yakalasın, dâhil olsunlar istedim. Dolayısıyla kitabı çok kapasiteli tutmadım. Sebebi de şu: Betimlemeleri çok uzun yapabilirdim. Kaldı ki okuyucularımın ve yayın evimin de söylediği betimleme gücümün yüksek olduğu. Ama ben bu romanımda betimlemeleri metinler arasına şiir olarak yerleştirdim. Okuyucu metinlerden şiire döndüğü takdirde bu şiirleri okusun ve okuyucu kendi yazsın istedim. Kendisi kursun, hayal etsin, hissetsin istedim. Dolayısıyla pek çok duyguyu damıtarak hülasalarını şiir-düz yazı gibi aktarmaya çalıştım. Bu açıdan benim için de farklı bir teknik.

Bu tekniği ilk defa kullanıyorsunuz. Peki, yazım sürecinde neler yaptınız?

Evet, bu tekniği ilk defa kullanıyorum. Benim için de çok enteresan bir roman oldu. Duygu yüklü bir roman. Farklı bir şey denemek istedim. Biraz kendimi zorlamak istedim. İtiraf etmek gerekirse bir hayli hırpalandım da. Çünkü üç tane şizofren kadını hissetmek, algılamak hissetmek… Zor bir süreçti ama başarıyla çıktık diye düşünüyorum. İnşallah okurlar da severler. Romanımın ilk bölümü okuyucuyu bir şiir ile karşılıyor.

1. Bölüm

Düğme
Bahar, dallarını serdi sere serpe koynuna günün
Gün şenlendi açılan taze badem çiçekleriyle
Bütün renkleri soldu gecenin,
Karanlığa dair ne varsa
Duvağını sürüyor yeşillenen yolda neşe
Gül yaprakları saçılıyor mutluluğun saçlarına
Tek bir sıkıntı duymak istemiyorum
İçine tünemesin gece kuşları
Korkmasınlar gecenin ayazından ve sırlarından
Leylekler geliyor dört bir yandan
Yuvalar kurulacak baharın saçlarına
Ruhuma
Bedenime
Üreyeceğim, çoğalacağım bu mutlulukla
Kimse bozamayacak
Mutluluğun yuvalarını korkularıyla
Varlığım ayetler gibi sade, temiz ve kutsanmış
Okul çıkışı çocukların neşelerini taşıyor özüm
Aşk kadar büyük bir heyecanla çarpıyor kanatlarım
Payıma bunu diliyorum
Evine gelen yorgun bir kocayı muhabbetle sarmayı
Çocuklarına yemek yapan annenin mutluluğunu
Sobası yanmış bir hanenin sıcaklığını
Başka bir şey dilemiyorum payıma
Sade küçük bir mutluluk
Kırlangıçlar gibi yuvamı örmek
Her bir eklentide nefesimi üflemek
İçini dayamak döşemek huzurla
Huzurla ölmek istiyorum
Yuvalar kurulacak mutluluğumun saçlarına
Ruhuma
Bedenime
Sevdiğim erkeğin soyunu taşımak istiyorum
Temiz bir evlat
Sarılmak ve uyumak
Yıkamak onu
Sabun kokulu yatağına yatırmak
Çok fazla şey istemiyorum
Payıma bunu diliyorum

İnşallah. Bu tekniği kullanırken neyi amaçladınız?

Şunu önemsedim: Kitabı eline alan bir daha bırakmasın. Genelde bir kitap başlanır ama büyük ihtimalle sonuçlandırılmaz. Bizim böyle bir okuyucu kitlemiz de var. Başlar, okur, ara ara takılır ama sonuçlandırmaz. Mutlaka nihayete erdirenler de vardır. Derdim, okuyucunun eline aldığı zaman kitaplarımı bitirmesi. Beyaz Usta Siyah Çırak için de Kerime için de bu böyleydi. Başlasınlar ama kitap onları bırakmasın istiyorum.Kitabımı okuyan bir okurumun(ÖMER CENGİZ) in şu yorumları beni inanılmaz mutlu etti diyorki okuyucum Adeta olayların içine çektiğiniz okuyucu neredeyse hikayeye yön verir hale getirip sorumluluk yüklüyorsunuz. Tasvirler çok iyi. Sanki yarım kalıyor da bizim tamamlamamız gerekiyor gibi.Siz devam ederken biz Hilal'i merdivenleri düşünüyoruz. 3D film olmalı bu eser. Senaryoyu izleyiciler ruh haline göre değiştirmeli. İki günü geçmez, geçmemeli.Soluksuz okunur, okunmalı. Anlatılmaz, yaşanmalı Son HasatYüreğinize sağlık...

Okurlarınızın romanlarınıza başladığını ve nihayete erdirdiğini gözlemleyebildiniz mi?

Mümkün olduğu kadar sosyal medyayı canlı tutmaya çalışıyorum. Sosyal medyada bir okuyucum diyor ki: “Kerime’nin etkisinden kurtulamadım. Başka bir kitaba başladım. Adapte olamadım. En iyisi Son Hasat’ı okumak sanırım. Onu bekliyorum.” Demek ki Kerime bu okuyucuyu böylesine sarmış. Bunları duymak benim için çok önemli.  Bunun gibi aynı doğrultuda pek çok geri dönüş aldım. Demek ki içimdeki tutkuyu doğru bir şekilde verebilmişim.

Geçen yıl çıkan “Kerime” kitabınızın üzerinden bir yıl bile geçmeden üçüncü kitabınızı çıkardınız. Üretkenliğinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnanılmaz bir yazma iştahım var, böyle söyleyeyim. Müthiş bir duygu yoğunluğu içerisindeyim. Farklı duyguları, farklı hisleri, farklı insan yapılarını hissediyorum. Uzun zamandır yaptığım gözlemlerin dışarıya çıkma ihtiyacı ve isteği sanıyorum bu. İtiraf edeyim bunu durduramıyorum. Dolayısıyla bu kadar kısa sürede bu kadar farklı konuları, kişileri, kimlikleri aktarmak aslında kolay bir şey değil. Ama bunda zorlanmıyorum. Çünkü bunlar benim sepetimde, dağarcığımda, zihnimde duruyorlar. Daha pek çok insan, konu duruyor. Dolayısıyla kendimi tutamıyorum.

Söylediklerinizin kanıtı dördüncü roman çalışmalarına başlamanız herhalde.

Kesinlikle. Dördüncü romanımı karalamaya başladım. Üretim süreci böyle devam edip gidecek herhalde. Okuyucularım ve yayınevimin desteği olduğu sürece yazmak istiyorum.

RESMÎ TARİH’E İNANAN BİRİSİ DEĞİLİM

Kerime romanınızda resmi tarihi eleştiriyorsunuz.

Ben tarihçi değilim. Fakat tarihle ilgileniyorum. Özellikle yakın tarihle. Daha özelde ise dinler tarihi ile. Beyaz Usta Siyah Çırak’ta bu ciddi manada hissediliyor. Kerime’de de pek çok insanın bilmediği Ezanın Türkçe okunduğu 18 yıllık dönemin gerçekliğini ortaya çıkarmaya çalıştım. Şu anki neslimiz bunu bilemez. Resmî tarihten de bunu öğrenmeleri mümkün değil. Resmî tarih ile gerçek tarih arasında mağrip ile maşrik arası kadar fark var.

Resmî tarih size inandırıcı gelmiyor o halde?

Evet. Ben resmî tarihe inanan birisi değilim. Ben gerçek tarihi araştıran, yaşayan tarihi önemseyen biri olarak bildiğim emin olduğum “bu saklı” dediğimiz tarihi romanlarımın içine yerleştirmeyi görev olarak görüyorum. Mesela ezanın Türkçe okunduğu 18 yıllık dönemin kayıtlarını sunuyorum Kerime’de. “Yazar bunu kafasından mı uyduruyor?” denmesin diye “şu mahkeme kayıtlarında şu ceza verilmiş, şu tarihte şu kişiye şu ceza verilmiş” gibi belgeler de sunuyorum. Dönemin Kemalistlerini, muhafazakârlarını, dönemin tartışmalarını ortaya koymaya çalışıyorum. Bunu okuyucu açısından bir bilgilendirme olarak da görüyorum. Aynı anlayışta ilk kitabım Beyaz Usta Siyah Çırak’ta da 12 Eylül’ü, son romanım Son Hasat’ta da Menemen Olayı’nı anlatmaya çalıştım. Tabi bu tarihi meseleler ana konuyu değil arka planda, dekor olarak geçer. Amacım resmî tarihin konuşulması, tartışılması.

Son olarak Bahadır Yenişehirlioğlu’nun mutfağında neler var?

Dördüncü kitabın hazırlığı içerisinde olduğumu söylemiştim. İlave olarak ilk romanım Beyaz Usta Siyah Çırak’ı tekrar yazmaya giriştim. Muhteviyatı baya da genişledi.  Kitabın yayınevini de değiştirerek tekrar çıkaracağız inşallah. Yeni yayınevim İngilizce özetini de çıkararak yurtdışında da tanıtımını yapmak istiyorlar. Ben de bunu çok önemsiyorum. Ayrıca tüm bunlara ek olarak dördüncü romanımın da kurgusunu yapıyorum.

 

 

 

 

 




 

  • Yorumlar 1
    Diğer Haberler
    REKLAM ALANI
    • Amerikan Kültür Dil Kursu
    • Amerikan Kültür Dil Kursu
    • Kuzey Ege Kurs
    • Kuzey Ege Kurs
    1/20
    Başlangıç Tarihi
    Başlangıç Tarihi
    Tüm Hakları Saklıdır © 2003 Akhisar Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.